Siyaset doğru karar verme bilimidir, sanatıdır...

Siyasetçi vereceği kararı halkla paylaşır, desteğini arar; çünkü siyasetçinin vereceği her kararın bedelini halk öder!

Girişimcilik de doğru karar verme işidir. Siyasetçinin karar verdiği yasalar ve ilgili mevzuatlar çerçevesinde hareket eder. Girişimci kararını halkla paylaşmak zorunda değildir, çünkü yanlış kararın bedelini kendisi öder. Koşulları varsa çok çok çalışanları ve tedarikçilerine de paylaştırır.
Demem o ki; bir girişim eğer günün mevzuatına uygunsa, halkın hesap soracağı adres girişimci değil, siyasetçidir. Elbette iktidarda olan siyasetçidir.

Muhalefet uyuyor ise ona da pay çıkarılır, sükut ikrardan gelir.

Karabiga‘da 1.320 Mwe kapasiteli termik santral girişimi ÇED sürecini tamamlamak üzere.

Kulağımıza gelen bazı bilgilere göre ise iş çoktan bitti.

Yandaki duyuru aslında bir prosedürün tamamlanmasından ibaret. “Görüş, soru ve önerilerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na veya Çanakkale Valiliği’ne gönderilmesi” duyurusu bu!

Termik Santral’a karşı gösteri yürüyüşleri yaptıran, ÇED Bilgilendirme Toplantısı’nı halkın dinlemesine engel olan Karabiga Belediye Başkanı, sonradan ikna edilmiş görünüyor.

Ama halk...?

Nelerin yaşandığını, nelerin olabileceğini bilmiyor ki, ikna oldu mu, olmadı mı bilinsin. Anlatmaya çalıştığım da buydu.

Ne diyordum?

“Bırakın halk öğrensin, kendi kararını daha gerçekçi versin!”

Bigalı, Karabigalı bir yurttaş olarak, ben bu girişime karşıyım. İlk günden bu yana gazetecilik sorumluluğum da dahil -tevazu göstermem için sebep yok- hayli ağır bedellerine karşın, dik duran ve duruşunu şeffaf biçimde paylaşan yalnız bir adamım!


Neden karşıyım?

1. Genelde termik santral yatırımlarına karşı olmak şöyle dursun, destekliyorum! Üstelik hava kirliliği görece yüksek olsa bile, yerli kömürden enerji üretecek termik santralları açık açık destekliyorum da...

2. Elektrik tüketicisiyim. Elektrik üretimine karşı duracak denli ahmak değilim. Ekonomi ilgi alanımda, hesap bilirim ve rüzgar, güneş gibi enerji kaynaklarının dişe dokunacak bir potansiyeli bulunmadığını öğrenecek kadar da emek verip araştırmış biriyim.

3.Siyasetçi, Türkiye‘nin, özelde Çanakkale ilinin yatırım-yerleşim-doğa temelinde bilimsel planları hazırlamış, halkla paylaşıp onun desteğiyle karar vermiş olsa...

Oturduğum evin üzerine termik santral yapılsa, gülümseyerek evimden başka adrese taşınırım.

4.Erdek Yarımadası ile Çanakkale arasındaki yaklaşık 150 kilometrelik Marmara Denizi kıyısında elbette enerji, sanayi bölgeleri olabilir. Ama nerelere?

5.Sözünü ettiğim şerit boyunca 100 bin insan istihdam edilecek sanayi de olabilir ama bu sayı en ekonomik uzaklıkta 1 milyondan fazla insanın yeni yerleşimini gerektirir.

Bölgemizde Karabiga‘dan daha akla uygun bir yerleşim yeri yok!

Kaldı ki, sözünü ettiğim hat boyunca yeni yerleşim yerlerine gerek var.

6.Dünyayı açlık bekliyor. Bölgemizdeki özellikle sulu tarım için mükemmel tarlalardan daha değerli bir varlığımız yok. Bu tarlalar sonsuza dek yaşatılmalıdır.

Objektif bakışla; Bakacak, Taşoluk gibi sulama havzalarına sanayi yatırımı yapmak, gelecek nesilleri doğmadan katletmekten başka bir şey değildir.

7. Çanakkale ili, ilçeden ilçeye değişse de yüzde 45-50 oranında ormanlarla kaplıdır. Siyasetçi peyzajı önceden planlamış, üst toprağı, florayı özenle taşımış ve maden çıkışı sonrası bitkisel-hayvansal tüm doğallıkları ile yeniden kaplatmışsa ve bunun hukuku, sigorta garantisi varsa... Yeraltı zenginliklerimizden yararlanmak, orman katliamı değildir. Bu çerçevede, madenciliği de destekliyorum.

Karabiga’da gencecik bir ormanın işgalini, tarihi Priapos’u, güzelim koylarını katledecek bu yatırımı ise bu tablo içine bir türlü yerleştiremiyorum.

Bugüne dek asılsız  iftira ve çamurlar atıldı. Buna karşın, ne yaşam biçimim değişti, ne de bireyi bulunduğum halkıma ihanet ettim. Aksine, büyük bir dirençle sorumlu davrandım.


Ortada dürüstlük yok!


Hiç bir dönemde savunucusu olmadığım, ancak seçmenin oy verdiği iktidarların tercihi Serbest Piyasa Düzeni’ne, demokrasi kültürüm nedeniyle saygı ile özenle yaklaşıyorum. Serbest Piyasa düzeninin de bir ahlakı vardır. Türkiye‘deki uygulamalar, maalesef bu ahlaka bile uymuyor.

- Uzun ve orta vadeli plan yok!

- Hesaplamaları yok!

- İnsanı düşünmek yok!

- Doğayı düşünmek yok!

- İçtenlikle bilgi paylaşımı yok!

- Demokratik tepkilere ise hiç tahammül yok!

Peki... Ne var?

- Günlük düşünen siyasetçi var.

- Yağdanlık bürokrasi var.

- Uyuyan bir halk var.

Karabiga yok olacak!

Oysa başka Karabiga da yok!

Geri dönülmez kayıpların yıllar sonra farkına varıyor ve geçmişi sürekli lanetleyerek anıyoruz.

Biz ne zaman geçmişimizle gurur duyarak, geleceğe alnımız ak çıkarak yaşamayı öğreneceğiz?

Ne zaman ha, ne zaman?






banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981