Merhaba!
Giyinip çıkıyoruz evden.
Yürüyoruz, insanlara, evlere ve araçlara ulaşıyoruz.
Gidiyoruz...
Minibüse nasıl insanlar biniyor öyle?
Kravatsızlar, dağınık saçlılar, bir şeyi temsil edercesine etnik giyilmiş kıyafetler, şoförün bıyığı, ön koltuktaki adamın salaşlığı, onun önündekinin ciddiyeti...
Üstelik okunan gazetelere bak! Yazık.
Arkamda oturanların konuştuklarına kulak misafiri oldum, hangi hakka sahip olamadıklarından bahsediyorlar? Esefle kınıyorum.
Genellikle kınarım ben. Söylerim de. Utansınlar çünkü.
O nasıl ırk, o nasıl düşünce, o nasıl öğrenci, o nasıl çalışan, o nasıl anne, o nasıl işçi, o nasıl patron... Bilsin, söylerim ben. Utansın. Herkesin içinde söylerim, herkesin içinde utansın. Öğrensin.
Ben kendimle değil başka benliklerle savaşırım. Ayağı yere basana sataşırım. Evde, işte, radyolarda, minibüste ve taksilerde "ön yargı" derler bana. Bir birey olarak değil bireyle bütünleşerek var olurum. Topluma sızdığım zaman dışlanmışlıklar ve ötekileştirilmişler yaratırım.
Onlar, kendilerini ait hissedemezler.
Düşünsenize, hiçbir yere.
Benim yaşadığım bedenlerin gözleri, onların üzerinde büyük bir utanma duygusu yaratır. Neyden ve neden utanmaları gerektiğini bilmeden başlarını öne eğerler.
Biliyorsunuz ki esefle kınarım ben. Yersiz yere öteki oluverirsin. Ve hiç ummadığın bir bakkal senin selamını almayabilir. Sen otobüste uslu uslu yoluna giderken sana göz devirirler. Hiç beklemediğin anda kahvehanenin birinde alay konusu oluverirsin. Beni besleyenler seni aç bırakırlar. Selamına karşılık vermeyen bakkaldan aldığın ekmeği yalnız yersin.
Ön yargıyım ben.
Beni içinde barından tüm bedenlerin bir gün kendilerinden utanması dileğiyle...