Gittikçe erken inmeye başlayan akşam saatlerinden biri… Biga’da bir mağazadayım. Birden içeride çalan müziğe kulak kabarttım.
Genç şarkıcı bir nakarat tutturmuş gidiyor: Feysbuk, feysbuk…Sözlerinden bir ikisini anlayabildim:
Feysbuk, feysbuk bu kızı ordan buldum.
Feysbuk, feysbuk görür görmez tutuldum.
Feysbuk, feysbuk galiba aşık oldum.
“Allah, Allah” dedim kendi kendime… Bu ne yaratıcılık… Facebook’la ilgili şarkı da yapmışlar.
Genç tezgahtar kıza, “Ne güzel müzikler çalıyorsunuz” dedim. Gülümsedi. Devam ettim: “İçerik dolu.”
“Evet, öyle” dedi. Nezaketen mi dedi yoksa gerçekten öyle mi düşünüyor, anlayamadım.
Sonra şarkının nakaratı dilime dolandı. “Feysbuk, feysbuk…” Kendi kendime söyleyip durdum bir süre. Eve geldim, internette şarkıyı aradım. Meğerse İsmail YK diye bir şarkıcının bir yıllık şarkısıymış. Ne yapayım, yeni duydum…
Sonra Facebook dünyasını düşündüm. Filmi de sinemalarda oynuyor. Kurucusu Mark Zuckerberg’in dünyası… Sevgilisi tarafından terk edilip, yalnız kalınca bu fikri geliştiriyor.
Bazen bir kalabalıktan daha yalnız bir şey yoktur. Aynı Facebok’ta olduğu gibi… 500 milyon üye var. Ancak ne yazık ki, bu insanlar hep birlikteyken yalnız olmayı tercih ediyorlar. Sanal dostluklar ve iletişim yalnızlığa çare olabilir mi? Şair ne demiş: “Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz.”
Tabii biz işin psikolojik, sosyolojik tarafına bakarken, Şubat 2004'te kurulan Facebook’un ekonomik anlamda ne kadar hızlı büyüdüğünü gözden kaçırmayalım. Okul yatakhanesinde Facebook fikrini bulan Zuckerberg, 6.1 milyar dolarla dünyanın en genç dolar milyarderi oldu. Facebook'un piyasa değeri 33.7 milyar dolara ulaştı. Sahibi Zuckerberg, 2007'de hisselerinin yüzde 1.6'sını Microsoft’a 240 milyon dolara sattı.
Türkiye’de 20 milyondan fazla kullanıcı var. Türkiye, en çok kullanan ülkeler sıralamasında ABD, Endonezya ve İngiltere’nin ardından dördüncü sıraya yerleşti.
Anlayacağınız bu Facebook'u çok seviyoruz. Çok güzel de şarkısı var zaten!..
İnternet’te rastladım. Yazar Çağrı Akyol, Facebook konusunda “aklıma takılan, cevabını bulamadığım sorular” diye sıralamış. Çok beğendim, aktarıyorum:
1. Bir veri tabanına kayıtlı olup kiminle ne yazıştığınızın hiç tanımadığınız birileri tarafından bilinmesi ve bu bilgileri ne amaçla kullanacağı konusunda herhangi bir bilgiye sahip olmayışınızla ilgili ne düşünüyorsunuz?
2. Yıllardır görmediğiniz ,hayatınızdan çıkıp gitmelerine izin verdiğiniz ya da sizin hayatlarından çıkıp gittiğiniz insanların ne yaptığı, kim olduğu ile neden bu kadar ilgileniyorsunuz?
3. Yıllar sonra bulmak için mi insanları kaybedersiniz? İletişimde olmak istediğiniz insanları zaten yanınızda taşımaz mısınız? Neden bu insanları kaybettiniz? Yoksa ne kadar değerli olduklarını Facebook arama motoruna yazacak isim ararken mi hatırladınız?
4. Neden onları arıyorsunuz? Facebook gibi bir site icat olmasaydı onları arar ve onlara ulaşır mıydınız?
5. İnternet üzerinden kurulan irtibatın yüz yüze kurulandan farkı zahmetsiz olması mı? Facebook’ta aradığınız kişiler, sokakta yürürken yanınızdan geçerse durup konuşur musunuz?
6. Facebook’a üye olduğunuzda ilk kimi aradınız? Neden? Psikologunuzla bunu paylaşmayı unutmayın:
7. Bir araştırmada Facebook arama motorunda en çok aranan kişiler eski sevgililer ve eski düşmanlarmış. Bir de Türkiye’nin kullanıcı sayısı ile bu konuda dünyanın 5. ülkesi oluverdiğini de söyleyeyim. Ülke olarak insan ilişkilerine verdiğimiz önemin bir göstergesi mi yoksa meraklı oluşumuzla ilgili bir ipucu daha mı?
8. Yazışmakta olduğunuz kişi, o anda sizi telefonla ararsa aynı istekle konuşmaya başlar ve devam ettirir misiniz? Diğer bir deyişle konuştuğumuz kişi ile yazıştığımız kişi aynı kişi mi?
9. Yazarak iletişimi kendi istediğimiz kadar sınırlayabiliyorken, konuşurken bunu yapamıyor muyuz?
10. Facebook'a bulunmak için mi yoksa aramak için mi kaydoldunuz?
11. Facebook öncesi hiçbir arkadaşınızı arayıp bulduğunuz ve tekrar görüşmeye başladığınız oldu mu?
Gençler, bu Facebook işini bir daha düşünelim bence…