Cumhur
Ben bu en büyük bayramımızda Cumhuriyet değil; halkımız, günümüzün popüler adıyla Cumhur ile ilgileniyorum. Cumhur’un sosyal psikolojisi ile ilgili...
Cumhur, ağırlıklı olarak muhafazakar ve mütedeyyin insanlardan oluşuyor. En büyük parçalarından biri işçiler. Yüzde 5'i sendikalı, yüzde 40'ı sigortalı kalanı... Yasalara göre haftada 40 saat çalışması gerekirken, Allah için 80 saat çalıştırıldığı halde “gık” diyemez çünkü...
Ya işinden olursa?
Hükümetin koskoca bakanı açıklıyor, koskoca Merkez Bankası Başkanı açıklıyor: İşsizlik yüzde 11 ama 2011 yılında artacaktır.
Şimdi kalkıp “Siz ne kadar pişkin adamlarsınız. İş yaratmak sizin göreviniz” diyebilirler mi? Başbakanı eleştirdi diye, işinden olanları görünce, sıkı mı ki böyle bir soru sorsunlar. Soramazlar, korkarlar zaten...
Uyku saati dışında Bihter için iç geçirecek, Fenerbahçe için ağlayacak zamanı ancak buluyor zaten.
Cumhur’un görüldüğü gibi en büyük parçası işsizler. Özellikle de genç işsizler. Rakamları bile belli değil! Örneğin Anadolu’nun 81 ili ve hatta ilçelerine açılmış sözde fakülte ve yüksek okullarda depolanmışlar hesabın içinde yoklar. Ankara’da, resmi kağıtlar üzerinde, tarımda çalıştığı iddia edilenler de işsiz görünmüyorlar zaten...
Bir bölümü en yakınlarına “işsizim” dememek için köşe bucak saklanıyorlar, göremezsiniz. Bir bölümü, zamane güçlülerinin yakınına sokulmak, icazet almak, belki bir ekmek kapısı verirler diye adeta köftecinin kedisine dönmüş durumdalar. Onları görürsünüz ama farkedemezsiniz. Tıpkı tetikçiler gibi... Beklenti içindedirler, düşlerini gerçek yapacakların her türlü kullanımına açıktırlar. Tetikçiler de böyle üretilir zaten...
Cumhur’un yaklaşık 12 milyonu ev hanımıdır. İşçi ya da işsiz, esnaf ya da sanatkar eşi, dul farketmez. Adresi dört duvar arasıdır çoğunluğunun. Örtünen yalnızca saçları değil, pencerenin perdeleridir aynı zamanda. Yalnızca Allah onları görmektedir ve mutlaka Cennet’inde yer verecektir. Zamane din tacirleri öyle öğretmektedir.
Oysa anadırlar ve zaten Cennet ayaklarının altındadır. Aşağılanma, dayak, işkence, zorla taciz, berdel, hatta recm, töre ve namus cinayetleri “kader” iken; Başbakan “üç çocuk da, üç çocuk” diye tutturmaktadır.
İnsan bu kadar baskı altında, bir de televizyon dizilerine üzülünce, gelsin ekmekler, börekler... Obezleşen kadınlara psikolog değil, diyetiysen öneriliyor zaten...
Cumhur içinde esnaf ve sanatkar da var, mebzul miktarda. Cuma namazlarında dükkanı kapatmak artık şart oldu. Cemaatlarla iyi geçinmedin mi, müşteri de nanay! Kolay mı sanıyorsunuz dükkan ipotek, mallar krediyken dayanabilmeyi... Hafif bir yel esse, depremden şiddetli iflas korkusu yaşamak ne demek, bilir misiniz?
Cumhur’un en mutlusu çiftçidir. Sıfır faizli kredilerle coşturulan ama sayıları hızla azalan bu parça, göz hekimleri ile tanışık değildir. Çoğu miyoptur yani uzağı göremez. Hoş aslında hipermetrop yani yakını göremediklerini söylemek de yanlış olmaz. Tarla bankaya hacizli, traktör ikinci dalak çıkarmada krediliydi. Şimdi hayvanının önümüzdeki dönem vereceği sütlere karşılık yeni kredi almak üzere.
Böyle zemini yemyeşil, tavanı pespempe bir tablo içinde, kıpkızıl bir ölüm öncesi, kendini son kez iyi hissetme durumu. Çiftçiler güzel ölür zaten...
Cumhur arabesk sever ya, acılı yazarsam belki anlar diye böyle yazdım. Eğer hala ne anlatmak istediğim anlaşılamıyorsa, özür dilerim.
Bağrından çıktığım, bağrına geri döndüğüm kendi insanlarımla ben bile aynı dili konuşamıyorsam, yazın bana. İlk fırsatta bir cemaat erbabından tercüman edineceğim.
Birincisini yer ile yeksan ettik hamdolsun, İkinci Cumhuriyet’te yaşayacağım son günlerimde “Valla ben uyarmıştım” diye anımsatabilmek için...