Şimdi de şıkları söyle!
"Bu dershaneler ya liseye dönecekler ya da kapanacaklar!”
Siyasetçi dediğin böyle olur işte. Verir ahalinin eline sakızı, onlar çiğneyedursunlar, Güney Kore’de ABD Başkanı ile nelerin konuşulduğu, Türkiye Şam Büyükelçiliği’ni kapatırken, İslam Ülkeleri ve BM temsilcisi ile Beşar Esad’ın nasıl uzlaştığı garagaraya gelsin. Geldi de zaten...
Hazır “Kim Milyoner Olmak İster” bilgi yarışması programında siyaset bilimi 2'nci sınıf öğrencisi TBMM’nin parlamento olduğunu bilmemişken..
Yurdum ÖSS 4'üncüsünün hercai menekşe görmediği, Çaykovski besteli Kuğu Gölü Balesi’nin Hisseli Harikalar Kumpanyası versiyonunu bile duymadığı anlaşılmışken...
(Birileri bu arkadaşın adını inatla Tschaikovsky diye yazıyorlar ya, vallahi onlar daha komik. Kril alfabesinden önce Latince’ye sonra Türkçe’ye çeviriyorlar, kesin yurt dışında eğitim görmüşlerdir.)
Denktaş’ın sesini tanıyamadığı için, bu yılın Tiyatrolar Günü bildirisi yazarı, aynı yarışma programının sunucusu tiyatro sanatçısı Kenan Işık süreci fişekleyerek eğitime bir katkı vermiş midir bilemeyiz ama...
“Kavratan-sorgulatan-araştırtan” eğitim bir yana, ezberciliği bile mumla aratan eğitim sistemimizin tam da tartışıldığı günlerde, Başbakan Erdoğan’a “bravo vallahi!” mi diyelim, yoksa anamuhalefet lideri Kılıçdaroğlu’na “gündem belirleyemeyen iktidar alternatifi olamaz” mı diyelim bilemiyorum.
Onları kendi hallerine bırakıp biz şıklara geçelim. Yukarıda sözünü ettiğim yarışmanın da aslında ayrılmaz parçası bulunduğu eğitim sistemimizin özü, şıklara bağlı.
Şık Latife’ye değil ama... Şimdi durduk yerde Bülent Ortaçgil abimizi de işe karıştırmış olmayalım.
Google arama motoru çıktı çıkalı, genel kültürümüz acayip biçimde arttı. Buna bir de “özgür ansiklopedi wikiped”, “hinoğlu sözlük ekşi” ve dahi blog blog, site site deriiin bilgi kaynakları eklendi. Britannica bile internete düştü ya...
Üniversite öğrencileri, ödevlerini şıppadanak yapar hale geldiler. Yüksek lisans tezleri, maaşallah Ford tipi üretim tarzı gibi seri üretimde. Artık doktora tezleri, doçentlik, profesörlük tezleri için bile öğrenciye, asistana gerek kalmadı. Yurdumun 107'si devlet, toplam 200'e yaklaşan üniversitelerine akademisyen yetiştirmek kolay mı? 1980 öncesinin iki haftalık öğrenimle öğretmen edilmişlerini anımsıyorum da, haksızlık etmişiz çocuklara. Artık iki haftada gazeteci yapan devlet ajansımız bile var!
-Adın ne kardeşim?
-Şıkları söyle işaretleyeyim.
-Kardeşim sen adını bilmiyor musun?
-Biliyorum da, şıklarını söylemeden yanıt verirsem, yanlış yapmaktan korkuyorum.
Bilgi ölçerimiz test sistemi oldu. Başarı sistemimiz de çan eğrisi.
Soruyu soracaksın. Beş tane şık vereceksin. Biri mutlak doğru olacak, diğer dördü de mutlak yanlış. En ufak bir hatada soru iptal!
-Evde 5 kardeşiz, kim babamdan değil artık merak etmeye başladım.
-Kardeşim! Ananın neden günahını alıyorsun, mazbut bir kadıncağız, hepsi ondan işte. Üstelik maaşallah hepiniz de ananıza benziyorsunuz.
-İyi ama kardeşlerimden birinin farklı olması lazım.
Çan eğrisinin bir ucunda işte bu kardeşimiz yer alıyor. Diğer ucunda da, soruları veya yanıtları önceden alan bir başka kardeşimiz. Ortalamasını alıyorsunuz ve marş marş herkes yerlerine. Borsa’daki gibi insider trading yani içeriden bilgi almak yoksa, çanınıza ot tıkanmaz korkmayın. Vizesi var, finali var, yazı var, kışı var, okul dediğin ne ki, biter.
Yeter ki öyle yarışma programlarına falan katılmayın. Sizin gibileri kendinize güldürürsünüz. Sahi bir de, o hala güzel kadın var ya... Hani şu sokaklarda gezip soru soran Pakize... Hani Sarıgülcü milletvekiline “mevsimler nasıl oluşur” diye soran ve yanıt alamayınca fırçalayan... Hah işte! Bir de onu görünce kaçın yeter.
Anadilde eğitim, 4+4+4, her ilden sonra her ilçeye üniversite, zorunlu din dersi gibi konulara kafa yormak bizim gençliğimizde hiç aklımıza gelmezdi. Devrimciliğe ilk adımı atan taşra gençleri “Eğitim Üretim içindir” kitabını nasıl da çok satanlar arasına sokmuştu.
Oysa eğitim, tüketim içindir. Anadan babadan kalanı satarsın, borçlanırsın ve yaşarsın. Yaşarken de “Bi da mı gelecez dünyaya!” göbeği atarsın. Araya “Bayıra karşı yatır beni” havası falan girerse de, sakın ha... Hiçbir şeyi tırmalamayacaksın, kaşımayacaksın. Şıkları bekleyecek ve birini işaretleyeceksin.
Yoksa, Şık Latife yerine Şık Ahmet olmak da var!
Diyeceksiniz ki; eğitimin durumu garabet ise, sen de kalkıp işin iyice cıvığını çıkardığına göre; söyle bakalım bunun iyisi, güzeli, doğrusu nedir?
“Önce şıkları verin” diyeceğimi bekliyorsunuz değil mi?
Hayır! Biz eski zaman öğrencisiyiz, sayfalar dolusu yazmadan not almak, sınıf geçmek, okul bitirmek olanaksızdı.
Çaresiz, okurduk, araştırırdık, sorardık...
Yeter miydi? Hayır!
Topladığımız bilgileri tokuştururduk, kafamıza yatmayanlar için kavga verirdik.
Sonra mı?
“Okumuş çocuk” saygısı görürdük.
Yıllarca üstüne koyduğumuz deneyime, birikime karşın, artık biz bile ayağa düştük.
Yaşamın şıkları yok, bunu bilin yeter!
https://twitter.com/#!/AdilKorkut