Festival Fuar olunca...
Biga Ticaret ve Sanayi Festivali 2012 yılından itibaren Biga Tarım ve Hayvancılık Fuarı oluyor. Bu yıl ikisi bir arada, ortaya karışık bir şeyler yaşandı.
Fuar kavramı elbette önemli, doğru ve yararlı. Fuarın sektörel bazda olması ise o denli önemsiz, yanlış ve yararsız.
TOBB kendi yönetmeliğine isterse bir günde bölgesel fuar kavramını yerleştirebilir. Biga Ticaret ve Sanayi Fuarı da böylece bölgesel fuar olarak TOBB ve KOSGEB avantajlarından yararlanabilir. Biga Tarım ve Hayvancılık Fuarı, mevcut festivale de zarar vererek, bölgeyi tüketici kabul eden bir ölü panayır olacaktır. İkibuçuk un, bir yem, üç sebze işleme fabrikası; bir kaç küçük mandıra ve iki de tenekeden römork yapan atölye ile Biga Tarım ve Hayvancılık Fuarı üretimden satışı destekleyen bir misyonu üstlenemez. Oysa fuarların özelliği budur. Varacağı en makul yer, bölgeyi tüketim pazarı diye görecek dışarıdan gelen tarımsal sanayi firmalarının, işi bir tüketim panayırına çevirmeleridir.
Neden o zaman bölgesel ticaret ve sanayi fuarı kavramında ısrar edilmiyor? Hiç değilse, çeşitli sektörlerde Türkiye’nin 200 büyük sanayi firması arasında yer alan Bigalı, Çanakkaleli sanayi firmaları da “Fuarda olmak zorundayım” demek durumunda kalır. Kalkıp “Biz şimdi bu Tarım ve Hayvancılık Fuarı’nın neresinde olacağız?” sorusu sormaz.
“Bölgesel Fuar” kavramını TOBB’a anımsatacak olan da elbette Biga TSO yönetimidir. Bu arada, Çanakkale TSO ve Gelibolu TSO ile gerçekten dayanışma içindeler mi, değil mi bunu da görme şansı elde ederiz.
Fuarın açılış konuşmasında, Biga TSO Başkanı Tunçay Yaşar bunu açıkça dile getirdi. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün de, izlediğimiz kadarıyla konuşmayı dikkatle dinledi. Umarız TOBB yönetimi de bu konuşmadan haberdar olacaktır.
Karabiga’da sanayi işsizi yok!
İşsizlik Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri. Ankara’daki resmi, İstanbul’daki özel sektör koltuklarında oturan toptancı bakışlılar; sayısız sorunda olduğu gibi işsizliği de doğru algılamıyor.
Alcen Enerji’nin SİT alanı ile belde yerleşim yerine bitişik (Bir Karabigalı olarak o arazinin de SİT alanı olması gerektiğine dikkat çekiyorum. Yeraltı kanallarını gerçek Karabigalılar iyi bilir de...) Kadıoğlu Çiftliği’nde termik santral girişimi de maalesef bir tür işsizliğe çözüm diye sunuluyor.
Ankara ve İstanbul’dakilerini anlarım da, yerelde bir kısım aymazlar bile buna inanıyor.
Biga TSO bir kaç yıldır işsiz başvuruları alıyor ve ilçe iş yaşamına hizmet olsun diye sunuyor. 2010 yılında Biga TSO’ya başvuran işsiz sayısı 131 erkek, 58 kadından ibaret. Çoğu da büro hizmetleri için başvuranlar.
Özellikle Karabiga’da sanayide çalışabilecek işsiz, iddia ediyorum bir elin parmaklarını geçmez. Geçseydi, binlerce işçi çalıştıran İçdaş, kilometrelerce ötelerden her gün yüzlerce insanı taşımazdı. Bir özel sohbette bir İçdaş yetkilisinin mutlu biçimde söylediği cümleyi aktarmak istiyorum. Alınanlar olacaktır belki ama bu yalan ortamında daha çarpıcı bir gerçek bulamadım.
“Karabiga’da bir zamanlar şarapçı diye horlananları, riske girip işe aldık. Bugün artık en iyi ve en güvenilir işçilerimiz arasındalar. Enerjilerini üretime, başarıya kanalize ettiğinizde, hem kendilerine ve hem de işyerine ciddi katkı veriyorlar.”
Kıssadan hisse:
Alcen Enerji’nin işe alabileceği bir elin parmakları kadar az Karabigalı’nın Belediye Başkanı ve bazı meclis üyelerinden ibaret olduğu anlaşılmalıdır.
Muhalefete muhalefet!
Gazetecilik mesleği ilkelerine uygun yapıldığında, bir anlamda muhalif olmak kaçınılmaz. Her alanda iktidar olana muhalefet ediyor görünmenin nedeni, öyle çok da karmaşık değildir.
İktidar olanlar karar verirler, uygulama yaparlar. Alınan her karar veya uygulama şu veya bu biçimde eleştirilir. Eleştiri konuyla ilgili olanlarca yapılıyorsa, gazeteci aktarandır. İlgilileri eleştirmekten kaçınıyor veya karnından konuşuyorsa, her konunun doğal maydanozu gazeteciler, kendilerini sorumlu hisseder ve bildikleri kadarıyla eleştirirler. Çoğu kez de adının açıklanmasını istemeyenlerin akla uygun bilgilerinden yararlanarak riski üstlenirler. Eleştiriler eksik veya yanlış da olabilir. Hatta iktidar olanlara haksızlık bile yapılabilir. Gazete kitap değildir ve ilk sayısında daha doğrusunu söyleyen olursa, o da aktarılır.
Demokrasi ve şeffaflık yolunda iktidar da bu riski zaten bilmek durumundadır.
Bize “Muhalefete de muhalefet ediyorsunuz” deniyor. Bunu da özellikle CHP’lilerin söylemesi bana çok garip geliyor.
Demokrasilerde iktidarlar sürekli el değiştirir. Dün iktidar olanlar bugün muhalefete düşmüşlerdir. Bugün iktidar olanlar da, yarın mutlaka muhalefet olacaklardır. Muhalefet iktidar olmak içindir. Dünün ve bugünün iktidarlarını nasıl eleştirmişsek, yarının iktidarlarını da eleştireceğimiz açık değil mi?
Aksini kim nereden çıkarıyor ki?
“Benim bilim adamım!”
Olmaz demeyin, olur, olur... Hem de bal gibi olur. Yüzde 50 oy al, TBMM’de çoğunluk sağla ama yine de yasa çıkarmak yerine, ülkeyi kanun hükmünde kararnamelerle yönetmeye kalk.
Bir zamanlar Turgut Özal’ı eleştiriyorduk. Rahmetli en azından 12 Eylül Darbe iklimi mazeretini taşıyordu. Şimdi vesayet falan da yok, değil mi?...
27 Ağustos 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname’nin 32. Maddesi, şimdiye dek bilimsel kriterlere göre seçilen TÜBA-Türkiye Bilimler Akademisi üyelerinin artık üçte birini Hükümet’in, üçte birini YÖK’ün ve kalan üçte birini de üyelerin seçeceğini emrediyor.
TÜBA açıklama yapıyor:
“...Bu gelişmeyi öğrenen ve izleyen üyelerimizle Bayram günlerinde Ankara’da ve İstanbul’da yapılan iki toplantıda, Türkiye Bilimler Akademisi’nin durumu incelenmiş ve genel eğilim olarak TÜBA’nın bir Akademi olarak sona erdirildiği kanaatine varılmıştır.
Konuyu öğrenen Akademiye görüş bildiren üyelerimiz arasında Akademi Üyelerinin hemen istifa etmesi ve yeni ve özerk bir Akademi kurulması önerisi dile getirilmiş, ancak bundan önce Cumhurbaşkanımızla bir görüşme talebinde bulunulması ve yeni kurulan Akademinin yol açacağı olumsuz gelişmeler üzerinde bilgi sunulması önerilmiştir.
Durumdan haberdar olan uluslararası akademiler, bu hükümet kararını kaygıyla karşıladıklarını ve dünyadaki Bilim Akademilerinin kendilerini yöneten özerk (Self-Governing/Autonom) kurumlar olduğu gerçeğini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine sunacaklarını bildirmişlerdir.
Türkiye Bilimler Akademisinin üyeleri bu görüş ve girişimlerden umulan sonuç alınamaması halinde istifa etmeyi ve yeni bir yapıda örgütlenmeyi düşündüklerini dile getirmişlerdir.”
Gazi Yaşargil’den, Gökhan Hotamışlıgil’e uluslararası çapta bilimsel çalışmaları ile gurur duyduğumuz mevcut 300 bilim adamı üye yerine, bilim adamının kim olduğunu da bundan böyle Recep bey belirleyecek.
“Benim savcım, benim hakimim, benim rektörüm, benim valim, benim müdürüm, benim gazetecim, benim polisim, benim generalim...”
Ekranlara dikkat!
“Benim bilim adamım” çok yakında vizyonda.
Hayırlı olsun!