Yalnızca abonelerinin ve onların yakınlarının okuduğu Bigazete’yi, geçtiğimiz hafta daha çok insanımız okusun diye çok bastık, ücretsiz dağıttık. Maliyetini de yerel yayınlarda sıkça rastlandığı gibi yerel gazeteleri el broşürüne çeviren birileri değil, biz üstlendik. Yılda bir, iki kez de bunu yineleyeceğiz. Bigazete’nin Biga için önemi daha geniş kesimlerce farkına varılsın, gazete okumanın bir bedeli olduğu anlaşılsın diye yaptık ve yapacağız.

Yerel bir gazetenin bağımsızlığı, maliyetini okurlar karşıladığında söz konusu olabilir. Çok okunan yerel gazeteye reklamverenlerin ilgisi de doğaldır. Özetle, abone gelirleri toplam gelirlerinin yaklaşık yüzde 60'ı aşan bir yerel gazete, özgür habercilik yapabilir. Bu da, gazetelerin özgür ve bağımsız duruşlarını, okurların belirlediği anlamına gelir.

Yurt çapında dağıtılan gazetelerin de yöneldiği abone sistemini, ağırlıklı biçimde yerel gazeteler kullanır. Örneğine pek raslanmasa da, Bigazete gelirinin yüzde 50'sini abonelerden yüzde 50'sini de reklamlardan sağlıyor.

Türkiye’de yerel gazetelerin bir bölümü, gelirinin yüzde 80'ini resmi ilanlardan sağlıyor. Resmi ilan alma, sanıldığının aksine siyasi iktidarın keyfi bir uygulamasıdır. Mevzuatı öyle yazılmıştır ki, Türkiye’de bu mevzuata uyduğu için resmi ilan alan gazete belli başlı büyük il merkezleri dışında gerçekte yok gibidir. Hangi gazeteye resmi ilan verileceğini Basın İlan Kurumu bürosunun bulunduğu yerlerde iktidardaki siyasi parti, diğer illerde de valilikler yani yine iktidardaki siyasi parti belirler, gerisi boş laftır.

Örnek vereyim. Bigazete’de yayınlanan aylık 200 liralık bir özel reklamın kapladığı alanın 1 sayılık resmi ilan fiyatı, 4 bin lirayı bulmaktadır. Aradaki fark, size şaşırtıcı gelebilir, ama tam 80 kat pahalıdır. Resmi ilan ile özel reklamlar arasındaki fiyat uçurumu, birincisinin çok pahalı ikincisinin çok ucuz olmasından kaynaklanmaktadır.

Yerel gazetelerin bir bölümü ise, yerel iri şirketlerin şu veya bu biçimde desteğiyle yayınlanır. Şirket yerine cemaat, dernek veya siyasi parti de olabilir. Biga ölçeğindeki bir ilçede, tüm yasal koşullar yerine getirilirse,  aylık 10 bin lira ile kaliteli bir yerel gazete ayakta tutulabilir. Bu çok büyük bir bütçe değildir. Söz konusu güç odakları, gerek kendi halkla ilişkiler bütçeleri ve gerekse etkiledikleri çevre küçük ve orta ölçekli güçlerle bunu her zaman yapabilmektedirler. Temel sorunları ise, ortaya çıkan ürünün gazete olmaktan çıkmasıdır. Bunu da zaten en iyi kendileri bilmektedirler ve bekledikleri halkla ilişkiler başarısı da ortaya çıkmamaktadır.

Destekli gazeteler bağımsız ve özgür habercilik yapamazlar. Yayın politikasını destek verenler belirler ve doğal olarak gerçek gazetecilerin bu tür gazetelerde çalışması da olanaksızdır.

Görüldüğü gibi, bağımsız ve özgür bir yerel gazete, gazeteciden çok okur ile var olabilir. Bu anlamda, yerel gazetelerle ilgili okur değerlendirmeleri, okurun kendini değerlendirmesinden başka bir şey değildir.

Biga’da 5 yılını dolduran Bigazete’nin ne anlama geldiğini, abonesi olan okurları elbette çok iyi biliyor. Benim dileğim, en azından ücretsiz dağıttığımız bu sayımızla buluşup okuma olanağı bulanların, kendi dünyalarında önyargısız bir değerlendirme yapabilmeleri...

Bizim kulağımıza geldiğine göre, geniş bir kesimin de kulağına gelmiştir diye düşünüyorum. Bigazete ile her hangi bir şirket, parti, kişi veya kurumun çıkar ilişkisi içinde olduğu şeklindeki iddialar düşüncesizce atılmış iftiradır, varacağı yer de ahlaksızlıktır.

Bigazete’nin bağımsız tavrını bilenlerin ve herhangi bir haberimizde eleştirinin dozunu kaçırdığımızı düşünenlerin hoş görüsüne sığınarak ifade edeyim. Bigazete yasal, yazılı bir yayın olduğu için belge niteliği taşır. Bugüne dek kapalı kapılar ardından Bigazete ile ilgili konusu, türü ne olursa olsun uydurulan adi çamurları üretenlere “Sizde yiğitlikten eğer bir kırıntı kalmışsa belgeyle ortaya çıkın” deme hakkımı kullanıyorum.

Gazeteci kavramına gelince...

Siyaset erbabı, gazeteciliği Osmanlı sarayının vakanüvistliği yani, Padişahın istediği gibi olayları yazıya geçirme işi diye sunuyor. Halk ise kendisine en kolay ve en ucuza ulaşan yayın organlarında köşe tahsis edilmişleri ve televizyon ekranlarından sunulan plaza zevatını gazeteci sanıyor.

Gazetecilik bir meslektir. Bir çok meslek gibi geçmişte usta-çırak ilişkisi ile öğrenilirdi. Türkiye’de 30 yılı aşkındır yüksek öğrenimi bulunan akademik bilgi ve uygulama deneyimi gerektiren bir nitelikli meslektir. Diş çeken diş hekiminden berbere, doğum yaptıran ebe nineden doğum uzmanına, arzuhalciden avukata, inşaat kalfasından inşaat mühendisine benzer bir değişim yaşadı. Bilgisizce, deneyimsizce gazetecilik yapılabilmesi artık tümüyle olanaksız.

Suç isnat edilen sanık, avukata başvurur ama avukatı satın almaz. Reçetesi olan eczaneden ilaç alır ama eczacıyı satın almaz. İnşaat yaptıracak mimara proje çizdirir ama mimarı satın almaz. İnsanlar mal alır, hizmet alır, üreteni satın aldığını söylemez.

Yalnızca bir tek meslek vardır, gazetecilik! Gazetecinin ürünleri, hizmetleri değil, kendisi satın alınır(!) Gazeteciden çok okura yapılan en büyük alçaklık, işte bu sakat anlayıştır.

Gazetecilik nitelikli bir meslektir ve en az diğer nitelikli meslekler kadar bir gelirle yapılabilir. Gerçek gazeteci bu geliri de yalnız ve yalnızca çalıştığı gazeteden alır.

Kendinize, çevrenize şöyle bir bakınız. Aynı süre öğrenim görmüş, aynı süre deneyimi olan mesleklerle karşılaştırınız. Türkiye’de en düşük gelire sahip mesleklerin başında gazeteciler gelir. Mütevazi koşullarda yaşayan gazetecileri “satın alınan mal” gibi göstermek; namuslu ve ortalama zekaya sahip insanın işi olamaz.

Peki kimlerin işidir?

Açık açık yazıyorum, yürekleri yeterse halka açık biçimde de tartışırım. Siyaset bezirganlarının işidir! Kimi cemaat erbabı kimliğindedir, kimi sivil toplum kuruluşu yöneticisi, kimi patron, kimi patron yalakası profesyoneller ama ortak özellikleri; gerçeğin halka şeffaf biçimde ulaştırılmasını istememektir. Uyuyan halk, onların gözünde “uyuyan güzel” dir. Gezetecilik yoksa, uyuyan güzele tecavüz etmesi de kolaydır.

“Ben ne demişsem, gazeteci onu yazmalı!”

İşte bu söylem de, gazeteciliğin ne olup ne olmadığı konusunda kafaları karıştırır.

Oysa “Senin dediklerini yazalım, ama demek istemediklerin yani, üstünü örtmeye kalktıklarını biz de mi görmeyelim?” sorusunu gazeteci sormayacaksa, bu kuşkusunun peşinden gitmeyecek ve kuşkusuna delil bulduğunda yazmayacaksa...

Sekreterler, gazetecilerden daha hızlı yazı yazarlar, gazeteleri sekreterlere terk edelim!

Gazeteci aslında en çok siyasetçiye, sivil toplumcuya, işadamına, esnafa ve çiftçiye gerekli oluyor. En azından 30 yılı aşkın deneyimim bana bunu öğretti. Gazetelerde kapladıkları alan itibariyle lütfen kıyaslayınız. Örneğin, Bigazete ve şahsımla ilgili en fazla ileri geri konuşanlar, gazeteye ve gazeteciye en çok ihtiyacı olanlardır. Gazeteciliği de çok iyi bildiğini sanan bu insanların kesintisiz tümü, -hiç kuşkunuz olmasın- bir haksızlığa uğradıklarında; bağımsız yargıdan bile önce yine gazeteci desteğini ararlar.

Gazeteci, işte bunu deneyimleriyle yaşadığı için kindar değildir, olamaz. Bu nedenle hiç kimse; özeleştiri yapan, dürüstçe hatasını kabul eden ve paylaşmayı göze alanlardan daha doğru biçimde gazeteciyi anlayamaz.

Gazetecinin bağımsızlığı kadar, yaşama bakışı da önemlidir. Gazeteci bakış açısını bilgi ve deneyimlerinden kazanır. Seçilmek veya seçilmiş yerde durmak gibi bir kaygısı bulunmadığı için, şirinlik etmez, halkın bile sevgisini aramaz. Dolayısıyla hiç bir kişi ya da kuruma yalakalık yapma gereği duymaz. Kalem, kağıt gibi sembolik küçük şeyler dışında hediye almaz, katkı vermediği hiç bir ağırlamadan “besleme” durumuna düşecek biçimde yararlanmaz.

İstediği tek şey, mesleğine ve mesleğini özgürce yerine getirebilmesine saygı gösterilmesidir. Gazetecinin asli görevi; içinde yaşadığı dünyayı eleştirel gözle irdeleyip, sorgulayıp tartıştırmak ve daha iyinin arayışına zemin hazırlamaktır.

İşte bunun için kupkuru habercilik yerine, kendi gözlem ve değerlendirmeleri ile haberini yazar. İşte bunun için kendi babasını bile eleştirir. İşte bunun için eleştirel anlatımı düşmanlık değildir. İşte bunun için, gazeteci eleştirilerini özenle izleyenler ve bu eleştirilerden yararlananlar daima saygınlık kazanır. Gazeteci gerilim değil, aksine uygar tartışma ortamı yarattığı için ve uygar tartışma ortamından ilkeli insanlar kazançlı çıktığı için yozlaşan kesimlerin boy hedefidir.

Sağlıklı toplumlara nitelikli, ilkeli, dürüst siyasetçiler liderlik ederler. Siyasetçiler arasındaki bu çok önemli farkı da gazeteciler ortaya çıkarırlar. Yozlaşmış siyasetçinin gazeteciye bitmez tükenmez nefretini bilmem anlatabiliyor muyum?

Daha net anlaşılması için şöyle özetleyeyim.

Nitelikli serbest mesleklerin neredeyse tümünün meslek odaları, baroları vardır. Bunları siyasetçi yasal şekle sokmuştur. Yalnızca gazetecilerin mesleki örgütlenmesi Türkiye’de yasal şekle sokulmamıştır. Bireylerin şikayeti olmaksızın, savcının tek başına kamu davası açabildiği neredeyse tek meslektir. İtilen gazetecidir, horlanan gazetecidir, dövülen gazetecidir, hücreye tıkılan gazetecidir... Faşizm ilk adımda gazeteciyi hedef alır.

Biz de, anamızdan öyle doğdumuz için değil, gazeteci olduğumuz için yiğit oluruz!



banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981