Stüdyoda duygusal anlar
Sana geç de olsa senin için bir önemi olup olmadığını bilmemekle birlikte bir şey itiraf edeceğim. Gerçi yoktur ya, her neyse.
Hani bazen attığın mesajlara bir işim olduğunu söyleyip cevap vermiyordum. İşte o zamanlarda benim işim yoktu. Uyuyordum. Hani bazen de uyuyacağımı söylüyordum sana. İşte o zamanlarda da oturup film izliyordum.
Biliyorsun bakir zaman kavramına çok önem veriyorum. Sana kalsa bütün gün mesajlaşıp, telefonda konuşmalıydık. İyi de o zamanlar ‘biz’ olarak ifade edilen sen ve ben birbirinden ayrı hayatları olan insanlardık. Uyuyup, uyandığımız, yediğimiz, içtiğimiz saatler bile farklıydı.
Şimdi bak sevgilim ben olayları ve durumları geç idrak eden biriyim. Çoğu insan için normalleşmiş kavramlar bende yeni yeni oturmaya başladı. Yani senin kaka yapabilme ihtimaline kendimi alıştırmam aylar aldı. Şimdi diyeceksin ki ben insan değil miyim? Benim de temel ihtiyaçlarım var. Konuyu kakadan yere uzatma. Tamam haklısın ama diyorum ya idrak problemim var. O zaman git problemini kendi kendine hallet diyeceksin. Ben de, ‘Ben mesela senin beni gerçekten sevdiğini sanıyordum, idrak problemimden ötürü’ diyeceğim. Sen de, ‘offf yine aynı konulara girme’ diyeceksin, Alişan misali. (bknz. Bu konulara girmeyelim, olay bitmiştir büyütmeyelim stayla) Onun için bu konulara girmeyeceğim.
Sevgilim dedim ya, ben çabuk inanırım. Okulda arkadaşlar ödev yapmayınca sular kesikti falan derlerdi. Öğretmen döverdi onları. Ben de derdim kendi kendime, ne acımasız öğretmen. Çocuklar yapamamış sular kesik olduğundan ödevi. Dövüyor çocukları. Meğersem sular kesik değilmiş sevgilim. Benim hatlarda bir problem varmış. Sen de bu kadar salak olma diyeceksin. Ama ne yapayım, inanıyorum işte.
Şimdi benden bu itiraf mektubunda seni aldatmıştım gibilerinden itiraflar bekleme. Sen de biliyorsun ki bu abidiklikle seni aldatacak ama belli etmeyecek bir potansiyelim yok. Benim itiraf edeceğim sana arada sırada böyle ufak tefek yalanlar söylediğimdi. Dedim ya, benden büyük şeyler bekleme.
Ama sen hep benden Süpermen gibi olmamı istedin. Ben ise o filmlerdeki korkak yan karakterlerden biriydim. Olmuyordu işte. Ne yapayım. Yanımıza köpek geldiğinde benden korkmamamı bekleme. Ben senden daha fazla korkuyordum. Hatta içimden şimdi köpek saldırırsa onun tarafına doğru dönerim. Onu ısırır diye geçiriyordum. Zaten korkmasam seninle deniz kıyısında işim ne, evde senin kıyılarına vurmak varken.
Şimdi sevgilim toplumun bir erkekten beklentileri çok yüksek. Höt diyecek, zöt diyecek, köpek gördüğünde laayt diyip onu kovalayacak, ağlamayacak, ağlasa da karşı tarafın yemeyeceğini bildiği halde toz kaçtı yeea diyecek. Yani ben üzerimdeki bu baskılarla yaşayamıyorum, ağır geliyor.
Biliyorsun ki böyle delikanlı tavırlar gösterip, bakışlarımla cam, çerçeve indirecek yeteneklerim de yok. Bugüne kadar yapabildiğim en iyi şey, bir keresinde kesintisiz 3 gün uyumamdı. Şimdi hadi oradan falan diyip küçümseme bunu. Bu belki bir rekor olabilir. Bir keresinde de duvarda gördüğüm örümceğe selpakla ağız burun dalmıştım. Ama görmen lazımdı. Ortalık kan içindeydi. Sanırım bıdırık hayatımda kahramanlık olarak anlatabileceğim tek anım buydu.
Neyse sevgilim. Konu buralara nasıl geldi anlamadım. Biz tekrar yalan olayına dönelim. Dediğim gibi benim söyleyebileceğim yalanlar bu kadarcıktı.
Tabi benim bu ufak tefek yalanlarımın yanında, senin de yalanların oldu. Belki benimkilerden daha büyük. Yanılmıyorsam senin doğum günündü. Alış veriş merkezind yürüyen merdivenlerden yürümeden inerken, bir elinde elim, diğer elinde cep telefonun varken, ‘kimler geldi hayatımdan kimler geçti, hiçbirisi hasretini gidermedi, en güzel senin kadar sevilmedi, kimler geldi, kimler geçti’ yi söylediğin gün mesela. Ne kadar sanaldı değil mi her şey. Üstelik senin hayatın ne kadardı ki.