Alman din adamı Martin Niemöller’in çoğumuzun bildiği sözleriyle başlayacağım. Lütfen bu kez hissederek okuyun. Çünkü Türkiye çok zorlu bir dönemden geçiyor. Bu sözler de yaşadıklarımıza çok iyi tercüman oluyor.

“Naziler önce komünistleri almaya geldiler, bir şey demedim çünkü ben komünist değildim. Sonra Yahudileri almaya geldiler, bir şey demedim çünkü ben Yahudi değildim. Sonra sendikacıları almaya geldiler, bir şey demedim çünkü ben sendikacı değildim. Sonra Katolikleri almaya geldiler, bir şey demedim çünkü ben Katolik değildim ve sonra beni almaya geldiklerinde, çevremde benim için bir sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”

Evet, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Nedim Şener ve Ahmet Şık “Ergenekon terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla tutuklama istemiyle sevk edildikten sonra çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.

Kesinlikle bu iki gazeteci arkadaşımızın Ergenekon örgütüyle ilişkisi olduğuna inanmıyorum. Ergenekon soruşturması çığrından çıkmıştır ve muhalif avına dönüşmüştür.

Seçimler yaklaşırken, muhalifleri içeri tıkma suretiyle susturma harekatının parçasıdır bu son yaşananlar... 

Gazeteci Ahmet Şık’ın götürülmek üzere polis otomobiline bindirilirken söylediği “Dokunan yanar” lafı sürecin sloganı olmuştur. Çok doğrudur; “Dokunan yanıyor” sevgili okuyucular.

Nedim Şener, “dokunma işini” tamamen somut belgelere dayanarak yazdığı “Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaat” kitabında yapmıştı.

Ahmet Şık ise henüz yayınlanmamış “İmamın Ordusu” adlı kitabıyla Fethullah Cemaati’nin Emniyet teşkilatı içindeki örgütlenmesini somut bilgi, belge ve tanık açıklamalarıyla teşhir eden çalışma hazırlamıştı.

Gazeteci Soner Yalçın ve arkadaşları ise, haber sitesi odatv.com’da cemaatle ilgili eleştirel haberler yapıyordu.

Aslında en traji komik olanı ise, “Haliçte Yaşayan Simonlar” adlı bir kitap yayımlayarak Fethullah Hareketi’nin Emniyet’te nasıl örgütlendiğini anlatan Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın başına gelenlerdi.  Yıllarca sol örgütlerle mücadele ettikten, “yargısız infaz” ile suçlandıktan sonra sol bir örgüte yardım ve yataklık ettiği iddiasıyla tutuklandı.

Bu listeyi uzatmak mümkün; Yalçın Küçük, Merdan Yanardağ, Ergün Poyraz. Kitap yazıp dokunanların hepsi yanıyor.

Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu’nun dediği gibi; “İkinci bir emre kadar Gülen cemaatini eleştiren yazı ve kitap yazmak yasaklansın. Biz de ona göre davranalım.”

Ben politika uzmanı değilim ama olayları yorumlayacak kadar aklım ve bilgim var. Günümüzde Türkiye’de ve dünyada okuduğumuz çoğu politik haber göründüğü, yazıldığı gibi değildir. “Aslında ne oldu” sorusunu araştırmak, “Bu haberin ardında ne var” sorusuna yanıt bulmak gerekir.

Ancak rakamlar yalan söylemez. Rakamlara sık sık başvurmamızın nedeni de budur.

Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü tarafından hazırlanan ve 178 ülkenin yer aldığı en özgür basın sıralamasında 138. sırada yer alıyor. Yoksulluk, işsizlik, açlık ve gelecek endişesiyle isyan halindeki bazı Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri bile bizden daha iyi durumda. Irak (130), Mısır (127), Ürdün (120) Türkiye’nin üzerinde yer alan bazı ülkeler.

Türkiye, İnsani Gelişme Endeksi’nde ise 83. sırada. Yine kaynayan bazı Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin altındayız:  Ürdün’ün (82), Tunus’un (81), İran’ın (70) altındayız. İşin daha da kötüsü; Diktatör Kaddafi’nin ülkesi Libya 53. sırada.

İşte bu sıralamalardaki yerimiz düzelmeden hiçbir şey düzelmez...
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981