Oblomov, bir Rus soylusu. Kendisi için ürettiği projeleri tembelliği yüzünden bir türlü hayata geçiremiyor. Durumunun kötüye gitmesi, toprağını kaybetmesi, hatta Olga'ya olan büyük aşkı bile değişmesine yetmiyor. Oblomov karakteri ‘Oblomovluk’ kavramını ortaya çıkarır. Bu kavram aşırı tembellikle özdeşleşir.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarını izliyorum. Az sayıda öğrenci ailesi ve protokol dışında hiç kimse yok. Gözlerim sosyal medyada adının önüne ‘TC’ yazanları aradı gün boyunca.
Çanakkale kara savaşlarının 98'inci yılında 29 bayrağın yanına bir de Özgür Suriye Ordusu’nun bayrağı eklendi, sessizce...
Tepki gösteren oldu mu?
Sosyal medyayı bir mastürbasyon aracı olarak kullanmaktan öteye gidemiyoruz.
Ne diyelim, kolay gelsin.
Yanlış zaman yalnızı...
Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz’ın ‘Artık öyle değil bugün’ başlıklı Cumartesi yazısından alıntıladım.
Aşk bir arayıştır aslında. Ne aradığımızı bilmeden dolaşmak, bulamama üzerine egzersizler içerir.
Viktor Hugo şiirinde ne diyor:
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşun olamaz mı?”
Kim bilir, yanlış zaman yalnızıyız belki de...