Biga’ya bir süre tayin olmuş bir kamu personeli ile sohbet ediyorum. “Biga’ya gelince bir şey çok dikkatimi çekti. Eğitim düzeyi yüksektir diye düşünüyordum. Halbuki o kadar çok ilköğretim mezunu ile karşılaştım ki, çok şaşırdım...”

Biga’ya yeni gelen bir insanın böyle bir şaşkınlık yaşamasına, bence iki mantıklı yanıt verilebilir.

Birincisi: “Biga 80 bin dolayında nüfusa sahip, sizin rastladıklarınız öyle olabilir...”

İkincisi ise: “Biga’da öğrenim görenler Biga’yı terkeder gider ve tatiller dışında bir daha geri gelmez. Biga’nın dışında, bence dört katı Bigalı insan yaşamaktadır. Siz zorunlu eğitim sonrası okula gitmeyi sürdürmeyen ve Biga’da kalarak babasının işini sürdürenlerle karşılaşmışsınızdır...”

Bu sohbetin ertesi günü, bu kez Bigalı bir dostumla sohbet ederken, şöyle bir ifadesi oldu:

“Önce adama kızdım, sonra vazgeçtim. Cahilliğine verdim. Yazık, nasıl bilsin ki...?”

Ona verdiğim yanıtın ardından, yüksek sesle düşündüm: “Ben bu cehalet konusuna kafa yormalıyım ve okuyucularımla paylaşmalıyım.”

Eğitim ve öğretimin birbirinden farklı alanlar olduğuna bir kaç kez değinmiştim. Eğitim, toplum içinde ve yaşayarak alınır. Aileden, çevreden ve biraz da ilköğretim kurumlarından. Bence en az da ilköğretim kurumlarından. Eğitimin mekanı geniştir. Ev, sokak, köy, mahalle, okul, iş yeri, sosyal vs. her ortamı kapsar.

Öğretim ise bilgi temellidir. Öğretim kurumları, öğreticiler ve konularına göre uzmanlarından alınır. Bu nedenle; öğretici, araç, ekipman, zaman, yöntem gibi sınırlayıcı unsurları da beraberinde gerektirir.

Eğitimsizlik, cehalet değildir. Cehalet, anlamını Kur’an’ın, sanırım yirmidört ayetinde “Cehl” kökünden türetilmiş biçimlerinden alır. Bilgisizlik demektir. Bilim karşıtlığı demektir. Cahiliye dönemi diye tanımlanan Hz. Muhammed öncesi döneme de; egemen aşiretin, çıkarları gereği oluşturduğu bilgisizlik nedeniyle bu ad verilmiştir.

Özetle, “Cehalet” kavramını günümüz Türkçe’siyle “Bilgisizlik veya Bilimsizlik” diye anlamalıyız.

Bilgi veya bilim son yıllarda hızla mekan genişlemesi yaşıyor. Özellikle internet ortamı her geçen gün zengin olanaklar sağlıyor. Elbette yalan, yanlış, çarpıtılmış, yönlendirme amaçlı tehlikeleri de beraberinde taşıyor ancak; temelde bilgi artık herkesin ulaşabileceği kadar yakınlaştı. Hızla mekanların dışına taşıyor kısaca...

Bu gelişmeleri ayrıntılı biçimde açıklamak, örneklemek için bu köşe sınırlı. Ben asıl zurnanın “zırt” dediği yere gelmek istiyorum.

Cehalet artık hiç kimse için bir mazeret değil. Artık hiç birimiz, eğer herhangi bir engelli durumumuz yoksa, cehaleti kendimize mazeret olarak öne süremeyiz. Birileri için de mazeret olarak sunamayız.

Soru şu:

“Merak ettin de, gerçeği öğrenemedin mi?”

İşte bu sorudan sonra, cehalet bir mazeret olmaktan çıkıyor, mazeretin niteliği değişiyor:

“Zamanım yoktu, bilgiye nereden ulaşacağımı düşünemedim, estek oldu, köstek oldu...”

Bilgi için okullar giderek gereksizleşiyor. Dört duvara sıkışmış derslikler, giderek ezberhaneler haline geliyor. Dünyanın en büyük düşünce kuruluşları, bilgiyi tartışma masalarında üretiyor. Dünyanın en büyük şirketlerinin yöneticileri, günlük mesailerinin neredeyse yarısını toplantılarda geçiriyor. Bugün evinde, bilgisayarı başında işyerine gitmeden bilgi sahibi olan, bilgi üreten ve bilgisini paylaşan yüzbinlerce insan var.

Neymiş efendim?

“Cahildir, hoş görelim!”

Çaba göster kardeşim! Emek ver! Biraz terle! Zaman ayır! Kendin için üstelik...

Soru sor kardeşim! Sorgula! Bırak cehalet mazeretini de, öğrenme ısrarın nedeniyle sana tepki göstersinler!

Ha... Ne mi oluyor böyle davranmazsan?

Seni artık koyun yerine bile koymuyorlar, bitki yapıyorlar; “ırk” deyip “inanç” deyip avuç ovuştururken...
Kullanılman ve sömürülmen, küçük çıkarların için  cahil kalmayı bizzat tercih etmendendir!
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981