Geçen gün minibüste ilginç bir konuşmaya denk geldim. İki arkadaş aralarında, tam olarak ne olduğunu anlayamadım bir konu hakkında konuşuyordu. Biri diğerine, “anlamıyorsun abi sen bir türlü” dedi. Diğeri de, “ben anlamıyor değilim, sen anlatamıyorsun” diye cevap verdi.

Ortada anlaşılmayan bir konu var. Ya biri anlamıyor, ya diğeri anlatamıyor ya da ikisi de ne anlayabiliyor ne de anlatabiliyor. Ama işin garip tarafı, kimse kabullenmiyor anlamadığını ya da anlatamadığını. Yaklaşık bir üç - dört dakika, “sen anlatamıyorsun, hayıııır sen anlamıyorsun” diye tartıştılar. Herkes çok mu zeki? Yoksa çok mu salak? Hiçbir şekilde bir konuyu anlayamadığımızı ya da anlatamadığımızı kabullenmiyoruz. En kötüsü de, dinlemiyoruz, dinleyemiyoruz. Aykut Kocaman’ın maç başlamadan önce, yapacağı oyuncu değişikliklerinin dakikasına ve isimlerine karar vermesi gibi, sabah evden çıkmadan önce gün içinde vereceğimiz tepkilere, cevaplara karar veriyor gibiyiz. Hepimiz anlamıyor veya anlatamıyor olabiliriz. Bu böyle çok çok büyütülecek bir konu değil, önemli olan kabullenmek. Bir sokak röportajında, askerliğini Kıbrıs’ta yapmış birisine, “Kıbrıs nerede?” gibisinden bir soru soruyorlar, adam bilemiyor. Ama sorsan, o abi bile çok zekidir. Arada uzaya uydu falan gönderiyorlar ya hani, biraz ışıklı – görkemli bir şekilde. Bu bizim Kıbrıs’ta askerlik yapmış abiye sorsan, o, yemek kaşığıyla bile uzaya uydu gönderebilir. Yok efendim öyle yalandan, “10 – 9 – 8…” diyerek geriye doğru saymalar falan, bunlara gerek yok.

Bir arkadaşım var. Çok iyi niyetli bir kız ama saflıkta dünya markası. Daha öncede olayları geç anlayan, anlayamayan bazı sevimli arkadaşlarım oldu. Ama kimisi var, “ben biraz geç anlarım” diyor, kabulleniyor durumu. Ama bir de bu saflıkta dünya markası olan arkadaş gibisi var. Anlamadığını da, anlayamayan… Bir gün bu saflıkta dünya markası olan arkadaş, bir konu anlatıyordu başka bir arkadaşla ilgili. Daha doğrusu başka bir arkadaşın yaptığı saçma sapan hareketlerle ilgili. Saflıkta dünya markası olan arkadaş, diğer arkadaşla konuştuğu sırada, onun yaptığı hareketleri bilmiyormuş gibi davranıp, onun tekrar anlatmasını sağlamaya çalışmış. Ertesi gün de gelip, bize anlattı bu durumu.

“Ben de salağa yatıyorum” diyerek biliyor ama bilmiyormuş gibi davrandığı hareketlerini özetledi. Ama sen zaten salaksın, canım arkadaşım benim. Özellikle salağa yatmana gerek yok ki. Bir keresinde bu saflıkta dünya markası olan arkadaşa, başka bir arkadaş, “senin de maşallah dediğin üç gün yaşamıyor” demişti. Saflıkta dünya markası olan arkadaş ise, “nasıl yani ya? Nasıl üç gün yaşamayabilir?” demişti.

Şimdi benim bu dünyalar zekisi arkadaşımın bile “salağa yattığı” bir dünyada, hangimiz salak olabiliriz ki? Ben de salağa yatıyorum! Çekinme, sen de yat.

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981