Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu yıllardan 2000 yılına kadar toplam köy sayımızı bir türlü öğrenemedik. Yıllarca 40 bin rakamı öğretildi öğretilmesine de, köy-nahiye-nahiye merkezi- köy altı yerleşim yerleri sayılarını birbirine karıştıran devletin istatistikçileri kafaları karıştırdı.
Biz son durumu belirtelim. Türkiye’de 34.395 köy var.
1927'de nüfusun yüzde 25'i kentlerde yaşıyordu, bugün artık köylerde yüzde 25'lik nüfus kalmadı.
1969 yılında ilk kez asgari ücret belirlenmişti. 1969'da net asgari ücret 350 lira iken, kişi başına köy muhtarlığı geliri 16 liraydı. 2012 yılında asgari ücret 701 lira ve ortalama köylü başına gelir 35 lira.
Açıkça görülüyor ki, köy bütçeleri yarım asırdır hiç artmamış, aksine “büyüdük” diyenleri utandıracak ölçüde gerçekte çok düşmüştür.
Sulama sistemleri devreye girdikçe, ovalarda mülkiyet sahipliği temelinde arazi toplulaştırması yapılıyor. Tarım ekonomisi açısından baktığımızda, buna rağmen tarlaların verimli büyüklüğe ulaşmadığı açık. Çünkü, ölçek ekonomisi temelinde bir toplulaştırma yok. Kuru tarım arazilerinde ise hiç yok.
Benim gündeme getirmeye çalıştığım konu ise, köylerin birleştirilmesi. Geçmişte nahiye(bucak) yönetimleri ve Ecevit’in Köy-Kent Projesi dediği romantik girişim, belki bu yönde atılmış adımlardan sayılabilir ama köyleri yaşanabilir yerleşim yerleri haline getirecek derli toplu bir çaba hala ortada yok.
Devlet Planlama Teşkilatı’nın önderliğinde artık köklü bir Köy Birleştirme çalışması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu çalışma, aynı zamanda arazi toplulaştırma çalışması yönüyle de önemlidir.
Kadastro, Orman, Tarım, DSİ ve İl Özel İdareleri işbirliği ile her yörede kendine özgü koşullarda planlanması gereken Köy Birleştirme çalışması nasıl olmalı?
Birbirine yakın köyler, verimli olmayan bir tarım arazisi (ki bu yöreye göre köylerden biri de olabilir) üzerinde yeni bir yapılaşmayla birleştirilmelidir.
Bu birleşme önünde engel gibi görünen mülkiyet sorunları, belediyelerin 18. Madde uygulaması benzeri yöntemlerle çözülebilir.
Yeni yerleşim yerinin yapılaşması, TOKİ veya benzeri bir yapı ile devletin finansman katkısı ile çözülebilir.
Ortadan kalkacak köylerin sosyal, kültürel, geleneksel yaşam biçimleri, yerel demokratik işbirliği ile korunacak biçimde modelleştirilebilir.
Devlet ve köylünün karşılıklı kazanması temelinde, ortaya çıkacak verimliliğin paylaşımı hesaplanarak finansman sorunu, yıllara yayılarak çözümlenir.
Şöyle ki:
Önce kağıt üzerinde kamulaştırma yapılır. Bölünmez, yöreye göre değişen asgari 100-500 dekarlık, azami 1.000-5.000 dekarlık tarla parselleri oluşturulur. Yapılacak bu arazi toplulaştırması ardından, gerçek hak sahiplerine arazilerin iadesi sağlanır. Tarımsal üretimde bulunacak nitelikteki köylü gerekirse borçlandırılarak, ilgili tarla parselin sahibi veya ana hissedarı haline getirilir. Tarımsal üretim yapamayacak köylülere ise, köyle bağını sürdürme isteğindekilere hak sahibi olduğu kadarıyla hisse, diğerlerine de rayiç üzerinden bedeli ödenir.
Böylece, üretken köylü yani çiftçi rahatlatılırken, üretmeyecek köylü için de köyde yaşam kalitesi artırılmış olur.
Nüfusu en düşük 700 olacak bu yeni köylerin her türlü altyapı hizmetleri de ekonomik biçimde yapılabilir olacaktır. Elektrik, su, yol, çöp, kanalizasyon, arıtma, iletişim gibi çağdaş altyapı olanakları kolayca sağlanırken; mevcut dağınıklığın yarattığı israf da ortadan kalkacaktır. Elde edilecek tasarruf ise, köylerin sürekli yenileşmesi için de ciddi kaynak üretecektir.
Bugün genç nüfus, özellikle genç kızlar ve kadınlar köyde yaşamak istemiyor. Bu sayede, köyler cazibe merkezi haline de gelecektir.
Yeni yapılaşma, besiciliğin daha sağlıklı ve toplu tesislerde yapılmasını sağlayacak, kooperatifleri verimli hale getirecek, meraların bakımını da sağlayacaktır.
Arıtma sistemi maliyetleri düşeceğinden, akarsu ve yeraltı suları yeniden yavaş yavaş temizlenmeye başlayacaktır.
Orman alanları korunabilir, yeniden ağaçlandırılabilir hale gelecektir.
Yerel kültür, yerel demokrasi geliştirilebilir, köyler yeniden okula, sağlık merkezine kavuşur hale gelecek, camiler de üç kişiyle ibadet edilir israf mekanları olmaktan çıkacak, Diyanet “imamsız köy” derdinden kurtulacaktır.
Ulaşım araçları bile bu verimlilikten payını alacak, köylerde temel ihtiyaç maddeleri sunan esnaf ve sanatkarlara yeniden ihtiyaç doğacaktır.
Köylere yeterli sayıda halk oluştuğu için bilim, sanat da girecektir.
Yasal mevzuatı çok zor ve uzun süreç gerektiren bir öneri de değil, benimki. “90 Yıllık Köy Kanunu’nu değiştirmeyen hükümetler buna niye girişsin ki?” de demeyin. Mevcut mevzuatla pilot bir çalışmayı Biga’da yapmak bile olası.
Var mısınız ayrıntıları tartışmaya?
https://twitter.com/#!/AdilKorkut