Sevdiklerin bile düşman olursa...
Kişisel olarak, şapka çıkarıyorum!
Birey elbette önemli. Kimliği olacak, kişiliği olacak, tarzı olacak, tavrı olacak...
Ve de... Tutarlı olacak!
Toplumlar da öyle...
Toplumsal kimliği değiştirirseniz, ya ne olacak?
Ulus devlet kimliğini yani, yurttaş olmayı sistemli biçimde yok etmişlerse...
İnsanlara, yüz yıl önce çıkarması gerektiği feodal kimlik elbiselerini yeniden giydirmişlerse...
Din bile değil, mezhep bile değil, tarikat bile değil. Olsa başım üste. Yalnızca bir ekonomik çıkar örgütlenmesi olan cemaatlerin, feodal elbise giydirdiği gruplar her şeye egemenlerse...
Bırakınız tutucu olanlarını, Alevilik ve Bektaşilik gibi 13. Yüzyıl Anadolu Aydınlanması bile....
Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş’ın, Mevlana’nın, Pir Sultan Abdal’ın adına bile bölük pörçük çıkar grupları üretilmişse...
Yıllar boyu kentlerin kıyılarında tutulmuş; eğitim, sağlık, güvenlik gibi temel kamu hizmetlerinden yoksun bırakılmış, horlanmış ve küçümsenmiş insanlarımız... Yaşama zevkini her şeye karşın hiç yitirmemiş yurttaşlarımız, “Sen Romansın” diyerek onları feodal ayrıma tabi tutanlarca kullanılıyorsa...
Muhafazakar ve mütedeyyin olduğunu söyleyenler; hırsız, yolsuz, kumarbaz, tacizci, alkolik yani günah diye ne varsa dibini görmüşlere kucak açarken; “bu nasıl iş?” diye sorduğunuz için sizi kafir, sizi melun, sizi şeytan ilan ediyorlarsa...
Mazlum görünenler değil, gerçekten mazlum olanlar; baskı, şiddet, silah, terör gibi insan hak ve özgürlüklerini cebir yoluyla ortadan kaldırmak isteyenlerle yazıp çizerek muhalefet ediyorsun diye “nifak sokucu” diyebiliyorlarsa...
Bilgi için emek vermek, öğrendiklerini paylaşmak eğer bozgunculuk oluyorsa...
Hukuk devletinde yaşadığını sanmak veya en azından yaşamayı istemek “darbecilik” ise...
Toplum mühendisliği önünde şapka çıkarmayacak da ne yapacaksın?
Mısır’da Hüsnü Mubarek, Aralık 2010'da açıklanan seçim sonuçlarına göre; 508 sandalyeli parlamentoda 420 milletvekilliğini kazanmıştı. İki ay bile dolmadan halk ayaklanması ile devrildi.
İşte bu nedenle “mübarek olsun” diyeceksin.
Ruhunu zenginleştirip büyütürken, ister istemez fiziki olarak küçüleceksin.
Daha çok izleyecek, daha az söz edeceksin.
Okuyarak öğrenmeyen sevdiklerinin, yaşayarak öğrenmelerini sabırla bekleyeceksin.
Sevdiklerin bile düşman oldularsa...
Ama mutlaka, Arabesk düşünmeyeceksin!
Oranı buranı çizip, parçalamayacaksın.
Bileceksin ki...
En güzel sabahlar, en zifiri karanlık gecelerden sonra doğar.
Bileceksin ki...
Toplum mühendislerinin birer tetikçiye çevirdiği sevdiklerin, “Ben ne yaptım?” diye sormaya başladıklarında, ilk uğrak adresi sensin. İlk ağladıklarındaki mendil de sen, kafasını vurduğu taş da aslında hep açık olan bağrın olacak.
İnsanın koruyucu hekimi kendisidir. İlaçlardan önceki ilaç, direncindir.
Asıl olan, toplum mühendisliğinin biçimlendirdiği kendi insanını, bir gün yıkılacak gecekondusu altından çekip çıkarabilme yüreğidir.
Buralarda bu yüreklerden biri de Bigazete’dir.
Yüreği yorgundur ve artık biraz yavaş tıklamaktadır.
Haftada bir gün ve Cuma günleri.
Toplum mühendisleri de bir süre sevinsin.
Hayırlı olsun.