Uzunluk, yükseklik ve genişlik. Evreni açıklamadaki ilk üç boyut. Fizikçilerin 3+1 diye formüle ettiği, evreni anlamada olmazsa olmaz saydığı artı bir boyut da zaman.

İnsan ilk üç boyutta ileri veya geri gidebiliyor ama artı bir boyutta, yani zamanda sürekli ileriye giderken henüz geriye gitmeyi beceremedi.

Oysa zaman, iki hareket arasındaki değişimdir.

Uzay geometrisi üç boyutun eğrildiğini kanıtlarken, Einstein’den bu yana zamanın da eğrildiği varsayılıyor. Artık doğru yok, eğri var!

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Dün dündür, bugün de bugün” sözünü, çoğumuzun şaka yollu kullandığını biliyorum. Bu sözü en çok da CHP’liler kullanır.

Ekonomik kriz kavuruyor, deprem korkusu savaş korkusunu aştı. Başbakan Erdoğan ise savaş kahramanı olmaya heveslenmiş gibi Suriye’yi gündem yapmış durumda.

Avrupalı emperyalistlerin yaşadığı ekonomik bunalımlardan çıkış reçetesi olan birinci ve ikinci dünya savaşları sonuç vermişti. 2. Dünya Savaşı sonrası İngiltere, Fransa ve İtalya bir yana, yenilen ve yerle bir olan Almanya bile refah ülkesi oldu.

Bir somun ekmek için bir kucak dolusu verilmesi gereken Alman Markı, savaş sonrası dünyanın iki numaralı para birimi oluverdi.

Savaş planını uygulayan Naziler feda edildi elbette, ama onlara planı uygulatan sermaye, elindeki doğal kaynaklar, teknoloji  ve savaş sonrası işsizleri sayesinde Avrupa gücü oldu.

Avrupa artık yaşlı. Doğal kaynakları tükendi, genç işsizi yok, dışarıdan gelenler de toplumu bozuyor diye istenmiyor. Sermayesi bile eridi. Elinde yalnızca teknoloji ve dünyaya kabul ettirdiği kalite standartları kaldı. Bu nedenle ABD, Dünya’nın neresinde savaş çıkarırsa çıkarsın, müttefik olarak Avrupa Birliği’ne ancak dökülenleri bırakacak.

Erdoğan’ın savaş ister hali, işte bu değişen zamandan kaynaklanıyor. Adeta “Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar ve Kuzey Afrika’da savaş olacaksa, ilk müttefik benim!” diyor.

Üretme derdi kalmayan ama hızlı büyüyen hayli işbirlikçi zengin oluştu. Alman sermayesinin uygulayıcı Nazileri gibi, savaştan büyüme bekleyen işbirlikçi sermaye de; plan uygulayıcısı bilim adamları, bürokratlar, aydınlar üretti.

CHP muhalefet edeyim derken, işte bu noktada tezgahlara düşüyor.

Örneğin.... Ortaya  “Dersim Katliamı” suni gündemi atılıyor.

CHP de “cup!” atlıyor üzerine...

Neymiş?

1935-38 yılları arasında Dersim’de katliam yapılmış. CHP iktidardaymış. İnönü yapmış. Atatürk biliyormuş...

Dersimli CHP Genel Başkanı da kalkmış “Başbakan arşivleri açsın, televizyonlarda tartışalım...” diyor.

Pes doğrusu!

1 Mart 1935-25 Ekim 1937 İsmet İnönü Hükümeti.  25 Ekim 1937-11 Kasım 1938 Celal Bayar Hükümeti.

Bayar zaten bakandı ve  Şükrü Kaya ise hala İçişleri koltuğunda.

Cumhuriyet henüz bebek. CHP’den başka parti yok.  TBMM’de halk yok. Kurtuluş Savaşı önderleri bir küçük azınlık. Çoğunluk ise Osmanlı kalıntısı beyler, ağalar, şeyhler, dervişler...  Halk da onların ağzına bakıyor. Adeta “Yerseniz” demese Atatürk’ü  bile Meclis Başkanı seçmeyecek olanlar çoğunlukta!

Bürokratlar o tarihte de bugünkü gibi iktidar siyasetçisine  “Evet efendim, sepet efendim” , yurttaşa ise “Ben devletim! Asarım, keserim” tavrında. Genelkurmay Başkanı bile muhafazakar Fevzi Çakmak.

Arşiv belgeleri resmi tarihtir! Tek yanlıdır. Gerçek tarihi ise halk yazar! Dün ağalara, dervişlere biad eden halk, yarın aydınlanır ve onlara tavır alır. Aleviler de bunu yaptı. Dersim isyanını başlatan ağalara, şeyhlere aldananlara; kurumlaşmamış devlet kontrolsüz güç kullandı ve isyanı kanlı biçimde bastırdı. Sürgünlerle de tamamladı. Başka ne olabilirdi ki?

Dersimli sonra ne mi yaptı?

Çok partili yaşama geçişle devleti kuran koalisyondan sıyrılan, kendi ideolojisine sarılan CHP’ye o gün bugündür “Yetmez ama Evet!” dedi.

Daha yakın zamanda katliamın daniskası Kahramanmaraş’ta, 12 Mart, 12 Eylül işkencehanelerinde, Sivas’ta yaşandı. Bugün tüm yurdum garip gurabasına yaşatılıyor...

Demokrasiler kin rejimleri değildir. Devrimler de intikam ile yapılmaz! Aksine, devrimler çoğu kez masum insanların kanı pahasına gerçekleşir. İnsan beyni geliştikçe; dünü dün, bugünü bugün, yarını da yarın diye değerlendirmeyi öğrenir. 

Sosyal demokrat siyaset erbabı bu denli ahmak olabilir mi?

Hükümet’in “Cambaza bak!” diyerek gündem değiştirme çaresizliği açıkça görünüyor. Terörü, işsizliği çözememiş, enflasyon, faizler patlamış, cari açık folluk gibi, depremlerde eli ayağına dolanmış...

Bu arada, hamaset pompalayıp bir de savaş çıkardın mı... Gelsin savaşla yerle bir olmuş Ortadoğu’dan müttefik payları. İnşaat ihaleleri, gıda dış satımı, petrol, doğalgaz...

Bu arada bir kaç bin genci telef etmişsin ne gam! Sürüsüne bereket yurdumda. Hepsi memur olacak değil ya. Savaşta ölürse şehit, ölmezse gazi!
Halk da yer nasılsa...

Askerden kaç ve 30 bin liraya kurtul. TBMM’de yasa diye onaylasın. Hani Başbakan kesinlikle karşıydı?

Kılıçdaroğlu kalkmış, parası olana da olmayana da bedelli öneriyor. Üstelik bu meclis yapısında! Demek ki, çevresinde strateji bilgisi olan bir tek danışman yok ve “Ne yapıyorsun sayın genel başkan?” denmiyor.

Bedelli Askerlik üç boyutun hangisinden bakarsanız bakın yanlış. Dördüncü boyutta, yani zaman olarak da bilim dışı! Yarın böyle olmamalı, olmayacaktır! Maalesef bugün hala dün gibi yaşanıyor.

Profesyonel ordunu kur, askerliği bir meslek olarak kurumlaştır. Körpecik bedenleri, kaşarlanmış teröristin önünde yem yapma... Kayıtlı ekonomini oluştur, kazancından vergisini veren varsa, kalanıyla Miami kumsallarında nöbete giderse gitsin. Kalanı zaten, herhangi bir kamu kuruluşunda verilecek işi seve seve yapacaktır. Belki bir meslek edinir ve belki de bir işim olur umuduyla...

“Vicdani Red” konusu da raftan tezgaha sürüldü. Uluslararası sözleşmeler zorluyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi zorluyor.

Ahali ahmak ya, “Vatan, Millet, Sakarya!” şehit olma heveslisi ya!

Sanıyorlar ki “Vicdani Red” yasası çıkınca, nasılsa yurdum genci büyük çoğunlukla “Asker doğdum, asker öleceğim!” diyerek koşacak.

Yok böyle bir şey!

“Vicdani Red” dediğimiz uygulama, askerliğin silah altında değil, herhangi bir kamu kuruluşunda çalışılarak yapılması olayıdır. “Ben savaşa karşıyım, silah kullanmam” diyen, belirlenen süre boyunca paşa paşa devletin verdiği işi yapar. Sınırları sorunlu olmayan, Şengen Vizeli Avrupa’da hükümetler için bu hayli kazançlı da bir yoldur.

“Vicdani Red” i  uygulamak, ancak “Yurtta Barış, Cihanda Barış” ilkesine bağlı, savaşsız bir dünya isteyen iktidarların gündemidir.

CHP yönetimi, yine açığa düşüyor.

Dün dündür, bugün de bugün!

Siyaset, bugünü dünden, yarını bugünden güzel yapacakların işidir.

Dersim’i isyan veya katliam adresi diyelim. Bugün ne fark edecek? Torunları ringe mi çıkartacağız?

Televizyonda Muhteşem Süleyman var. Pargalı’yı  ve Hürrem’i oynayan oyuncuları Silivri’ye tıksak...? Süleyman da üstelik “Kanuni” , onu özel yetkili mahkemede yargılasak...? Enver Paşa’nın kemiklerini bulup orta yerinden kırsak...? Kürtleri Zerdüşlüğe geri döndürsek? Alevileri Yavuz Selim gibi kırıp döksek...?

Dün yaşandı. Bugünü ne yazık ki dün gibi yaşıyoruz. Bugünü doğru anlayıp, yarına bakalım. İnsan olmayı beceremez, hala etnik ve dinsel kimliklerle birbirimizi yersek; yarın da bugün, dolayısıyla dün olacak!




banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981