Okul yavaştan bitiyor ya la. Mesela birisi sana okuduğun bölümü ya da mesleğini sorduğunda, “ımm, doktorum janım ben. Doktor yauuv. İnsanları tedavi ediyorum. İğne falan, takılıyoruz işte” diyebilmek ne güzel. Ya da işte “ekonomistim, kuaförüm, oto tamircisiyim...”

”Bir de benimkine bak:"

“Kamu yönetimicisiyim”mi diyeceğim ben? (Kamu yönetimi mezunuyum diyeceğim ama kendimce espri yapmaya çalışıyorum, bozma işte la.) Keşke tek sorun bu olsa. Okulun bitmesi demek, elli bin tane sorun demek. Bazı sınavlara girmen gerekiyor mesela.

ALES gibi(yüksek lisans ve akademik personel alımı için yapılmakta kendisi); YDS gibi(Kısaca ona Yabancı Dil Sınavı diyebilirsiniz. O bunu çok seviyor.); KPSS gibi sınavlara girmek gerekiyor. Bu sınavlar da, elli liradan açıyor kapıyı. ALES ile YDS için ellişer lira yatırdım, Yunanistan benzeri çöküşteyim. (Bu cümleyle, dünya gündemini nasıl yakından takip ettiğimi göstermek istedim) Sınav başı elli lira be abi, az para değil. Yirmibeşi masraf olsa, yirmibeş lira temiz para kalıyor.(Rakamlar tamamen temsilidir, gerçek hayatla ilgisi yoktur) Dizilerdeki gibi, toplumu rahatlatan bu uyarıyı da yaptım. Bu devirde sınav merkezi olmak varmış. Sınavlara girmek için verdiğim parayla TOKİ’ye girsem, ilk taksiti öderdim. Ya da tanesi dört liradan, 25 tane bira alabilirdim.(Paçalarımdan matematik akıyor adeta) “Girmeseydin, sanki zorla sınava sokuyorlar” diyebilirsin. Sen de haklısın be, Damir Mrsic.

İlk önce bir özgeçmiş yazmak lazım... Yani o meşhur CV. Düşünüyorum da oraya neler yazabilirim diye, içimden işverene “Size bu kalbim kadar temiz sayfayı ayırdım. Siz bunu doldursanız be, teyze kızı” demek geliyor. Yok ki abi ortada bir şey. Artık neredeyse herkes gibi (81’de 81 ve özeller) ben de üniversite mezunuyum. Hani bunu özgeçmişe yazmak ile yazmamak arasında pek bir fark yok aslında. He tabi Boğaziçi falan yazarsın sen oraya, onu bilemem bak. Ama yazma la oraya Boğaziçi, sen onu yazdığın zaman, ben o şampiyonlukta hiç katkısı olmayan, bütün sezon boyunca yedek kulübesinde bir umutla oturan ama şampiyonluğa en fazla sevinen yedek kaleci gibi hissediyorum kendimi. Sen takımın gelecek vadeden genç yıldızı, ben ise iki yıl sonra futbolu bırakıp tekel bayii açacak eski yün yorgan.

Hadi işe kabul edildim diyelim. Bu da büyük sorun. İş sabah sekizde başlasa, benim en geç altıda kalkmam gerek. İlk önce tıraş, sonrasında duj. Büyük ihtimalle, öğle tatilini beklemekle geçer ömrümün bir bölümü. Diğer bölümünde de, akşam eve gitmeyi düşünsem, nerede kaldı verimlilik. Bir de, biri bana niye iş versin, onu çözemiyorum bir türlü. Ben olsam, kendime iş vermem. Tembelim yani. Bir de, ikide bir içimden küfür ederim işverene. Tam bir batı ahlaksızıyım.

Adil Abi kızıyor, “uzun yazdın” diye. Bu arada Adil Abi, iki haftadır senden bahsediyorum, önümüzdeki hafta bir cevap bekliyorum. Mesela, “Ben sana uzun yazıyorsun demedim, bunu ispatlamak zorundasın. İspatlayamazsan, namertsin!” falan de bana, siyasetçiler gibi. Ben de sana, “Adil Bey” diyerek cevap veririm. Siyaset meydanı gibi olur buralar. Yine konuyu dağıttım. Okul bitiyor ya hani, iş vermek isteyen olur, “Hiç işe gelmene gerek yok, biz sana maaş bağlarız” demek isteyen olur, “İş yok ama biralar benden” demek isteyen olur. (Eğer bunu dersen, seni çok sevebilirim)” Olur yani bunlar. Kendinizi hiç sıkmayın, üzmeyin. Haftaya görüşmek üzere.

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981