Saat gece 11 gibi Faik geldi. Bir süre onu içeriye almamak için kapı aralığından, ‘şimdi müsait değilim Faik, kıyafetim dostça bir sohbet için uygun değil Faik, Faik’im bak birazdan kız arkadaşım gelecek’ gibi yalanlar söyledim. Ama Faik yüzsüz çıktı, onu eve almak istemediğimi bir türlü algılayamadı.

Bari hemen konuya girse de, çok fazla kalmasa diye neden geldiğini sordum. Telaşla sigarasını çıkarıp, titreyen elleriyle yaktı. ‘Abi artık süper lig de play-offlar oynanacakmış, yani normal sezonda birinci olmanın önemi yok, elimizde bir futbol vardı onu da iyice karışık kuruşuk hale getirdiler’ diyip, ağlamaya başladı. Faik ağlayınca, ben de ağlamaya başladım. Gözyaşlarımı, futbolseverler için, süper lig için akıttım.

Sonrasında Faik bana sarılıp, akan sümüklerini atletime silerek ‘sen bu dünyada beni anlayan tek insansın, can arkadaşımsın, beni bırakma hiç’ diyip, daha bir şiddetli ağlamaya başladı. Sanki birkaç dakika öncesinde onunla birlikte ağlayan ben değilmişim gibi, ‘iyi de Faikcim karışığın yanında, kendince anlamı kuvvetlendirmek için kuruşuk demesen daha iyi olacaktı, hem bunu söylemek için gecenin bu saatinde evime gelmene gerek yoktu, telefon açabilirdin, bir başkasına gidebilirdin’ gibi yavşakça laflar edip, kendimi Faik’ten geriye doğru çektim.

Faik, yere düşen yastığı alıp, bağrına bastı ve daha da bir arttırdı ağlamasının şiddetini. Şişen ve kızaran gözleri, ağzına - burnuna bulaşan sümükleriyle tanınmaz hale gelen Faik’in dudaklarından, ‘abi hani ilkokulda sen osurmadığın halde, osuruğun gerçek sahibi ortaya çıkmadığı için, osuruk senin üzerine kalmıştı ya, işte o osuruğun gerçek sahibi bendim, daha fazla bu vicdan azabıyla yaşayamadım, biliyorum beni affetmen mümkün değil ama bu gerçeği artık içimde taşıyamıyorum’ sözleri döküldü. O an, onu dövsem mi, dövmesem mi, kararsız kaldım.

İlkokulda, insanların aklında Faik yüzünden osuruk böceği olarak kaldığımdan, kimse benimle konuşmazdı. O yıllardan kalan tek arkadaşım; sınıfın en silik ve pısırık adamı Faik’ti. Ve hep, o kadar insan bana sırtını dönmüşken, neden Faik’in dönmediğini aklımdan geçirip, her ne kadar pısırık ve silik birisi olsa da onun diğerlerinden farklı, kocaman kalpli biri olduğunu düşünürdüm. Ama onu gördüğümde, o yılları hatırladığımdan, pek görüşmek istemezdim.

Faik’i dövüp, ‘o osuruğun sahibi bendim’ dediği bir videosunu çekerek, ilkokuldaki herkese teker teker izletsem mi diye düşündüm fakat bir anlamı yoktu artık. Arkadaşlarıyla toplanıp, ilkokul anılarını anlattıkları sırada, ‘bizim sınıfta mal bi çocuk vardı, derste osurmuştu’ diye bahsettikleri çocuk olmuştum ben. Şimdi kimse gidip de, onlar için komik olan bu hikayeyi, ‘aslında o bahsettiğim çocuk osurmamış, bir başkasıymış osuran, yapan kişi ortaya çıkmayınca, sesin geldiği yere yakın olduğundan üstüne kalmış çocukcağızın’ diyerek düzeltmez ki.

Faik’e gitmesini söyleyip, kendim için ağlamaya başladım. Kimse bilmese de, o hikayedeki mal, ben değildim.
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981