Resim sergisine giden biri, resimlerin her birinin önünde durur. Beğeni ile her bir tabloya hayranlıkla bakar. Her portre, peyzaj ve manzaranın karşısında, takdir hislerini kendi kendine mırıldanır. Renklerin canlılığı karşısında mest olur. Çizgilerin orantılı uzayış ve yerindelikleri, güzel mi güzel resim ve şahane tabloların rengarenk görüntüleri; gezeni, tarifi zor bir zevk deryasına gark eder.

O böyle bir ortamın renk ve çizgi şöleninde, karışık his ve duygular içinde, âdeta kendinden geçmiş halde, tablodan tabloya geçiş yaparken, birileri de öfke ve kızgınlık içinde kendi kendini yiyordu sanki.

Sergi, meraklı insanlarla dolup boşalırken; sergiyi açan ve yaptığı tabloları sergileyen ressam ise, serginin bir köşesinde; seyircilere üzgün, kırgın ve küskün bir vaziyette bakıyordu!

Çünkü bu sergiyi; ressamlığını ortaya koymak, resim kabiliyetini insanlara sunmak ve onların takdir ve beğenilerini kazanmak için açmıştı. İstiyor ve haklı olarak bekliyordu ki, tablolarına bakanlar, sanatını görenler; resim ve tabloların şahsında, kendisini tebrik etsinler. Resimlerin ressamından bahsetsinler; çizgi ve tasvirlerinden dolayı ressamından, yani kendisinden söz etsinler. Kendisini konuşsunlar. Hatta kendisinin farkında olarak, gelip kendisini tebrik etsinler.

Halbuki o bütün bu resim ve tabloları; ressamlığı, bu yöndeki kabiliyet ve becerisi, sırf bilinsin, farkına varılsın ve bu şekilde tanınsın diye yapmış. Bunca emek sarf etmişti. Yani, nasıl yetenekli bir ressam olduğunu insanlara göstermek istemişti.

X

Nitekim bir bestekâr da, bestesini dinleyenlerin; beğenilerini dile getirirken, asıl kendisine teveccüh edilmesini / yönelinmesini, kendisinden bahsedilmesini bekler ve umar.

Yine bir mimar da, yaptığı binanın plân ve programının kabul görmesi hâlinde, gözlerin ve sözlerin; asıl kendi şahsını hedef almasını, asıl kendisini tebrik ve takdir etmesini ve kendisine teşekkür etmesini bekler.

Nitekim âletlerimizi kullanırken; onları sevip okşuyor muyuz? Takdir ve tahsinimizi onları icat edenlere yöneltmiyor muyuz?

X

Oysa, insanların istisnalar dışında çoğu, bu inceliğin hiç mi hiç fark ve ayırdında değil!

Oysa, onlardan istenen ve beklenen; baktıkları, beğendikleri resimden; o resmi yapana geçmeleridir. Yani yapılanda yapanı, fiilde fâili, nakışta nakkaşı görmeleri, bilmeleri ve anlamalarıdır. İşte asıl bakış budur ve bu olmalı.

Çünkü iki türlü bakış vardır: Mânâyı İsmî, Mânâyı Harfî.

Mânâyı İsmî: Bir şeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsıdır.

Manayı Harfî: Bir şeyin kendisini değil de sanatkârını, ustasını, sahibini bilip tanıtan mânâdır.

Verdiğimiz örnekteki insanların; sergideki resimleri beğenmeleri; ne kadar doğru ve yerinde bir hareket ise; resimden ressama geçmemeleri, ressamı hiç hatıra getirmemeleri de, o nispette yanlış ve eksik bir davranıştır.

Sadece resimle meşgul olmak, yapanı hiç hatıra getirmemek; mânâyı ismiyle bakıştır. Yani

eksik ve noksandır.

Baktığı resimlerden ressama geçiş; yani yapılanda yapanı görmek ise, mânâyı harfî ile bakıştır ki, yapılanda yapanı görüp gösteren, asıl bakış budur. Ancak bu geçişle, bakış; tamamlanmış olur. Böylece bakmak; gerçek bir mânâ ve anlam kazanır.

X

Öyleyse, Cenabı Hakkın masivasına; yani Allahtan başka bütün varlıklara, yani kâinata / evrene, yaratılmışlara ve tüm âleme; mânâyı harfiyle / kendisi nâmına değil, Yaratanı gösterir oluşu yönüyle ve O’nun hesabına bakmak lâzımdır.

Manayı İsmiyle / bir şeye bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsıyla ve esbâp / sebepler, vasıtalar hesabına bakmak hatâdır.

Evet, her şeyin iki ciheti / yönü vardır: Bir ciheti / yönü Hakka / Yaratana bakar.

Diğer ciheti de Halka / Yaratılana bakar.

Halka bakan cihet, Hakka bakan cihete tenteneli / tül gibi bir perde veya şeffaf / saydam bir cam parçası gibi, altında Hakka bakan ciheti isnadı / dayanma cihet ve tarafını gösterecek bir perde gibi olmalıdır.

Bundan dolayı nimete / Allahın bağışladığı maddî ve manevî lütuf ve ikramlara bakıldığı zaman; Mün’im / nimet veren, ikram eden Allah, akla gelmeli.

San’ata bakıldığı zaman; Sâni / her şeyi san’atlı olarak yaratan Allah hatırlanmalı.

Esbâba / sebepler ve vasıtalara nazar edildiği / bakıldığı zaman; Müessiri Hakikî / asıl tesir ve etki sahibi olan Allah; zihne ve fikre gelmelidir.

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981