Yazın bot, kışın terlik giydim. Yağmurla da, güneşle de kardeştim. Otobüs kuyruğunda, kuşlar kondurdu omzuma. Yalan söyledim; ‘dondurma yemedim’ diye anneme, ablama. Aslında hep iyi şeyler yapmak istedim. Doğrusu kötü bir şey de yapmadım ama tam olarak iyi şeyler de yapamadım.
Keşke bir ağaç olsaydım da dışarıdan öylece baksaydım sizlere. Gövdeme yaslanıp dertleşseydiniz dostlarınızla. Kulak misafiri olsaydım tüm konuştuklarınıza. Ya da sevgilinizle kucaklaşsaydınız sıcak bir yaz gününde tam da gölgemin altında. Gülümseseydim sizlere, dallarım ve yapraklarımla. Ama yok. İçinizdeyim. Ve hiç olmak istemiyorum. Sıkıldım ben.
Bugüne kadar hep yarım yamalaktı yaptıklarım. Başka türlüsü olmadı. Ciddi olmak istedim bazen. Oldum da. Ciddiye alınmadım bu seferde. Anladım ki; yalnızca benim istemem yetmiyormuş. Ve bazen her şeyden de önce şans gerekiyormuş.
Oysa her şey çok daha farklı olabilirdi. Başka bir şehirde, başka bir ülkede hatta abartalım birazcık, başka bir gezegende doğabilirdim. Belki o zaman çok daha farklı olurdu. Ya da böyle bir şey olmayacağı için öyle olsaydı çok farklı olurdu diye düşünüp, tatmin olmaya çalışıyorum. Ama ben bir türlü sevemiyorum bu dünyayı. Tam bir şey oluyor, birisi geliyor, ‘ben varım artık. Beni, bu dünyayı sev. Biz varız artık. Bizi, bizimle var olan, var olabilecek her şeyi sev’ diyor ve sonra bakıyorum ki; onu, onunla var olan ve var olabilecek her şeyi sevmişim, ‘ben yokum artık. Gitmek zorundayım. Beni, benimle kurduğun dünyayı unut. Biz yokuz artık, bizi, bizimle var olmuş, var olabilecek her şeyi unut, düşünme hiç’ diyip gidiyor. Oldu mu şimdi? Ama olmak zorunda değil mi? Dünya hali böyle.
Çok hızlı yaşıyoruz ve ben hızı hiç sevmiyorum. Bu hıza uyum sağlayamayacağımı da bildiğimden köşemde, ağaç gövdelerinde içiyorum. Sonra birileri gelip diyor ki; ‘neden hiçbir şeyi ciddiye almıyorsun?’ Ben hayatın sonunu ciddiye alıyorum yalnızca. Ölüm var lan. Bundan ciddi şey mi olur. Hem hayatı ciddiye alsam ne olacak ki? Hayat getireceklerini sana, bana sormadan getiriyor. Bana sorulmayan bir konu hakkında da ciddi olamam yani.
Bir ağaç gölgesindeyim. Sıcaklığını hissediyorum. ‘Selam dünyalı. Rahat ol’ diyor, ‘ben dostum’ Teşekkür edip yaslanıyorum. ‘Dünya hali zor’ diyor, alaycı bir şekilde. ‘Sen de mi ağaç kardeş?’ diyorum, ‘sen de mi yargılayanlardansın’ ‘Yok be ya’ diyor.(Trakya bölgesine ait bir ağaç olduğundan şiveli konuşuyor) ‘Bir bira da sana açayım’ diyorum. ‘Durduğun ayıp. Dök dibime doğru. Ulaşsın köküme. Bu dünya ayık kafayla çekilmiyor. Dök be ya. Dök de keyfimiz yerine gelsin’ diyor. Döküyorum. Döktükçe şenleniyor. Bir kahkaha atıp, ‘amaan ormancıı, canım ormaancıı. Köyümüze bıraktıın, yoktan bir acıı’ diyerekten patlatıyor türküyü. ‘Aman ağaç kardeş! Sessiz ol biraz. Rahatsız etmeyelim başkalarını’ diyorum. ‘Duysun be ya. Duysun herkes. Yansın bu şehir, bu şehrin sahte insanları, yalan hikayeleri. Yansın hepsi’ diyip, ‘kestane, gürgen, palamut. Altı yaprak, üstü bulut. Gel burada sen, derdi unut. Orman ne iyi, ne iyi’yi söylemeye başlıyor bu seferde. ‘Ağaç kardeş sen de amma dayanıksızmışsın. Bir birada uçup gittin. Bilsem hiç dökmezdim’ diyorum. ‘Bazen içmeden sarhoş olursun. Bazen bir su ile. Ya da aşk ile. Bazen sıkıntı sarhoş eder. Bazen de az biraz alkol. Ama sen sen ol, bu dünyada bir şekilde sarhoş ol. Nasıl olursan ol ama bir şekilde sarhoş ol’ diyor. Şansa bak diyorum kendi kendime. Filozof bir ağaca rastladık. ‘E bi bira daha içersin artık’ diyorum. ‘Durduğun ayıp demiştik ya biraz önce. Sende tam saf çıktın ha’ diyor. ‘Bir dakika ağaç kardeş. Bir dakika. Sana iyi davrandık, saygıda kusur etmedik, hatta hala kardeş diyorum farkındaysan ama sen abartmaya başladın’ diyorum. ‘Ne diyorsun lan’ diyip, kafama bir dal parçası atıyor. Canım acıyor, elimi kafama götürüyorum. Kanadığını görüp, ayağa fırlıyorum. ‘Yazıklar olsun sana. Adam bilip dibine oturduk. Dertleşelim dedik. Bir birayla pilot oldun. Ondan sonra neden ormanlık alanlar yok ediliyormuş. Vay efendim neden doğaya böyle hoyrat davranılıyormuş. Hep senin gibiler yüzünden. Bittin oğlum sen. Vuracağım baltayı dibine’ diyip, kalan biralarımı aldım ve uzaklaştım yanından.
Sonra düşündüm. ‘Ağaçla ağaç olma, bırak Allah’ından bulsun’ dedim, kendi kendime. Ağaçlara sırtımı dönüp dere kenarına oturdum. Küstüm bir kere. Kalbim kırıldı.