Herkes yaşamak için geldi bu dünyaya, Kimse ölmek istemiyor değil mi? Her insan yaşama arzusunda.
Acaba neden ölmek istemiyoruz?
Geldik, ne kadar kalabilirsek kalalım mı diye düşünüyoruz? Dünya çok tatlı olduğu için mi? Ölümden sonra gideceğimiz yerde belirsizlik olduğu için mi? Hazırlık yapmadığımızdan mı? Çok mu bağlandık dünyaya? Bizim mi sandık? Buraya çok emek verdik te sahiplendik mi, evi barkı, malı mülkü?
Sorular, sorular...
Hepsinin bir payı var belki de!
Evet ölümden kaçış yok.
Ne güzel şarkılar yazdık değil mi dünya için:
“Ne kadar yaşasan doyamazsın dünyaya,
Düşün taşın bir kere hayat benzer rüyaya”
Ama aslında farkındayız bir taraftan burada geçici olduğumuzu.
Ben de fark etmişim “Bu Hayat Fani” adlı single albümümün şarkı sözlerimde şöyle yazmışım:
“Gelmezsiniz yıllar, bilirim geri
Vermezler bir daha, istesem seni
Kalk beraber şimdi, gidelim bari
Bak ömrüm bitiyor, bu hayat fani
Ne yapsan olmuyor, bu hayat fani.”
Orhan Gencebay da bir şarkısında şöyle ifade etmiş:
“Sen ne dersen de sen ne dersen de
Dünya dönüyor dönecek
Hayat sensizde sürecek.”
Ölüm, dünya hayatının sonu ve ahiret hayatının başlangıcıdır. Bir yanda ölümdür ama o yanda doğumdur. Ölüm batma gibi görünür, ama aslında doğmaya hazırlıktır. Ölüm, Allah’a kavuşmanın bir kapısıdır.
Elbette dünya hayatı hepimiz için bir misafirhanedir, ölüm ise sonsuz yurdumuza dönüş yolculuğudur. Ölüm, dünya hayatının geçici olduğunu hepimize hatırlatan bir nasihattir.
İnsan ne kadar bilse de eninde sonunda ölüm var ama hiç onu arzulamaz. Halbuki ölüm tüm canlıların zorunlu kaderidir. Ölüm müminler için varoluşun başlangıcıdır ama inançsızlar için sondur. Elbette ölümü istemek onu arzulamak bir güzellik bir fazilet değildir.
Tabi arzu edip etmemek ayrı bir şey ölümden sonrasına hazır olmak ayrı bir şeydir.
İstesek te istemesek te ölümle yüz yüze gelmekten kaçış yok. Ondan kimse kaçamamış. Biz de kaçamayacağız.
Şimdi sizlerle buraya paylaşmak istediğim ölümden kaçış hikâyesini çok severim.
Hayvanlarla konuşabilen ve rüzgâra, maddeye hâkim olabilme yeteneği ile donanmış Peygamber Hazret-i Süleyman, bir gün Kudüs’te, çadırında arkadaşları ile oturup sohbet ederken, içeriye bir adam girer. O mecliste oturan bir kişiye dikkat ve hayretle bakarak çıkıp gider.
Şaşıran adam, Hazret-i Süleyman’a sorar:
– Bu adam kimdi?
Peygamber cevap verir:
– Azrail’di.
Bu cevabı alan adam müthiş bir paniğe kapılır ve Hazret-i Süleyman’a yalvarır:
– Ya Süleyman, Azrail bana çok tuhaf baktı. Ne olur beni buradan kaçır. Uzaklara gönder.
Arkadaşının ricasını kırmaz Hazret-i Süleyman Peygamber. Rüzgâr emrindedir ya bindirir rüzgâra ve gönderir Hindistan’a.
Adam ertesi gün Hindistan’da birden karşısında, bir gece evvelinden gördüğü ve artık tanıdığı Azrail’e rastlar. Başına geleceği anlar ve konuşur:
– Anladım, benim canımı almaya geldin. Yalnız bir sorum var, ona cevap ver öyle al canımı, der. Dün beni Süleyman Peygamber’in çadırında görünce neden yüzüme hayretle baktın?
Azrail cevap verir:
– Ben dün senin canını, ertesi gün Hindistan’da almak üzere emir almıştım. Seni Kudüs’te Süleyman’ın çadırında oturur görünce, ‘Bu adam bir günde Hindistan’a nasıl gidecek?’ diye hayret ettim der.
Kıssadan hisse, size tayin edilen vakitten kurtulup daha fazla yaşamanız mümkün değildir.
Ecelden kaçılmaz. Ve ecel, bir gün mutlaka başımıza geleceğine göre ha bugün ha yarın, ne fark eder?
O zaman ecel bize gelmeden bu dünyada yapmamız gerekenlere odaklanmalıyız. Niçin gönderildik? Neden buradayız? Rehberimiz Kur’an-ı Kerim de her şey açık açık yazıyor. Ayrıca ölümün her şeyi bitirmediği Hâkka Suresi 27. Ayetinde bakın nasıl yazılı.
“Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.”
Yok ölümle bitmiyor, dünyada yapıp ettiklerimizin hesap vakti geliyor ve sonra ebedi ahiret hayatı.
O halde ölümden kaçmaya değil yapacaklarımıza konsantre olmalıyız.
Aslında şöyle düşünmek gerekir sanırım. “Ölümden korkmak anlamsızdır; çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuz.”
Şimdi insanın ölümü arzu etmemesinin sebeplerine ilişkin Kur’an dan birkaç ayete bir bakalım.
“Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri hakkıyla bilendir.” (Bakara Suresi 95. Ayet)
“Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler. Allah, zalimleri hakkıyla bilir.” (Cum’a Suresi 7. Ayet)
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk Suresi 2.Ayet)
“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ Suresi 35. Ayet)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) ölüm konusunda; “Zevkleri bıçak gibi keseni -ölümü- çok hatırlayın!” Ancak; “Hiçbiriniz ölmeyi istemesin. Ölüm kendiliğinden gelmeden önce de öleyim diye dua etmesin. İnsan ölünce hiçbir iyilik yapamaz. Müminin hayatta kalması iyiliklerini çoğaltır” buyurmuşlardır.
“-Hangi mümin daha akıllıdır ya Resulullah?” diye sorulduğunda da; “Ölümü sıkça hatırlayıp, ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapan kimsedir. İşte gerçek akıllı insanlar onlardır.” ifadelerini kullanmıştır.
O halde bize düşen aklımızı kullanmak ve ölümden sonrasına hazırlanmaktır.
Vakit geç olmadan, geç kalmadan.