Paçamızdan borç akarken seçime doğru
Vatandaşların bankalar, katılım bankaları ve finansman şirketlerinden kullandıkları taşıt konut ve bireysel kredilerden oluşan tüketici kredileri 141 milyar liraya ulaşırken kredi kartı harcamaları 45 milyar lira oldu. Böylece toplam hane halkı borç yükü 186 Milyar liraya ulaşırken, tüketicilerin borcunun milli gelire oranı yüzde 16.88'e tırmanarak tarihi bir rekor kırdı. Yani, 18 yaşın üzerinde yaklaşık 51 milyon kişi olduğu düşünülürse kişi başı 3 bin 660 lira borcumuz var.
Kredi kartına 12 ayı geçen vade... Bugün al, 3 ay sonra ödemeye başla… gibi çok cazip kampanyalar ve bir kartın borcunu diğer bankadan çıkarılan kartlarla ya da tüketici kredileriyle ödeme taktikleri cebimizde olmayan parayı harcamamıza neden oluyor. Kazanmadığımız parayı harcıyoruz. Yani bir anlamda geleceðimizi satýn alýyoruz. Ama nasıl bir gelecek bilmiyoruz. İşsiz mi, yeri bir kriz ve durgunluk mu?..
Aileler yoksullaþýrken, borçlanarak geçinmeyi keşfettiler. 2002 yılında, Harcama Esaslı Göreli Yoksulluk Sınırı yüzde 19.8 iken 2009 yılında yüzde 34.2'ye çıktı. Buna karşılık aile borcunun gelire oranı 2002 yılında sadece yüzde 4.7 iken, 2010 yılında yüzde 43.5'e çıkmıştır.
Bir bankacı borçlardaki artışı , “Cari açıkla ilgili endişeler var. Herkes maliyetlerin 1-2 puan daha artacağını söylüyor. Bu da vatandaşın, 'Henüz paranın maliyeti artmamışken kredi çekeyim' demesine neden oluyor. Son haftalardaki şişmenin altında yatan neden bu” sözleriyle yorumluyor.
Ekonominin borçlarla ilgili cephesi, ki tamamen borca dayalı bir ekonomi söz konusudur: hiç parlak değil. 2002 sonunda 150 milyar lira olan iç borç stoku günümüzde 350 milyar lirayı aşmıştır. Devletin dış borcu ikiye katlanarak 300 milyar doları açmıştır. Özel sektörün dış borcu 43 milyar dolardan 180 milyar dolara çıkmıştır. Kişi başına kamu borcu 2.249 dolardan 4.152 dolara çıkmıştır.
İşte böyle bir ortamda seçime gidiyoruz. İktidar partisinin yeniden büyük bir çoğunlukla seçilme ihtimali büyük. Üçte iki çoğunluk kazanıp, Meclis'te 367 sandalye kazanırsa, yeni anayasa'yı tek başına hazırlayabilecek. Başbakan bu yönde sinyal vermiş ve böyle bir çoğunluk olursa, referanduma gitmeyeceğini açıkladı.
Türkiye bambaşka bir kanala doğru yönelebilir. Çünkü parti tüzüğüne göre Başbakan 2015 yılına kadar görevini sürdüremeyecektir. Hepimizin bildiği gibi Başkanlık sistemine geçebiliriz.
Bu durumda, çoğulculuk, basın özgürlüğü, demokrasi, tüm kesimlerin katılımı vs. tüm benzeri siyasi erdemleri unutmamız gerekebilir. Yandaş yazarlar bile, “baskıcı bir muhafazakarlaşma” tehlikesine dikkat çekiyor.
İşte 12 Haziran seçimlerinin önemi buradadır.