Çok kıymetli okurlarım, merhaba.

Bugün sizlerle “Yalan” hakkında etkileşeceğiz.

Yalan; doğruluğun karşıtı, bir konuda gerçeğe aykırı haber veya bilgi vermek, söylenen sözün olan şeye uygun olmamasıdır.

Acaba doğruluktan ayrılınca yalan söyleyince ne oluyor?

Bize ne zarar veriyor?

Direkt olarak bilelim ki; yalan insanı felakete götürüyor.

Bu konuda Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) ne güze söylemiş: “Sizi yalan söylemekten menederim; çünkü yalan söylemek günaha, günah da cehenneme götürür.”

Bir de bu konuda ne güzel atasözümüz var değil mi?

“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diye.

Zaten gerçeğin mutlaka ortaya çıkma huyu vardır.

Ama insanlar meyillidir yalana.

Gerçek ne kadar acı olursa olsun, hiçbir şey yalan kadar insanı yaralayamaz.

Yalana çok batmış bir dünyada yaşıyor olduk değil mi?

Nasılda yönlendiriliyor insanlar yalan yanlış bilgilerle.

Bir yalanı uzun bir süre yeterince gürültülü ve yeterince sık söylerseniz insanlar inanır diye bir de açık açık söylüyor ve yönetiyorlar insanları. İnsanlara yalana inandırmanın sırrı, yalanı sürekli tekrar etmektir ki onu da her gün yapıyorlar açık ve seçik.

Günümüzde bu ne kadar çok yapılıyor değil mi? Modern adıyla buna itibar suikastı diyoruz.

Yargısız infaz diyoruz.

Kur'an-ı Kerim’de, doğru sözlü olmayı öğütleyen ve yalana karşı kesin ve kararlı duruşu önemseyen çok sayıda ayet bulunuyor. İşte bu kısımda size bu ayetlerden bazılarını hatırlatmak istiyorum:

► “Yalan ve iftirayı meslek haline getiren ve günaha düşkün olan herkesin vay hâline!”(Câsiye Suresi, 7. Ayet)

Bu ayet, Müslümanları, yalan haberlerin yayılmasını engellemek için doğruyu araştırmaya teşvik etmektedir.

► “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.”(Tevbe Suresi, 119.Ayet)

► “Bu böyle. Kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse, bu, Rabbi katında kendisi için bir hayırdır. Haramlığı size okunanların (bildirilenlerin) dışında bütün hayvanlar size helâl kılındı. Artık putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının.”(Hac Suresi 30. Ayet)

► “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.”(Ahzâb Suresi 70.ve 71. Ayetler)

Çok çok önemli bir ayet bu.

Daha ne kadar açık anlatılabilir. Hiçbir şüphe bırakmamış Yüce Allah.

Yalancı, net.

İnkâr edenler, şirk koşanlar, net.

Çağımızın vebası miş, mış değil mi çok değerli insanlar?

Artık hiçbir bilgi ve veri acaba doğru mu, değil mi diye araştırılmadan, bir mantık süzgecinden dahi geçirilmeden doğru gibi kabul edilip yayılabiliyor.

Hatta yalan okkalı ve kavi olduğunda bu daha çok rağbet görüyor. İnsanlar yalana daha çok itibar ediyor ve onun peşinden sürüklenmeye meyilliler.

Her nerede olursa olsun gördükleri bir veri eğer işlerine geliyorsa onu twitter, instagram, whatsapp, telegram, facebook vb. sosyal medya aracılığıyla dünyanın dört bir yanına yayıyorlar. Üstelik bundan gurur duyuyorlar. Bunun doğru olup olmaması diye onların bir gündemi yok. Birisi bundan zarar görecekmiş, mağdur olacakmış, yalana yastık olacaklarmış, yalan temeli atıyorlarmış gibi bir dertleri yok.

Bu çağın vebası.
Çok tehlikeli ve ahlaki hiçbir değeri kalmıyor insanların. Ama bu onların umurunda değil.

Bunun sonunda ne olacak sormak lazım değil mi? 

Peki sonunda değerleri kalmayınca insan olarak o da değersiz olacak farkında değil. Ki bu değersiz hale düşünce kendisi de bir meta olacak farkında değil.
 
Evet, değerli okurlarım, “Yalan”, doğru olmayan, gerçeğe uymayan, uydurma söz gibi anlamlara gelmekte olup, dinimizde bütün kötülüklerin anası olarak kabul edilmiş ve insanların kesinlikle sakınması gereken manevî hastalıklardan biri olarak nitelendirilmiştir.

Peki ama, o halde neden yalan konuşuluyor, neden ona başvuruluyor?

Yalan dünya, her şey yalan, yalancı, yalancısın sen, seni gidi yalancı, yalan, yalan. Bu sözler günlük yaşamımızın her anında kulaklarda ve dillerde yankılanıyor değil mi?
En hafif deyimiyle yalan, kendine olan saygını kaybetmektir.

Ne güzel bir atasözü:

“Bir yalan bin gerçeği götürür.”

Her şeyin azı vardır da az yalan söylenmez, yalan söyleyen her yalanı söyler. Yalanın kısa bir hayatı vardır. Yalanların mutlaka açığa çıkmak gibi bir huyu da vardır.
Bir de sinemadan hatırladığımız efsane replik “Yalan söylüyorsun” var değil mi?

İnsanlar neden yalan söylüyor? İşte size bunun temel nedenleri:

*Cezalandırılmamak.

*Başka türlü kolayca elde edilemeyen bir ödül elde etmek.

*Başka bir kişiyi cezalandırılmaktan korumak.

*Kendini fiziksel zarar tehdidinden korumak.

*Başkalarının takdirini kazanmak.

*Tuhaf bir sosyal durumdan kurtulmak.

*Utançtan kaçınmak.

*Başkaları üzerinde güç kullanmak.
 
Elbette yalan söylemenin arkasında, nezaket veya nezaketle söylenen yalanlar gibi önemsiz aldatmacalar gibi, bu başlıklarda kolayca sınıflandırılamayan, yukarıdakilerin dışında kalan nedenler de vardır. Ne kadar bahane ve sebep bulmaya çalışsak ta bu bizi rahatlatmaz.

Zaten dünyanın adını da bizi rahatlatır diye “yalan dünya” koyduk değil mi? Her yerde tam battık mı yalana. Bizi sarıp sarmalamış almış mı kucağına.

Yalan söylemek büyük günahtır. İşte bir ayet-i kerime:

(Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allah’ın ayetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.) (Nahl Suresi 105. Ayet)

Yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenası, kalpleri karartan bütün kötülüklerin başıdır. Mümin, her hataya düşebilir, ama yalan söyleyemez. Acaba şimdi öyle mi?

İnsan eğer doğru olursa, doğruluk onu iyiliğe, iyilik ise Cennete çeker. Yalandan sakınmazsa, yalan insanı ahlaksızlığa, o da Cehenneme götürür.

Konu yalan olunca bu hususta çok sevdiğim bir hikâye var, paylaşayım sizlerle:

Zamanın birinde adamın biri yolda gördüğü dervişin yolunu keser, dervişe dönerek:

“Derviş Efendi destur var mıdır? Bana yardım et” der.

Derviş Efendi adama döner ve “Tabi buyur anlat bakalım. Nedir derdin?” der.

Adam: “Derviş Efendi; ben günahkâr kötü bir adamım. Eşimi aldatırım, hırsızlık yaparım ve yalan söylerim. Fakat artık karar verdim. Tüm bu kötü huylarımdan kurtulup iyi bir adam olmak istiyorum.

Hepsini birden bırakmak zor olacak. Bana ne olur akıl ver, önce hangisinden başlasam?” diye sorar dervişe.

Derviş elini o ak sakalına götürür, bir kere okşadıktan sonra adama döner ve tebessüm ederek şu cevabı verir:

“Yalan! Önce yalanı bırak.”

Bizim günahkâr adam çok mutlu olur. Hem dervişin destur verip onu dinlemesine, hem de akıl vermesine.

Dervişe dönerek: “Söz veriyorum Derviş Efendi, artık yalan söylemeyeceğim!” der ve sonra derviş yoluna devam eder.

Bizim günahkâr o gece yine günah peşinde, tam karısını aldatmaya gidecek ki oracıkta kala kalır.

Gidecek gitmesine ya; karısı “Neredeydin? Kiminleydin?” diye sorduğunda ne desin? Eh artık yalanda söyleyemiyor. O günden sonra eşini aldatmamış bizim günahkâr.

Tabi kolay paranın peşinde olan bizim adam bu kez hırsızlığa çıkayım bari der. Der demesine ya; bu kez de çaldığı malı satarken “Bunu nereden buldun? Nereden geldi?” diye sorulduğunda yalan söyleyemeyeceği gelir aklına.

“Ben hırsızlıkta yapamam, yalan söylemeyeceğime dair dervişe söz verdim” o an farkına varır ki derviş ona aslında tüm kötü alışkanlıklardan kurtulacak formülü çoktan vermiş.

Sonuçta, artık bizim günahkâr adam ne eşini aldatır olmuş ne hırsızlık yapar olmuş ne de yalan söylemiş bir daha. Aklından hiç çıkmayan şey ise dervişin ona “Yalan!” derken ki gülümseyişi olmuş.

Kıssadan hisse!

Yalan! Şu hayatta en nefret ettiğim şey. Tüm kötülüklerin anası olan şey.

Yalan! Neden ya? Neden? Neden doğruluk ve dürüstlük varken insan yalana ihtiyaç duyar? Hiç anlamam.

Her konuda kendine kolayı seçen insan burada gider zoru seçer. Çünkü yalan söylemek aslında çok daha zordur. Plan gerektirir, senaryo gerektirir, dahası yıllar geçse de hatırlamayı gerektirir.

Oysa doğruluk, dürüstlük öyle mi? Kafanı yastığa koyduğunda “Ya bir gün öğrenirse?” diye bir korku ile uykusuzluk çekmek zorunda kalmazsın. Doğruyu söyle ya! Doğruyu!
İnsan hata da yapar, kabahatte işler. İnsanız sonuçta. Bunun farkında olan biri kızsa da sinirlense de dürüst olduğunuzdan ötürü sizi affedebilir. Fakat yalan sadece o anı kurtarır belki ya sonra? Ortaya çıkınca?

Hem o insanın güvenini kaybedersiniz hem de büyük ihtimalle hepten kaybedersiniz.

Sevdiğim çok güzel bir söz vardır: “Seni yalanlarla kazanmaktansa, doğrularla kaybetmeyi tercih ederim.” diye.

Şimdilerdebir de yalanı süslemeye başladılar. “Pembe yalan, tatlı yalan, küçük yalan, vs.” Yalanın rengi ve boyutu mu olur? Yalan yalandır! İçimize o kadar işlemiş ki; daha çocuk yaşta başlarlar bize söylemeye. “Sakın o odaya girme! Öcü var! Öcü!” Ne öcüsü? Sonra o çocuk tüm çocukluk yaşlarında karanlık korkusu ya da yalnız kalmak korkusu ile büyüsün. Psikolojiyi o yaşlarda yalanla bozmaya başlıyoruz. Neden?

Çünkü ebeveynler uğraşıp anlatacağına, öcü deyip işin kolayına kaçıyor.

Kurtulun şu yalandan!

Siz siz olun asla yalan söylemeyin.

Gerçekliğin çarpıtılması veya kamufle edilmesi sırf günümüzün değil her dönemin sorunuydu. Tabi günümüzde artık dijital teknolojilerin gelişmesiyle, kitle iletişim araçlarıyla daha yaygın ve etkin olmasıyla yalanın yayılma hızı da ışık hızındadır.

Yalan söyleyen insan 'insan olma yolculuğunda' tökezler.

Hala yalana başvuracak var mı aranızda, hiç sanmam!

Yalanla yatan rahat uyuyamaz, yalanla kalkan huzurlu yaşayamaz.

Yalansız dolansız kalın güzel insanlar.
 
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981