O yıllarda Biga’nın nüfusu 5 bin civarında, Çan ise sadece 900 kişiymiş. Yani büyükçe bir köy..
Ali Coşkun’a o yıllarda çok koşuşturuyor diye bisiklet almışlar. Sen misin bisiklet alan?.. Çan’da dedikodu başlamış. “Fabrika batacak, deve hanı olacak...”
Deve hanı olma esprisi de, o dönemde deveciler varmış. Deveci Arif de, bölgedeki maden sahalarını iyi biliyor diye fabrikaya işe alınmış.
Demek ki, maden sahalarını bilmek için deveci olmak yeterliymiş.
Malum, Biga’nın köftesi meşhurdur. Çan’dan Biga’ya köfte yemeye gelirlermiş. Tabii o dönemde Biga’ya gelmek lüks. Hele bir de köfte yemeye gelmek. İstanbul’da Laila’ya gitmek gibi bir şeydi sanırım.
Nereden nereye....
Geçen hafta da TÜSİAD Başkanı, aynı zamanda da Sütaş sahibi, Karacabeyli hemşehrimiz Muharrem Yılmaz’ın boğazdaki yalısına konuk olduk.
Başkan’ın babasının Karacabey’de yaptırdığı büyükçe bir ev göze batmış. Kasaba kıskançlığı tabii.. Bazı kişiler, evin kaçak olduğunu iddia edip, şikayet etmiş.
Babasını bu konu çok üzünce, başkan da babasını İstanbul Boğazı’ndaki bu yalıya getirmiş ve ölünceye kadar orada bakmış. “Bu ev bu açıdan çok önemli, benim için” diyor.
Sütaş’ın başarısından söz ettik. O dönemdeki konjonktürel gelişmelerin çok etkili olduğunu söylüyor. Günde 25 bin noktaya süt sevk ediliyormuş. Müthiş bir performans! Büyük bir başarı...
Nereden nereye..
Demko o zamanlar, Biga’nın tek sanayi tesisi.. Hepimizin saygı duyduğu, köylüye domates ektiren, para kazandıran ve özellikle sezonda yüzlerce işçi çalıştıran bir tesis.. Demko deyince herkes saygı duyardı. Şirket küçüldü. Halen bir şeyler yapmaya çalışıyor, ama bildiğim kadarıyla kimseyi mağdur etmediler.
Başında Cahit Kırcı gibi, bir genel müdür vardı, saygı duyduğumuz..
Nereden nereye..
Bir zamanlar yine Biga’da ‘Tez Gıda’ diye bir şirket vardı. Adamlar Biga’ya geldiler. Köylünün malını değerlendirdiler, yüzlerce kişi çalıştırdılar... Biga için büyük bir yatırımdı, ama adamlar tutarsızdı. Havaları yerinde. Altlarında son model arabalar, lüks yaşantılar; oraya, buraya bağışlar...
Sonra ne oldu biliyor musunuz? Çok kişinin parasını ödemeden gittiler. Köylüler perişan oldu.. İşçilerin, emekçilerin alın terini ödemediler. Çekip gittiler.
Nereden nereye..
Bugüne baktığımızda; yatırımları ile saygı duyulan İbrahim Bodur’u görüyoruz.
Karacabey’den sütçü olarak çıkan, TÜSİAD Başkanlığı’na yükselen Muharrem Yılmaz’ı görüyoruz.
Demko’yu yıllarca başarıyla yürütmüş, saygı duyulan bir genel müdürünü görüyoruz.
Bu olumlu örnekler yanında, arkasından küfür ettiren bir başka patronu da biliyoruz.
İster patron ol .. İster genel müdür..
Öncelikle .. Adam olmak lazım.
İşte ardından bırakacağımız iz bunlar..
Sayın patronlar, sayın genel müdürler, sayın deveciler..
Yoksa arkamızdan ne derler?