Mutfaktan güzel kokular yükseliyor. “Zeytinli açma sever misin?” diye soruyor ablam. “Son bir yıldır neredeyse her sabah zeytinli açma yedim” diyorum. “Nasıl yani?” diye olağan bir tepki veriyor. Şehir dışı eğitim – öğretim, üşengeçlik, günü kurtarma. Hangisini söylesem acaba? Ne fark eder ki, o zeytinli açmaları yemek istemiyorum.
Saydım, evimizden tam seksen üç adım ötede deniz var. Temiz, dibi görünen bir deniz. Taşsız, olabildiğince temiz kum. Karşıda Midilli, iki kulaçta gidebilecekmişsin gibi. Hadi en kötü, güneş battıktan sonra otur deniz kenarına. İçebildiğin kadar iç. Ama ben o evimizden seksen üç adım ötedeki denize gitmek istemiyorum. Midilli’ye karşı bira içmek de istemiyorum, evden dışarı çıkmak da.
Sabaha kadar oturup, neredeyse akşamüstü uyanıyorum. Saat altıdan sonra denize iniyorum. Karşı apartmandaki emekli öğretmen olan komşumuzda saat altı gibi denize iniyor. Benzer şeyler yapıyor olmamız ne hoş, tabi biraz da problemli gibi. Benim açımdan. Bana göre problem değil de, başkalarına göre işte. İlk önce başkalarını tatmin etmelisin. Sonra kendini tatmin edebiliyorsan, ne ala. “Genç adam güneş tepedeyken kuma inip, kızların arasına karışmalı. En kötü bikinili kızlara bakıp, yüzüstü yattığı kumda, kumu ne kadar eşeleyebiliyorum diye uğraşmalı.” Bu yani gençliğin temel görevi.
Düşün, arada zihin pratikleri yapmak iyidir.
Kimilerinin ulaşmak istediği, ulaşmak için çaba harcadığı bazı şeylere sahibim, çaba harcamadan. Sanki bir şeyler eksik ya da fazla. Tarif edemediğim mutsuzluklar yaşıyorum. Öfke doluyum. Genel, her şeye karşı. Susarak kendimi anlatabilir miyim? Hani her bir boku çözen aletler var ya, kelimelere dökemediğim mutsuzluğumu da okuyabilir mi? Bunca tarifsiz mutsuzluğumun yanına, bugün tarifli bir mutsuzluk eklendi. Son yıllarda pek göremesem de, iyi olduğunu bildiğim, yüzünde iyilik olan biri, bu sabah uyanamadı. Rahat uyu Mehtap(isminin sonunu b ile söyleyen biri, p ile taşına doğrusunu yazar. İşte böyle de saçma bu işler) Abla. Ne zaman ipli gözlükleriyle kitap, gazete okuyan birini görsem, sen geliyordun aklıma.