2. Alleme’l-Kur’an. / Önce Kur’an’ı öğretti.
3. Haleka’l-insan. / Sonra insanı yarattı ve
4. Allemehu’l-beyan. / Bu yarattığına anlama, düşünme ve elde ettiği bilgileri nasıl ifade edeceğini, konuşma ve yazma kabiliyetlerini nasıl kullanacağını öğretti. (Rahman: 1, 2, 3, 4: Prof. Dr. Gazi Özdemir)
“Rahman suresi, tâ başında derin bir varlık sırrını, ifade ediyor. Rahman…Kur’an’ı talim etti. İnsanı yarattı. Ona beyanı öğretti. Cenabı Hak, daha insanı yaratmadan önce Kurân’ı Kerîmi kâinata talim etmiş (öğretmiş)tir…
Kur’an, önce büyük insan olan kâinata talim edilmiştir. Ardından küçük kâinat olan insana, beyan öğretilmiştir ve insan, Cenabı Hakka muhatap hâle getirildikten sonra Kur’an kitap olarak gönderilmiştir…
‘Kur’an, kâinatın yaratılış plânıdır.’ diyen Süleyman Karagülle, Rahman sûresinin başındaki âyetleri ele alırken diyor ki: ‘Bu âyetlerin dizilişi ile ilgili olarak sorulacak birçok soru vardır. Neden Kur’an’ın öğretilmesi önce, insanın yaratılması sonra zikredilmektedir?
Rahman sûresinde önce ‘Kur’an’ı öğretti’ ifadesinin olması buna işarettir.
Önce kâinat yaratılıp sonra Kur’an indirilmiş değildir. Kâinat insan için yaratıldığından Kur’an’da: ‘İnsanı yarattı.’ denilmektedir. Kur’an kâinatın projesidir. Yaratmadan önce irade buyurulmuştur. Önce proje, sonra inşaat yapılmıyor mu?
Bu kadar bir Kitab’a, bu kadar çok şey nasıl sığdı denilebilir? Kur’an bu soruya şöyle cevap vermektedir: ‘Yaş kuru ne varsa, hepsi onun içindedir.’ (En’am: 59)
İçindedir çünkü bir müessese anlatılmış, diğerlerinin adları verilmiş ve kalanlar hep kıyas yoluyla çıkarılsın istenmiştir. Beyanı öğretme budur.” (Abdullah Aymaz)
x
Bütün bunlardan anlıyoruz ki, her şeyde öncelik, mânânındır. Nitekim, önce düşünür sonra harekete geçeriz.
Önce hayal eder, karar verir, tasavvur eder, sonra gerçekleştirmeye çalışırız. Yani önce mânâ, sonra madde.
Zaten madde; mânânın yani düşünce, hayal, tasavvur, plân ve programın tecellî, görünüş ve şekillenişinden başka bir şey değildir.
Tıpkı Yunus Emre’nin ete kemiğe bürünüp, Yûnus diye görünmesi gibi.
Tıpkı Esma-i Hüsna / Allahın güzel isimlerinin taşa, toprağa bürünerek kâinat olarak kendini görünür kılması gibi.
Tıpkı Esma / Allah’ın güzel isimlerinin topluca ete kemiğe bürünerek, kâinatın özetin özeti şeklinde, insan olarak tecellî etmesi gibi.
İşte Hazreti Allah’ın da ilminde, kâinat ve içindekilerden önce; onlar ve onlardaki tüm maddîyat vardı. Yani yaratılacak her şey ilminde mevcuttu. Sonra zuhura getirdi. Mânâlar müşahhaslaştı, cisimleşti.
Demek ki, her şeyden önce mânâ, sonra madde.
İşte kâinat ve insan; daha önce Allah’ın ilminde mânen var olan Kur’an’ın yani İlahî plân ve programın taşa, toğrağa bürünmüş hâlidir.
Demek ki, mezkûr âyetlerde belirtildiği gibi, Yüce Allah önce Kur’anı talim etmiş, sonra insanı yaratmıştır.
Âyetler düşündürüyor bizleri;
Takip etmek gerek İlahî izleri.
Tüm yaratılmışlar çiftler hâlinde
Düşünmeli, yaratılıştaki ikizlikleri.