ÖĞRETMENE NOT ! Sevgili, saygı değer öğretmenim! Her öğretmenin az çok bildiği bazı hususları hatırlatmakta fayda var. Bildiğiniz veçhile dersi anlatırken; söz, hem öğretici, hem de açık seçik olmalı. Konuşurken; güler bir yüz takınmalı. Tatlı, güzel ve zevkli bir söyleşide bulunmalı. Ses tonuna bilhassa çok dikkat etmeli. Talebeyi incitici, tahkir edici / hor görücü ifadelerden şiddetle kaçınmalı. Öğrenemeyeceği şeklinde, moral bozucu konuşmamalı. Hep yapabileceklerini, her dersin üstesinden gelebileceklerini nazara verici, teşvik edici ve cesaretlendirici söylemlerde bulunmalı. Öğrenciye iyice belirtmeli ki: Başarısız talebe yoktur. Ancak yeteri kadar çalışmayan talebe vardır. Zira her öğrencinin anlama ve kavrama zamanları farklıdır. Kimi birkaç tekrarla öğrenirken, kimisi daha çok tekrara ihtiyaç duyar. Fakat her hal ü karda her talebe mutlaka öğrenir. Yeter ki sonuç alana kadar, dersini çalışmaya sabretsin. Evet, öğretmen; dersi anlatırken sarf edeceği sözleri iyi seçmeli. Kurduğu cümleler; kuru, yavan ve tatsız olmamalı. Unutmamalı ki, söz, ne kadar açık olursa, o denli parlak düşer. X “Peygamberimiz: ‘Bu edep için bir öğretmen, bir mürşit gerektir. Bana edebi Rabbim öğretti!’ buyurmuştur.” Her öğretmen bir bakıma, Hz. Muhammed’in varisi sayılır. O’nun yüce makamına vekalet eder. O’nun tebliğ vazifesini devam ettirir. O’nu temsilen sınıfta bulunur. Öyleyse, O büyük şahsın edebiyle edeplenerek; edepli olmalı. Edebi öğretmeli. Nebi’nin çizdiği ahlaki çerçevede dersini öğrenciye, en güzel şekilde aktarmaya çalışmalı. Evet, öğretmenler edepli olmalı. İslam edebi üzere hareketlerini tanzim etmeli. Öğretmenin her sözünden öğrenci bir şey anlar. Ama herkes o bilgideki seviyesine göre anlar. Evet, ders anlatılırken herkes, konuyu; sahip olduğu alt yapısına göre anlar; daha doğrusu anladığını sanır. Bundan dolayı öğretmen; dersi anlatmadan önce, talebenin bu konudaki seviyesini sondaj etmeli. Önce, talebenin dersi anlamaya yarayacak olan bilgi eksikliğini gidermeli. Mümkün mertebe asıl konuya geçmeden evvel, sınıfı alt yapısı bakımından eşit hale getirmeli. Ancak böyle bir hazırlıktan sonra asıl konuya girmeli. Aksi takdirde, öğrenci dersi anlayamayacak; metottaki eksikliğinden kaynaklanan anlamazlığı; şahsından bilecek, kendini geri zekalı sanacak, büyük bir moral bozukluğu içinde, derslerden büsbütün soğuyarak; battı balık yan gider hükmünce, büsbütün kendini oyuna moyuna vererek, okuyamayacağını sanıp; kendi ipini bizzat kendisi çekecektir. Öğretmen; sadece dersini anlatmakla yetinirse, talebeden beklenen neticeyi alamayacağından; o da kendisini, iyi bir öğretmen olmadığı şeklinde düşünerek canı sıkılacak, morali bozulacak; zoraki bir sürükleyişle öğretmenliğini devam ettirmeye çalışacaktır. Oysa ne talebe geri zekalıdır. Dersini başaramayacak durumdadır. Ne de öğretmen görevini layıkıyla yapamayacak haldedir. Her ikisi de kendilerini yanlış anlamanın kurbanıdırlar! Öğretmeni başarılı kılacak hususlardan biri de, vereceği misallerle konuyu adeta elle tutulur ve gözle görünür bir hale getirmektir. Çünkü görmek; - öğrenirken - işitmekten üstündür. İnsanlar; gördüklerine, işittiklerinden daha fazla inanırlar. Zira görmek söz yerine de geçer. Her misal ve örnek; konuyu biraz daha iyi anlatabilmek, daha vazıh ve açık bir hale koyabilmek için verilmelidir. “Hz. Mevlana’nın dediği gibi: ‘Bu ancak bir misaldir. Onun misli değil. Bu misal de, anlamaktan aciz olan bir koku alsın, anlasın diye getirilir.’ Misallerde bazı yönlere dikkat edilerek sadece o noktadan misal verilerek açıklama yapılmaktadır.” 3028 Öğretmen her şeyde hakikati gösterecek bir pencere açabilmeli ve oradan talebenin bakmasını sağlamalıdır. Öyle ki, öğrenci; resimde ressamı; nakışta nakkaşı; eserde ustayı manen görmeli; yapılandan yapana geçme yeteneğini kazanmalıdır. Kısaca yaratılanda yaratanı bulmalı; yaratılmışı yaratandan ötürü sevmenin de sırrına ermelidir. Öğretmen talebeye; maddede manayı bulması gerektiği bilincini aşılamalı. Amacın önceden tasavvur edildiği, zuhurun ise sonra gerçekleştiğini söylemeli. Önceliğin hep manada kaldığını anlatmalıdır. Bunlardan hareketle talebeye; kim olduğunu, cevherinin ne olduğunu, dünyaya niçin ve kim tarafından getirildiğini, buradan nereye götürüleceğini, aslının nereden olduğunu sorgulaması icap ettiğini düşündürmelidir. Ve zaten bunlara cevap aranmayacaksa, tahsil ve eğitim neye yarar? İşte bu çerçevede ilim ile uğraşmak; dünya işlerinin en iyisidir. İşte öğretmen talebeye; dünyanın en iyi işiyle uğraştıklarının zevkini tattırır . Ve zaten öğretmenin konuşmasının manası şöyle olmalı: “Sizin gözünüzün önünde ve gönlünüzde sanki bir perde var. İşte ben onu kaldırmaya çalışıyorum.” X “Önce yoldaş, sonra yol.” Derler. Hayat; gidilecek, düşülecek yoldur. Bu yol için nasıl yoldaşlar gerekir? Okul; hayat yolu için yoldaş hazırlar insana. En iyi yoldaş ise ilimdir, irfandır. Bunlar en güzel rehber ve önderdirler. İşte öğretmen; talebelerin bu rehberlerle tanışmasını sağlar. Çünkü :”Bütün bu alem; perdeler ve örtülerdir. Ademoğlu, dünyaya ayak basınca Arş, Kürsi, yedi kat gökler, gökyüzü ve kendi kalıbı onun örtüsü oldu.” Öğretmen, aynı zamanda bu örtüyü kaldırmaya çalışandır. X “Peygamber, ‘Halk ile onların akılları derecesine göre konuşunuz’ buyurmuştur. Sizin aklınız derecesine göre dememiştir.” Hükmünce, öğretmen; talebenin seviyesine inmesini de bilmelidir. Aksi takdirde, ne kadar iyi anlatırsa anlatsın dersi; öğrenci, anlayışı nispetinde anlayabilecektir. Çünkü deniz ne kadar büyükse de, herkes kabı kadar ondan istifade eder.