Oğlum Ahmet Emirhan ile yollardayız.

Doğu Karadeniz Bölgesi, fındığın başkenti, kirazın anavatanı, ata-dede memleketim Giresun’dan Gebze’ye gelip ayağımın tozuyla oğlum Ahmet Emirhan’ın Baltık Denizi sahillerinde, beyaz zambaklar ülkesi Finlandiya’da kazandığı üniversiteye kaydını yaptırmak için Helsinki’ye geldik.
https://www.facebook.com/share/v/15xe1KjCw3/?mibextid=wwXIfr
BABALARI, BABA OLDUĞUMUZDA ANLARIZ
Oğlumla uçakta yolculuk yaparken, babamla olan çocukluk hatıralarım gözümün önüne geldi. 1973 yılı Eylül ayında babam, rahmetli halamı da yanına alıp yağmurlu bir günde katıra yatak ve yorganları yükleyerek beni yatılı olarak okutmak için Espiye’ye götürmek üzere Dikmen Köyü’nden yola çıkmıştı. Saatler süren yaya yolculuğun ardından Espiye’ye varmıştık. O günler çok gerilerde kaldı. Babamı, halamı ve bugün vefatının 6. yılı olan annemi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Nur içinde yatsınlar, makamları ve mekânları cennet olsun.
BİZ OĞLUMLA FİNLANDİYA’DA ÜNİVERSİTE KAYIT İŞLEMLERİNİ YAPARKEN, SİZLERİ DAHA ÖNCE FİNLANDİYA, İSVEÇ VE ESTONYA’DA ÇEKTİĞİMİZ DEVR-İ ÂLEM BELGESEL TV PROGRAMLARIMIZLA BALTIK VE İSKANDİNAV ÜLKELERİNE GÖTÜRELİM.
25 Eylül 2023 tarihinde yayımlanan Belgesel Tadında Finlandiya’dan Moğolistan’a: Türk Tarihinin Tapu Senedi Orhun Kitabeleri başlıklı makalem
https://belgeselciismailkahraman.wordpress.com/…/orhon…/
İskandinav ülkeleri son zamanlarda NATO’ya girip girmemesi konusundaki tartışmalarla gündeme geldi. Başta Finlandiya olmak üzere bölge, Türk-İslam tarihi, Osmanlı-Finlandiya ilişkileri ve özellikle Finlandiyalı bilim insanlarının Göktürk Orhon Kitabeleri ile ilgili araştırmaları açısından büyük önem taşımaktadır.
Göktürk Orhon Kitabeleri
Biz, Orhon Kitabeleri ile ilgili Finlandiya’ya gitmeye hazırlık yaparken, TGRT Belgesel TV’de 2010 yılında, Moğolistan’da Türk tarihinin manevi tapu senedi olan Orhon Irmağı Vadisi’nde, Göktürk Kitabelerinin bulunduğu müzede çektiğimiz Devri Âlem belgesel programımız yayınlanıyordu.
12 yıldır her gün sabah 07:00, gündüz 12:00 ve gece 03:00’de yayınlanan Devri Âlem belgesellerimizi www.devrialem.tv web kanalından da izleyebilirsiniz.
https://m.facebook.com/story.php…
Devri Âlem belgesel programı olarak Orhon Kitabelerinin izlerini, kendilerini Ural-Altay bölgesinden kabul ettikleri için bu bölgelere önem verip Orhon Kitabelerini yıllar önce araştırıp okuyan Finlandiya’da çektiğimiz belgeselde sizlere sunuyoruz. Orhon Kitabeleri ile ilgili yapılan bilimsel araştırma yazısını okumanızı tavsiye ediyoruz.
Göktürk Orhon Kitabeleri Üzerine Yapılan Bilimsel Çalışmaların Özeti
TGRT Belgesel TV’de 2010 yılında, Moğolistan’da Türk tarihinin manevi tapu senedi Orhon Irmağı Vadisi’nde, Göktürk Kitabelerinin bulunduğu müzede çektiğimiz Devri Âlem belgesel programımız yayınlanmaktadır. 12 yıldır her gün sabah 07:00, gündüz 12:00 ve gece 03:00’de yayınlanan belgesellerimizi www.devrialem.tv web kanalından izleyebilirsiniz.
https://m.facebook.com/story.php…
Yazıtlar, Göktürk Yazıtları ya da Köktürk Yazıtları olarak da bilinir. Eski Türkçe (∶) ile yazılmış olan bu yapıtlar, Türklerin bilinen ilk alfabesi olan Orhun Alfabesi ile Göktürkler tarafından kaleme alınmıştır. Birçok kişi bunları ilk Türkçe yapıt olarak bilse de, ilk Türkçe yapıt Çoyr Yazıtıdır.
Orhon Yazıtları, Türkçenin tarihsel süreçteki gramer yapısı ve bu yapının değişimi hakkında bilgi verdiği gibi, Türklerin devlet anlayışı, yönetimi, kültürel ögeleri, komşuları ve soydaşlarıyla ilişkileri ile sosyal yaşantısı hakkında da önemli bilgiler içerir.
Orhon Yazıtları’ndan Kül Tigin Yazıtı, Moğolistan’daki Orhon Yazıtları Müzesi’nde ziyaretçilere sergilenmektedir. Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarını Yollıg Tigin yazmıştır; Yollıg Tigin aynı zamanda Bilge Kağan’ın yeğenidir. Yazıtlarda, bu abidelerin sonsuzluğa kadar kalması temennisiyle “Bengü Taşlar” denmiştir.
Yazıtlar, 1889 yılında Moğolistan’daki Orhon Vadisi’nde bulunmuş olup, II. Göktürk Kağanlığı’na aittir. Yazılış tarihleri MS 8. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. Kül Tigin Yazıtı 732 yılında, Bilge Kağan Yazıtı ise 735 yılında yazılmıştır.
1893 yılında Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen tarafından, Rus Türkolog Vasili Radlof’un yardımıyla çözülmüş ve aynı yılın 15 Aralık günü Danimarka Kraliyet Bilimler Akademisi’nde bilim dünyasına açıklanmıştır.
Orhun Kitabelerinin Bulunması ve Üzerinde Yapılan İncelemeler
Göktürk alfabesi ile Türkçe yazılı olan Bilge Tonyukuk Yazıtları, Orhun Yazıtlarının bir parçasıdır. Orhun harfleriyle yazılan yazıtlardan, 13. yüzyıl Moğol tarihçisi Alaaddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihan-güşa adlı yapıtında söz etmiştir. Çin kaynakları da yazıtların dikilişini bildirmekteydi. Yine de bu durum, 18. ve 19. yüzyıllara kadar bilim dünyasının bilinmeyeni olarak kalmalarına engel olamamıştır.
İlk olarak, Rus Çarı I. Petro’nun emriyle Sibirya’nın bitki örtüsünü incelemek üzere görevlendirilen bitki bilimci Daniel Gottlieb Messerschmidt ve kendisine rehber olarak verilen İsveçli tutsak subay Johan von Strahlenberg, 1721 yılında Güney Sibirya’da, Yenisey Nehri’nin yukarı mecrasında, bu yazı ile yazılmış ve Kırgızlara ait oldukları düşünülen mezar taşlarını içeren Yenisey Yazıtları’ndan bir tanesini keşfetmiştir. Bir yıl sonra tutsaklığı son bulan Strahlenberg, İsveç’e dönünce bu incelemeyle ilgili izlenimlerini kitap hâline getirip 1730 yılında Stockholm’de yayınlamıştır. Böylece Orhun Yazıtları, bilim dünyasının dikkatini çekmiştir.
Orhon Kitabelerini Araştırmaya İlk Bilim Heyetini Finlandiya Gönderdi Bu gelişmeye rağmen, Sibirya’ya araştırma amacıyla ilk bilimsel heyetler ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru gönderilebilmiştir. Bu ilk heyetler, 1887 ile 1888’de Finlandiya’dan Sibirya’ya gönderilen Fin araştırma heyetleridir. Fin heyetlerinin bu bilimsel gezileri sonucu, Yenisey mezar yazıtlarının kopyaları ilk kez yayımlanmıştır.
Aynı yıl, Rus arkeologlarından Nikolay Mihailoviç Yadrintsev, Moğolistan’da Orhun Irmağı kıyılarında aynı yazı ile yazılmış çok daha büyük iki yazıt bulmuştur. Yadrintsev’in, Orhun Yazıtları adı verilen bu iki büyük yazıt ile ilgili eseri 1890 yılında yayımlanmıştır. Moğolistan’daki bu yeni keşif üzerine, Axel Olai Heikel başkanlığında bir Fin araştırma heyeti Orhun Irmağı kıyılarına gitmiştir. Fin heyetinin yaptığı bu bilimsel gezi sonunda, Orhun Yazıtları’nın mükemmel kopyaları yayımlanmıştır.
Orhun Yazıtları aynı yıl Rusya’da da yayınlanmıştır. Bu ikinci yayın, Vasili Radlof’un başkanlığında yapılan Rus bilim heyetinin gezisi sonucu ortaya çıkmıştır. Orhun Yazıtları’nın Finlandiya’da yayınlanan atlası, bu taşlardan birinin üzerinde bulunan Çince yazıtın okunabilen kısımlarının bir çevirisini de içermektedir. Bu kısa Çince metin, hiç şüphesiz bilinmeyen bir yazı ve dille yazılmış olan asıl metnin çevirisi olamazdı; fakat bu Çince metin, bu iki yazıttan birinin 732 yılında ölen bir Türk prensinin anısına dikilmiş olduğunu haber veriyordu. Böylece, bu yazıtların kimlere ait olduğu ve hangi dilde yazıldığı sorusu cevaplanmış oluyordu.
Bu iki yazıt, Türklerin atalarından kalma idi; bunlarda kullanılan dil de eski bir Türk lehçesinden başka bir şey olamazdı. Bu husus, ünlü Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen’in, 15 Aralık 1893’te Kopenhag Bilimler Akademisi’nin bir toplantısında Orhun ve Yenisey yazıtlarında kullanılan “runik” yazıyı çözümlediğini bilim dünyasına duyurduğu zaman, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde aydınlanmıştır.
Thomsen’in, eski Türk “runik” yazısının çözümü ile ilgili raporu, çok geçmeden Danimarka Bilim ve Edebiyat Akademisi bülteninde yayımlanmıştır. Thomsen’in eski Türk “runik” yazısını çözümü, bilim dünyasında, özellikle Türkologlar arasında büyük bir heyecan yaratmıştır. Vasili Radlof, daha 1894 Mart’ında Orhun Yazıtları üzerine hazırlayacağı yapıtının ilk kısmı olan Erste Lieferung’u yayımlamıştır. Bu yapıtın ikinci kısmı aynı yılın Mayıs ayında, üçüncü kısmı da 1895’te yayımlanmıştır. Orhun ve Yenisey yazıtlarının bu yayını, acele ile hazırlanmış bir yapıt olduğundan okuma ve açıklama yanlışları ile doludur.
Orhun alfabesini çözen Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen, Radlof gibi aceleci davranmamış ve iki büyük yapıtının yayınını 1896’da gerçekleştirmiştir. Birinci kısımda, eski Türk “runik” yazısı ile yazının sistemi, “runik” harfli örneklerle ayrıntılı şekilde incelenmektedir. Bu kısımda ayrıca eski Türk yazısının kökeni sorunu da ele alınmıştır. Eserin ikinci kısmı, eski Türk tarihi ile ilgili bir inceleme yazısı ile başlamakta, bundan sonra da iki yazıtın yazı çevrimli metinleri ve Fransızca çevirileri verilmektedir.
Metin ve çevirileri, açıklama ve yazıtlarda geçen kelimelerin alfabetik dizinini izlemektedir. Thomsen’in yayını ayrıca, Kül Tigin yazıtındaki Çince yazıtın Edward Harper Parker tarafından yapılmış İngilizce bir çevirisini de içermektedir. Thomsen’in bu başarılı yayını, kendisinden sonra Orhun Yazıtları üzerine çalışan bilginler tarafından da örnek alınmıştır.
Radlof, 1897’de yazıtları incelediği eserinin ikinci basımını yayımlamıştır. Kül Tigin yazıtının Rusça bir yayını da 1899’da Platon Mihayloviç Melioranski tarafından yapılmıştır. Aynı yıl Radlof, yazıtların yeni basımının ikinci cildini yayımlamıştır. Radlof’un bu eseri, F. Klementz tarafından Bain-Tsokto mevkiinde bulunan Tonyukuk yazıtının “runik” harfli metni ile yazı çevrimi ve Almanca çevirisini içermektedir. Bunları açıklamalar ve sözlük bölümleri izlemektedir. Bu eserin devamına ayrıca çok önemli iki inceleme yazısı da eklenmiştir; bunlar Friedrich Hirth’in ve Wilhelm Barthold’un deneyimlerinde oluşan incelemeleridir.
Türkiye’de Orhun Yazıtları ile ilgili ilk kitap, 1924 yılında Türkolog Necib Asım tarafından Osmanlı Türkçesi ile yazılmış ve Orhun Abideleri adıyla yayımlanmıştır. Necib Asım, bu kitabını Radlof ile Thomsen’in eserlerinden yararlanarak hazırlamıştır. Harf devriminden önce Osmanlı alfabesi ile yayımlanmış olan bu yapıtın bugün ise ancak tarihî değeri vardır.

Orhun Yazıtları ile ilgili ikinci kitap, Türkiye’de Hüseyin Namık Orkun tarafından yayımlanmıştır. Dört cilt olarak yayımlanan bu eserin birinci cildi, Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarına ayrılmıştır. Orkun, Thomsen’in yayınını örnek almış, onun daha sonradan yaptığı düzeltmeler ve Kâşgarlı Mahmud’un sözlüğünden yararlanmıştır. Orkun, Thomsen’in bazı okuyuşlarını düzeltmek istemiş ise de bu pek başarılı olamamış; Thomsen’in doğru okuduğu bazı kelimeleri de düzeltirken yeni yanlışlar yapmıştır.
Orhun Yazıtları üzerinde Annemarie von Gabain de incelemelerde bulunmuş, 1941’de yayımlanan ünlü Eski Türkçe dilbilgisi antolojisi kısmında Kül Tigin yazıtının metnini yayımlamıştır. Gabain, Kül Tigin yazıtının metnini hazırlarken Thomsen’in 1896’da yayımlanan ilk eserini esas almakla birlikte, onun daha sonra yaptığı düzeltmeleri de göz önünde bulundurmuştur.
Orhun Yazıtları Gabain’den sonra Rus Türkolog Sergey Yefimoviç Malov tarafından yayımlanmıştır. Malov, 1951’de yayımlanan eserinde Kül Tigin ve Tonyukuk yazıtlarının “runik” harfli orijinal metinleri ile Kiril harfli yazı çevrimlerini ve Rusça çevirilerini vermiştir. Malov, 1959 yılında yayımlanan ikinci eserinde de Küli Çor ve Ongin yazıtları ile birlikte Bilge Kağan yazıtının Kül Tigin yazıtı ile ortak olmayan kısımlarının “runik” harfli metnini, yazı çevrimini ve Rusça çevirisini vermiştir. Malov, Orhun Yazıtları’nın yayınında Thomsen’in ve Radlof’un yayınlarından yararlanmış ve bazı düzeltmeler yapmıştır.
Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarının ilk yayınlarından sonra, yazıtların çeşitli yerlerinde farklı okunan, anlaşılan veya anlaşılmayıp bırakılan kelime ve ibareler üzerine çeşitli araştırmacılar tarafından incelemeler yayımlanmıştır. Orhun Yazıtları’nın dili üzerine bir gramer denemesi daha Radlof tarafından yapılmıştır. Thomsen’in yayını da gramerle ilgili notlarla, gramer ve kelime dizinlerini içermektedir. Ancak Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarının ilk grameri yine Radlof tarafından hazırlanmıştır. Orhun Yazıtları’nın belirli bazı kısımları ile ilgili düzeltme denemeleri de Wilhelm Bang tarafından yapılmıştır.
- yüzyıl başında Karl Foy, Orhun Türkçesi’nde kelimenin kök hecesindeki ä, e ve ı ünlüleri ve bunların ayırımı ile ilgili önemli bir araştırma yayımlamıştır. 1913’te Thomsen, Yenisey Yazıtları’nda geçen ve ses değeri daha önce bilinmeyen bir “runik” harf (kapalı ė ünlüsünü gösteren işaret) üzerine bir makale yayımlamıştır. Thomsen’in bu makalesini, yazıtların çeşitli yerlerinde düzeltmeler yaptığı eseri izlemiştir.
1932’de Martti Räsänen, Türkçede ünlü uyumunun tarihsel gelişimi ile ilgili bir makale yayımlamıştır. Räsänen, bu makalesinde Orhun Türkçesi’nde 3. kişi iyelik ekinin sadece -i/-si olduğu görüşünü destekleyen kanıtlar göstermiştir.
Ancak bu görüş yeni değildi ve otuz yıl önce Radlof tarafından ileri sürülmüştü. Radlof, 3. kişi iyelik ekinden sonra gelen belirli nesne ekinin yazıtlarda daima N2 (ince n) harfi ile yazılmış olduğuna bakarak bu görüşü savunmuştu.
1936’da Türk dilinin gramer yapısı üzerine son derece önemli bir araştırma, Kaare Grønbech’in doktora tezi yayımlandı. Bu eserde Orhun Türkçesi ile ilgili pek çok sorun tartışılmış ve açıklığa kavuşturulmuştur. 1939’da Macar Türkolog Julius Nèmeth, Türk dilinde kapalı e (ė) sorunu üzerine önemli bir araştırma yayımladı. İki yıl sonra Eski Türkçenin ilk grameri, Annamarie von Gabain tarafından yayımlandı.
1941’de Hüseyin Namık Orkun, Orhun ve Yenisey yazıtlarının sözlüğünü yayımlamıştır. Aynı yıl Nèmeth, Orhun Yazıtları’nda geçen ve pek iyi anlaşılmayan iki cümleyi açıklayan bir makale yayımlamıştır. 1947’de Martti Räsänen, Bilge Kağan yazıtının batı yüzündeki son parçayı yeniden incelemiş ve yorumlamıştır. İki yıl sonra, Orhun Türkçesi’nin kısa fakat ilginç bir fonolojisini Ahmet Cevat Emre yayımlamıştır.
1950’de Gabain, Eski Türkçedeki bazı yer zarfları ile ilgili bir araştırma yayımlamıştır. Bundan iki yıl sonra, Eski Türkçede ünlü uyumu sorununu ele alan iki araştırma daha, Gabain ve Alessio Bombaci tarafından yayımlandı. Gabain, 1955’te Eski Türkçede tarihlendirme sistemi üzerine bir araştırma yayımladı. Ertesi yıl Ahmet Temir’in Eski Türkçedeki bağlama edatları ile ilgili bir makalesi yayımlandı.
1957’de Osman Nedim Tuna, Orhun Yazıtları’nda uygulanan bazı yazım kuralları ile ilgili bir araştırma yayımladı. Aynı araştırmacının 1960’ta iki makalesi daha yayımlandı. 1959’da Gabain, Eski Türkçenin bir gramer özetini yayımlamıştı. Ertesi yıl Vladimir Mihailoviç Nasilov’un Orhun ve Yenisey kitabelerinin grameri yayımlandı. Nasilov, SSCB dışında bu konuda yayımlanmış olan eserleri dikkate almamış; bu nedenle daha sonra düzeltilmiş olan bazı eski okuma yanlışları, bu gramere yanlış hâliyle girmiştir.
1963’te Omeljan Pritsak, Orhun Türkçesi üzerine bir araştırma yayımlamıştır. 1968’de Pritsak’ın bir diğer araştırması olan Orhun Türkçesi Grameri yayımlanmıştır. Eser, beş yazıtın yazı çevrimli metinleri ve İngilizce çevirileri ile yazıtlarda geçen kelimelerin analitik bir sözlüğünü içermekteydi.
1970’te Muharrem Ergin’in Orhun Abideleri isimli eseri yayımlanmıştır. Bu eser, Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk yazıtlarının metinleri ve Türkçe çevirileri ile küçük bir sözlüğü içermekteydi.
Joseph Matuz, 1972’de Çek ve Moğol arkeologların 1958 yılında Kül Tigin yazıtında yaptıkları bilimsel araştırmalarda buldukları Kül Tigin yazıtından kopmuş parçalarla, yazıta ait mermer kaplumbağa heykeli üzerindeki sekiz kelimelik yazıtı yayımladı. Matuz’un yayımladığı parçalardan birinin üstünde b(i)t(i)d(i)m(i)z “yazdık” kelimesi okunmaktadır. Bu kelime, Matuz’un tespit ettiği gibi, Kül Tigin yazıtının güneybatı kenarındaki …t(a)ş bit(i)d(i)m yoll(u)g tig(i)n ibaresinden sonra gelmelidir.
Bunun altındaki lg2n2:b2 harfleri ise aynı yazıtın güney yüzünün sonuna aittir. Bu bit(i)g, bit(i)gme (a)tısi yol(lu)g t2[ig(i)n b2] … Sonuncu harf b2 ile başlayan kelimede, b[it(i)d(i)m] “yazdım” kelimesidir.
İkinci parçada, üst satırda r2I:b1Ul1çA harfleri okunmaktadır. Bu harf dizisi, yazıtın yine güneybatı kenarındaki b(e)g(im) tig(i)n yüg(e)rü t(e)ñ… ibaresinin devamı olacaktır: t(e)ñ[ri bolça]…
1974 yılında Norveçli Türkolog Even Hovdhausen, Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarının orta kısımlarındaki ufak fakat önemli farklarla yazım yanlışlarını inceleyen bir araştırma yayımladı. Aynı yıl, Fransız Türkolog Louis Bazin’in 12 Hayvanlı Türk Takvimi üzerine 800 sayfalık ünlü araştırması yayımlandı. Bazin, profesörlük tezi olan bu derin araştırmasında Orhun Yazıtları’nın yazılış ve dikiliş tarihleri ile Kül Tigin’in ve Bilge Kağan’ın ölüm ve cenaze törenlerinin tarihlerini de tam olarak saptamayı başarmıştır.
1980 yılında Sovyet Türkolog Andrey Nikolayeviç Kononov’un, Orhun Yazıtları ile “runik” harfli bütün eski Türk yazıtlarının grameri yayımlandı. I Kononov, bu eserinde Orhun Yazıtları üzerine yalnız SSCB’de değil, SSCB dışında yapılmış araştırmaları da dikkate almıştır.
1983’te Osman Fikri Sertkaya, Kül Tigin ve Küli Çor yazıtlarında sık sık geçen oplayu teg- deyimi üzerine küçük fakat ilginç bir makale yayımlamıştır. Ayrıca tarihçi Kazım Mirşan da yaptığı araştırmalarla yazıtların okunamayan bazı bölümlerini okumuş ve 1990’lı yıllarda yayınlamıştır. Kendisi yirmiden fazla Türk lehçesini konuşabildiği için, birçok uzmanın yaptığı bazı çeviri hatalarını da düzeltebilmiştir.
(Kaynak: https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Orhun_Yaz%C4%B1tlar%C4%B1)
Oğlum Ahmet Emirhan ile yollardayız. Doğu Karadeniz Bölgesi, fındığın başkenti ve kirazın anavatanı olan ata dede memleketim Giresun’dan Gebze’ye gelip, ayağımın tozuyla oğlum Ahmet Emirhan’ın Baltık Denizi sahillerinde, beyaz zambaklar ülkesi Finlandiya’da kazandığı üniversiteye kaydını yaptırmak için Helsinki’ye geldik.

Babalığı Babamız Olduğumuzda Anlarız
Oğlumla uçakta yolculuk yaparken, babamla olan çocukluk hatıralarım gözümün önüne geldi. 1973 yılının Eylül ayında babam, rahmetli halamı da yanına alıp, yağmurlu bir günde katıra yatak ve yorganları yükleyip beni yatılı olarak okutmak için Espiye’ye gitmek üzere Dikmen Köyü’nden yola çıkmış. Saatler süren yaya yolculuktan sonra Espiye’ye gelmiştik.
O günler çok gerilerde kaldı. Babamı, halamı ve bugün vefatının 6. yılı olan annemi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Nur içinde yatsınlar, makam ve mekânları cennet olsun.
Biz oğlumla Finlandiya’da üniversite kayıt işlemlerini yaparken, sizleri daha önce Finlandiya, İsveç ve Estonya’da çektiğimiz “Devr-i Âlem” Belgesel TV programlarımızla Baltık ve İskandinav ülkelerine götürelim:
Finlandiya’da Türk İslam Tarihi Belgeseli: YouTube linki
200 BİN GÖLÜ OLAN ÜLKE
GÖLLER ÜLKESİ, BEYAZ ZAMBAKLAR DİYARI FİNLANDİYA’DA BELGESEL TADINDA CANLI YAYINLI “DEVRİ ALEM”
https://www.facebook.com/share/v/17Fa724Y8h/?mibextid=wwXIfr

Finlandiya, Sayınako şehri göl kenarı ve buğday tarlasından an itibarıyla “Devr-i Âlem” Belgesel TV programı ve Gebze Gazetesi canlı yayında:
https://www.facebook.com/share/v/1CTaGVzyrW/?mibextid=wwXIfr
Finlandiya’da 200 binden fazla göl var
Finlandiya’daki göllerin çoğu küçüktür; ancak yüzey alanı 10 km²’den büyük 309 göl veya rezervuar bulunmaktadır. Finlandiya’da 0,1 km²’den (10 hektar veya 100.000 metrekare) büyük yaklaşık 5.600 göl ve 5 hektardan (50.000 m²) büyük 187.888 göl vardır. Bir su kütlesinin göl olarak sınıflandırılması için boyut gereksinimlerinin standart ve net bir tanımı yoktur.
Saimaa, Finlandiya’nın en büyük gölü ve Avrupa’nın dördüncü büyük doğal tatlı su gölüdür.
(Kaynak: Wikipedia)
Finlandiya’da yem yeşil ormanlar ve göller arasında, altın renkli buğday tarlaları insana göz ve gönül ziyafeti sunuyor.

https://www.facebook.com/share/v/1FEYStjG8q/?mibextid=wwXIfr
İklim ve doğa şartlarını zorlayarak, Finliler tarım, ziraat ve hayvancılığa büyük önem veriyorlar. Keşke bizim cennet ülkemizde de tarım, hayvancılık ve ziraate aynı önemi verebilsek.
Finlandiya, Sayınako şehri, buğday tarlasından an itibarıyla Devri Alem Belgesel TV programı ve Gebze Gazetesi canlı yayında:
https://www.facebook.com/share/v/1C7gJkhzQo/?mibextid=wwXIfr
Finlandiya’da Eğitim Sistemi ve Oğlumun Okuyacağı Seinäjoki Şehri
Finlandiya’nın önemli merkezlerinden biri olan Seinäjoki, adını “Duar Nehri” anlamına gelen kelimeden almaktadır. Nüfusu 67.000 kişidir ve Uluslararası Uygulamalı Bilimler Üniversitesine ev sahipliği yapmaktadır.

Yarım asra yaklaşan gazetecilik ve belgeselcilik hayatımda, görüp yaşadığım yerleri yazıp belgeselleştirerek tarihe not düşüp zamana noterlik yapmaktayım. Finlandiya’ya ilk kez 2023 yılında, 25 yıllık gazeteci arkadaşım ve Karabük Bizim Radyo ve TV’nin sahibi Mehmet Çetinkaya’nın daveti ile gelmiş, belgesel çekimleri yaparken annesinin vefatı üzerine programı yarıda keserek Türkiye’ye dönmüş ve annesinin Karabük’teki cenazesine katılmıştım.
Yarım kalan Finlandiya belgeselimi tamamlamak üzere 2025 yılında bir kez daha Finlandiya’ya geldim. Baltık ve İskandinav ülkelerini kapsayan Finlandiya, İsveç ve Estonya belgeselleri çekerek tarihe not düşüp zamana noterlik yapmaya çalıştım. Bu ülkeleri ve bölgeyi yakından tanıma fırsatım oldu.
ODTÜ’de yabancı ülke eğitim programı ile ABD’de okumayı planlayan oğlum Ahmet Emirhan’ın, ABD yerine Finlandiya’da okumasını istedim. Oğlum, girdiği uluslararası yabancı dil sınavı ile Finlandiya’da okuma hakkı kazandı. Oğlum Ahmet Emirhan ile 25 Ağustos 2025’te üniversite kayıt işlemleri için Finlandiya’ya geldik.
Finliler kendilerini Ural-Altay dil grubuna mensup Turani olarak görmektedir. Biz oğlumla üniversite kayıt işlemlerini takip ederken bir yandan da Finlandiya ile ilgili araştırmalar yapmakta ve belgeseller çekmekteyim. Bu kez ilgi ve araştırmamı, Fin eğitim sistemi, Fin gelenek ve görenekleri, Finlandiya’da tarım, ziraat ve hayvancılık, Finlandiya’da tarih, kültür ve doğa turizmi ile ilgili belgeseller çekmeye odaklamayı planlıyorum.
Oğlumun Finlandiya’da Okuyacağı Şehir Hakkında Bilgi
- Konum: Güney Ostrobothnia bölgesinin merkezi, Batı Finlandiya.
- Nüfus: ~65.000 (2025 tahmini).
- Öne Çıkan Özellik: Finlandiya’nın “tarım başkenti” olarak bilinir; ayrıca sanayi ve eğitim açısından da gelişmiş bir şehirdir.
Tarım: Seinäjoki ve çevresi, Finlandiya’nın en verimli tarım arazilerinden biridir. Bölge, özellikle tahıl üretimi (yulaf, arpa, buğday) ile ünlüdür. Patates, şeker pancarı ve yem bitkileri de önemli üretim kalemlerindendir. Tarım makineleri ve modern üretim teknikleri yoğun şekilde kullanılır; bölge Finlandiya’nın gıda güvenliğinde kritik bir rol oynar. ProAgria Seinäjoki gibi kurumlar çiftçilere danışmanlık ve teknoloji desteği sunar.
Hayvancılık: Güney Ostrobothnia, Finlandiya’nın en yoğun süt üretim bölgelerinden biridir. Büyükbaş hayvancılık (süt ve et sığırcılığı) en yaygın üretimdir. Ayrıca domuz yetiştiriciliği de önemli bir paya sahiptir. Seinäjoki’de düzenlenen Farmari Tarım Fuarı, iki yılda bir tarım-hayvancılık teknolojilerini tanıtır ve ulusal düzeyde büyük ilgi görür.
Sanayi: Seinäjoki, tarımsal üretim gücünü işleyen ve destekleyen bir gıda sanayi merkezidir. Altia (şimdi Anora Group) gibi büyük içki üretim tesisleri burada yer alır. Atria, Finlandiya’nın en büyük et işleme ve gıda şirketlerinden biridir ve merkezi Seinäjoki’dedir. Gıda sektörünün yanı sıra metal işleme, makine imalatı ve enerji teknolojileri alanında da sanayi faaliyetleri vardır. Şehir aynı zamanda lojistik açısından da önemli bir kavşaktır; demiryolu ve karayolu bağlantıları güçlüdür.
Eğitim: Seinäjoki Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SeAMK), tarım, iş dünyası, mühendislik, sağlık, kültür gibi alanlarda eğitim verir. Özellikle tarım ekonomisi ve gıda teknolojisi bölümleri Finlandiya çapında tanınır. Uluslararası değişim programları (Erasmus vb.) ile yabancı öğrencilere açıktır. Şehirde ayrıca birçok mesleki eğitim kurumu (ammatillinen oppilaitos) bulunur. Güney Ostrobothnia Kültür Merkezi ve kütüphaneler, şehrin entelektüel yaşamına katkıda bulunur.
Şehir Hakkında Genel Bilgi Notu:
Seinäjoki, Baltık Denizi kenarındaki Vaasa’nın 80 kilometre doğusunda, Tampere’nin 178 kilometre kuzeyinde, Jyväskylä’nın 193 kilometre batısında ve Oulu’nun 324 kilometre güneybatısında yer almaktadır. Seinäjoki, 1798’de kurulan Östermyra bruk demir ve barut fabrikaları çevresinde ortaya çıkmıştır.
Seinäjoki, 1868’de belediye, 1931’de pazar kasabası ve 1960’ta şehir olmuştur. 2005 yılında Peräseinäjoki belediyesi Seinäjoki’ye dahil edilmiş ve 2009’un başında komşu Nurmo ve Ylistaro belediyeleri Seinäjoki ile birleştirilmiştir. Şehrin kendisi yıldan yıla istikrarlı bir şekilde büyümektedir, ancak çevredeki belediyelerin nüfusu buna bağlı olarak azalmaktadır. Belediye binası, şehir kütüphanesi, Lakeuden Risti Kilisesi ve diğer kamu binaları Alvar Aalto tarafından tasarlanmıştır.
Seinäjoki, tarihsel olarak İsveççede Östermyra olarak bilinirdi. Bugün, bu isim İsveççe konuşanlar arasında bile nadiren kullanılmaktadır. Seinäjoki Havalimanı, şehir merkezinin 11 kilometre güneyinde, komşu Ilmajoki belediyesinde yer almaktadır. Şehir merkezindeki Seinäjoki tren istasyonu 1883’te açılmış ve 1897’ye kadar Östermyra istasyonu adını taşımıştır.
Seinäjoki Şehrinin tarihî yerleşimi, 16. yüzyılın ilk yarısında bugünkü Seinäjoki bölgesine yayılmıştır. 1550’lerde Seinäjoki’de üç ev olduğu söylenir: Marttila, Jouppi ve Uppa evleri. Jouppi evinden ayrılan Jouppila evi de aynı yüzyılda kurulmuştur. Evlerin tamamı nehir kıyısında yer alıyordu. Seinäjoki, Kurikka, Kauhajoki, Jalasjärvi ve Alavus gibi Ilmajoki kilise cemaatine aitti.
Ancak, 18. yüzyılda Seinäjoki’den Ilmajoki Kilisesi’ne giden yollar genel olarak kötü durumdaydı. Bu nedenle, Seinäjoki sakinleri ve komşu Nurmo, 1725’te birlikte yeni bir şapel inşa ettiler ve bu da 1765’te Nurmo şapel kasabasının oluşumuna yol açtı. Büyük Gazap’tan beri Alaseinäjoki olarak adlandırılan Seinäjoki, şapel kasabasının bir parçası oldu. Peräseinäjoki şapel cemaati 1798’de kuruldu ve Alaseinäjoki köyü tekrar Seinäjoki olarak anılmaya başlandı. Aynı yıl, Seinäjoki nehri kıyısında Östermyra çelik fabrikası kuruldu.
1850’lerde Seinäjoki’yi Nurmo kilise cemaatinden ayırmak için adımlar atıldı. Ilmajoki, Seinäjoki’yi kendi cemaatine bağlamak istiyordu. Nurmo sakinlerinin sert itirazlarına rağmen, Finlandiya Senatosu 1863’te Seinäjoki sakinlerinin kendi şapel cemaatini kurma dilekçesini kabul etti. Seinäjoki, 1868’de bağımsız bir yerel yönetime kavuştu. 1900’de Seinäjoki bağımsız bir belediye oldu.
Seinäjoki, birkaç önemli demiryolu kavşağının etrafında gelişmiştir. Seinäjoki’den geçen Tampere – Vaasa demiryolu 1883’te hizmete açılmıştır. 1885’te hizmete açılan Kokkola hattı ve 1913’te tamamlanan Kristinestad hattıyla birlikte, Seinäjoki Finlandiya’da önemli bir demiryolu kavşağı haline gelmiştir. 1970’lerin başında, Tampere ve Seinäjoki arasında direkt demiryolu açılmış ve Seinäjoki’nin hizmetleri daha da gelişmiştir.
Kış Savaşı ve Devam Savaşı’ndan sonra Jaakkima ve Lumivaara’dan gelen bazı mülteciler Seinäjoki’ye yerleştirilmiştir.
Göller Ülkesi, Beyaz Zambaklar Diyarı Finlandiya’da Belgesel Tadında Hayat ve Doğa Turizmi
Finlandiya’da tarih, kültür ve doğa turizmi ile ilgili araştırmalar yapıp belgesel çekimlerimize devam ediyoruz. Finlandiya turizmi çok önemli; doğa turizmi ile ilgili önemli çalışmalar yapılmaktadır.
Yarım asıra yaklaşan gazetecilik ve belgeselcilik hayatımda yaptığım araştırma ve çektiğim belgeselleri, sosyal sorumluluk adına paylaşmaktayım. Göller çok önemli; beni en çok göller etkiledi. Finlandiya tam anlamıyla göller ülkesi ve orman denizi. Aslen Giresun doğumlu bir gazeteci ve belgeselci olarak doğal güzelliklere önem vermekteyim

Finlandiya’da 200 Bin Göl Bulunuyor
https://www.facebook.com/share/v/17Fa724Y8h/?mibextid=wwXIfr
Finlandiya, Sayinako Şehri göl kenarı ve buğday tarlasından an itibariyle Devri Alem Belgesel TV Programı ve Gebze Gazetesi canlı yayında:
https://www.facebook.com/share/v/1CTaGVzyrW/?mibextid=wwXIfr
Finlandiya’da 200 Binden Fazla Göl Var
Finlandiya’daki göllerin çoğu küçüktür, ancak yüzey alanı 10 km²’den büyük 309 göl veya rezervuar vardır. Finlandiya’da 0,1 km²’den (10 hektar veya 100.000 m²) büyük yaklaşık 5.600 göl ve 5 hektardan (500 m² / 5.382 ft²) büyük 187.888 göl vardır. Bir su kütlesinin göl olarak sınıflandırılması için boyut gereksinimlerinin standart ve net bir tanımı yoktur.
Saimaa, Finlandiya’nın en büyük gölü ve Avrupa’nın dördüncü büyük doğal tatlı su gölüdür.
Belgesel Tadında Tarihi Limanlı, Göl Manzaralı Finlandiya Lahti Şehrinden Canlı Yayınlı Devri Alem
https://www.facebook.com/share/v/1AfeaqsvGh/?mibextid=wwXIfr
Eğitim modeli ile dünya ülkeleri arasında önemli yere sahip Finlandiya’nın Lahti kenti, muhteşem göl manzarası ve tarihi limanı ile gelenlere hoş geldin diyor; göz ve gönül ziyafeti sunuyor.

Yıllardan beri birçok TV kanalında yayınlanan Devri Alem Belgesel TV Programı olarak, Lahti Limanı’ndan belgesel tadında canlı yayınla çektiğimiz görüntüleri sizlere paylaşıyoruz.
https://www.facebook.com/share/v/1BK6URx9XF/?mibextid=wwXIfr
Finlandiya Lahti Şehri Hakkında Bilgi Notu
Lahti (İsveççe: Lahtis), Finlandiya’nın Päijät-Häme bölgesinin merkezi olan şehirdir. Şehir, Vesijärvi Gölü’nün kıyısında yer almaktadır. Yüzölçümü 517,63 km² olan şehrin nüfusu 31 Ağustos 2017 tarihi itibarıyla 119.395’tir.
Lahti, aslen Hollola’nın bir parçası olmasına rağmen zamanla komşusundan daha büyük hale gelmiştir. Şehrin sembolü yanan bir tren tekerleğidir. Arazisi alışılmadık bir şekilde engebelidir ve konumundan buz devrindeki bayırlardan biri olduğu anlaşılmaktadır.
Lahti Tarihçe
Lahti, ilk olarak 1445 yılında belgelerde Hollola’ya bağlı bir köy olarak geçmiştir. 19 Haziran 1877 tarihinde çıkan bir yangın sonucu tüm köy ağır zarar görmüşse de daha sonra yeniden onarıldı Yangının Marola Evi’nde başladığı söylenir; bu nedenle Marolankatu ve Aleksanterinkatu caddelerinin köşesindeki pazar meydanına olayı anan bir plaket asıldı.

ve pazar kasabası statüsü aldı. Lahti zamanla gelişmeye devam etti ve 1 Kasım 1905 tarihinde şehir statüsü aldı.
1918 Fin İç Savaşı sırasında Lahti Muharebesi’nde Alman Brandenstein birliği şehri Kızıl Muhafızlar’dan geri aldı. Lahti bu tarihten sonra 1970’lere kadar gelişmeye ve nüfusu hızla artmaya devam etti.

Lahti’de Spor
Lahti, özellikle çeşitli kış sporlarında zengin bir spor geleneğine sahiptir. Şehir, her yıl düzenlenen Lahti Kayak Oyunları (Salpausselän kisat) ve Finlandia-hiihto kros kayağı yarışması ile ünlüdür. Şehrin Liiga’da oynayan Lahti Pelicans adında bir buz hokeyi takımı ve Veikkausliiga’da oynayan FC Lahti adında bir futbol takımı bulunmaktadır.
1997 Dünya Oyunları ve 2009 Dünya Masterlar Atletizm Şampiyonası Lahti’de düzenlenmiştir.
(Kaynak: Wikipedia)
FİNLANDİYA’DA TÜRK-İSLAM MEDENİYETİ TARİHİ VE MEVLİD KANDİLİ COŞKUSU
Finlandiya’da Tatar Türkleri tarafından kurulan ve tarihi çok eskilere dayanan İslam Cemaati Camisi’ni ziyaret edip, cami görevlisi Remil Bey ile belgesel söyleşi yaptık.
https://www.facebook.com/share/p/1776n7Rmea/?mibextid=wwXIfr
İlim, kültür ve tarih araştırmaları merkezi olarak 25 Ağustos – 5 Eylül tarihleri arasında belgesel çekimleri yaptık ve Mevlid Kandili coşkusunu yaşadık. Bugün 100 bin Müslümanın yaşadığı bu ülkede, İslam medeniyetinin tarihi çok eskilere gitmektedir.
Finlandiya İslam Cemaati’nin temeli 1809 yılında, o dönemde Rusya yönetiminde olan Finlandiya’da görev yapan Müslüman asker ve komutanlar tarafından Helsinki yakınlarındaki bir adada yapılan cami ile başlamıştır. Daha sonra Rusya’nın Saint Petersburg kentinden gelen Müslüman Tatar tüccarlar yerleşmeye başlamıştır.
Finlandiya’da yerleşik Tatar Müslümanlarının kurduğu bu dernek, Helsinki’de Suomen Muhamettilainen Seurakunta adıyla kurulmuş ve 24 Nisan 1925’te Finlandiya devleti tarafından dinî dernek olarak tanınmıştır. Tatar toplumunun dinî ve kültürel etkinlikleri için kullanılmaktadır.
BELGESEL TADINDA MEVLİD KANDİL TEBRİK MESAJI
Baltık ve İskandinav ülkeleri ile Finlandiya’da çektiğimiz Türk-İslam medeniyeti tarihi belgeseli tadında, Mevlid Kandilinizin Finlandiya’nın Seinäjoki şehrinden tebrik ederim.
https://www.youtube.com/watch?v=CAew50u78xQ
Baltık Ülkeleri ve Finlandiya’da Türk-İslam Medeniyeti Tarihi:
https://www.facebook.com/share/p/1CLK86dsQn/?mibextid=wwXIfr
Estonya’nın başkenti Tallinn ve komşusu Finlandiya, Baltık Denizi’nin kuzey kıyısında yer alır. Başta Finlandiya olmak üzere Baltık ve İskandinav ülkelerinde, doğudan gelen Müslüman toplulukların da sessiz izleri vardır. Kazan Tatarları ve Azerbaycan’dan gelen Müslüman göçmenler, bu ülkelerde kültürel bir zenginlik oluşturmuş; dini ve sosyal hayatlarını yaşatmak adına Turath İslam Kültür Merkezi gibi yapılar etrafında örgütlenmişlerdir.
Öte yandan Finlandiya, özellikle başkent Helsinki ile hem ekonomik hem kültürel olarak Estonya’ya sıkı bağlarla bağlıdır. İki ülke arasında her gün yüzlerce kişinin taşındığı feribot seferleri yapılmakta; iş gücü, turizm ve dijital iş birlikleri hızla gelişmektedir. Helsinki’de yaşayan Türk ve Müslüman topluluklar ise hem Finlandiya hem Baltık dünyası için kültürel bir köprü işlevi görmektedir.
Biz Finlandiya’da belgesel çekimleri yaparken, sizleri daha önce Finlandiya, İsveç ve Estonya’da çektiğimiz “Devr-i Alem” Belgesel TV Programlarımızla Baltık ve İskandinav ülkelerine götürelim.
- Finlandiya’da Türk-İslam Tarihi Belgeseli: https://m.youtube.com/watch?v=0TjAT1fLNyM
- Estonya’dan Helsinki’ye Belgesel Tadında Devr-i Alem: https://www.youtube.com/watch?v=qUfUgiLHOKM
- Osmanlı-İsveç İlişkileri Tarihi Belgeseli: https://www.youtube.com/watch?v=YiYYv6X2xys
Yarım asırlık gazetecilik ve belgeselcilik hayatımızda çektiğimiz belgesel TV programlarımızı sizlerle paylaşıyorum.
- Devr-i Alem TV Web Sayfamız: https://www.youtube.com/channel/UCiUmCEGgHYD3KCyVjkYFesA
- Belgesel Yayıncılık Web Sayfamız: https://www.youtube.com/c/BELGESELYAYINCILIK/videos
- Yazdığım Kitaplar: www.ismailkahraman.net
FİNLANDİYA’NIN EĞİTİM, KÜLTÜR, TARIM VE TURİZM ŞEHRİ SEINÄJOKI
Seinäjoki Uluslararası Uygulamalı Bilimler Üniversitesi kampüsünden belgesel tadında canlı yayın ve oğlum Emirhan ile hatıra fotoğrafları:
https://www.facebook.com/share/p/1B1KGVgNA9/?mibextid=wwXIfr
Canlı yayınımız:
https://www.facebook.com/share/p/15yjYTDTVX/?mibextid=wwXIfr
FİNLANDİYA’DA TÜRK-İSLAM MEDENİYETİ TARİHİ İLE İLGİLİ ÖNEMLİ ARAŞTIRMA
- Finlandiya’daki Türklerin çoğunluğu Kazan Türkleridir ve nüfusu yaklaşık 5 bin civarındadır.
- Finlandiya’da İslam Cemaatinin temeli 1830’lardan beri mevcuttur ve resmi tanınması 1925 yılında olmuştur.
- Kazan Türkleri kendi dini, kültürel ve sosyal yaşamlarını örgütleyerek milli benliklerini korumuşlardır.
- Cemiyet, dini ve medeni nikâhlar, doğum-ölüm istatistikleri, eğitim, anadil kursları ve kültürel faaliyetleri yürütmektedir.
- Helsinki’de İslam mezarlığı 1870’ten beri faaliyettedir ve İkinci Dünya Savaşı’nda şehit düşen Kazan Türkleri için anıtlar bulunmaktadır.
- Finlandiya’da Kazan Türkleri milli ve dini değerlerini korumakla birlikte Türkiye ile kültürel bağlarını sürdürmektedir.
Kaynak:
https://www.turkalemiyiz.com/Home/Getmedeniyet
FİNLANDİYA’NIN EĞİTİM, KÜLTÜR, TARIM VE TURİZM ŞEHRİ SEYİNİYAKO ŞEHRİ’NDE, FİNLİ DEVLET VE KÜLTÜR ADAMI MANEHAİM ANITI’NDAN CANLI YAYIN
https://www.facebook.com/share/v/172mcVpR8t/?mibextid=wwXIfr

Eski Fin Cumhurbaşkanı’nın gözünden “Türkistan’dan Çin’e 115 Yıllık Fotoğraf Kareleri” sergisi ile ilgili Anadolu Ajansı tarafından hazırlanıp yayınlanan haber:
https://www.aa.com.tr/…/eski-fin…/2392057
Finlandiya’da 1944-1946’da Cumhurbaşkanlığı yapan Carl Gustaf Emil Mannerheim’ın, genç bir yarbayken görevlendirildiği Orta Asya’da körüklü makineyle çektiği fotoğraflardan oluşan sergi CerModern’de açıldı.
CerModern Hub Salonu’ndaki sergide, Mannerheim’ın 20. yüzyılın başında Orta Asya’dan Çin’e uzanan, çoğunluğu at üzerinde geçen 2 yıllık yolculuğunda körüklü makineyle çektiği 48 fotoğraf yer alıyor.
Orta Asya’ya istihbarat görevlisi olarak giden ancak bu görevi örtbas etmek için bir kaşif gibi davranan Mannerheim, ünlü Fransız sinolog Paul Pelliot’nun keşif gezisinde yer aldı; ancak bir süre sonra ikilinin yolları ayrıldı. Mannerheim seferine kendi devam etti.
Mannerheim, 9×12’lik makinesiyle, 1906’dan 1908’e kadar yaptığı 14.000 kilometrelik yolculuğunda Uygurlar, Kalmuklar, Torgutlar, Yugurlar, Kırgızlar, Tangutlar ve Mandarinlerin günlük yaşamlarını ve kültürel ögelerini fotoğrafladı.
Ölçümler yapıp, haritalar çizen ve yaşadıklarını yazan Mannerheim, yolculuk öncesi Fin bilim camiasıyla yaptığı görüşmeler kapsamında arkeolojik, etnografik öğeler ve eski el yazmaları topladı, karşılaştırmalı antropoloji çalışmaları için farklı insan tiplerinin fotoğraflarını çekti.
Mannerheim’ın Finlandiya Ulusal Müzesi’nde yer alan 1100 parçalık bu çalışmasından oluşan seçki, küratör Peter Sandberg tarafından Ankara’ya taşındı.
Mandarinlerden dilencilere, yerel polislerden afyon içenlere, askerlerden annelere, bozkır göçebelerinden vaha kasabalarının tüccarlarına dönemin sosyal hayatını ölümsüz hale getiren fotoğraflar, 14 Kasım’a kadar görülebilecek.
“Türk topluluklarına ilişkin birçok kare var”
Küratör Sandberg, AA muhabirine yaptığı açıklamada, artistik açıdan en iyi olan ve farklı topluluklardaki çeşitliliği yansıtacak kareleri Ankara’daki sergiye getirdiğini söyledi. Sergide portre, manzara, günlük yaşam, röportaj fotoğraflarının yer aldığını belirten Sandberg, “Mannerheim çok yönlü bir insandı. Fotoğrafladığı ve ilgi alanına giren şeyler çok fazlaydı. Zamanının kaşifleriyle karşılaştırıldığında onu da, sergiyi de farklı kılan bu.” dedi.
Sandberg, Mannerheim’ın fotoğraflarının Türkiye’de izlenime sunulmasına ilişkin de “Sergi Asya’dan geçiyor. Oradaki Türk topluluklarına ilişkin birçok kare var. Burada ilgi olacağını düşündük.” değerlendirmesinde bulundu.
(Haber kaynağı: https://www.aa.com.tr/…/eski-fin…/2392057)
FİNLANDİYA’DA YAŞAYAN TATAR KAZAN TÜRKLERİ
https://www.turkalemiyiz.com/Home/Getmedeniyet…
Finlandiya Açık Hava Tarihi Köy ve Tarihi Evler Müzesi Seurasaari Adası’ndan “Devri Âlem” Belgesel TV Canlı Yayında
Başta TGRT Belgesel TV olmak üzere, her gün birçok TV kanalında uzun yıllardan beri yayınlanan Devri Âlem Belgesel programı olarak Finlandiya’da belgesel çekimlerimize tarihi bir adada devam ediyoruz. Canlı yayınla bu adadan karşınızdayız.
https://www.facebook.com/share/v/1SN8wWXEyM/?mibextid=wwXIfr

FİNLANDİYA AÇIK HAVA MÜZESİ
Tarihi ada ile ilgili Fin kültür kayıtlarından topladığımız bilgi notu:
“…Finlandiya’nın Helsinki kentinde bulunan bir ada ve bölgedir. Çoğunlukla Seurasaari Açık Hava Müzesi’nin bulunduğu yer olarak bilinir. Müze, Finlandiya’nın başka yerlerinden getirilen ve adanın yoğun ormanlık alanına yerleştirilen eski, çoğunlukla ahşap binalardan oluşur.
Yaz ortası şenlik ateşi, Seurasaari’deki kızıl sincaplar… Bu adadaki neredeyse evcilleştirilmiş kızıl sincaplar, uzun süreli beslenmeleri sayesinde insanlara alışmış durumdadır. Her yaz birçok Helsinkili, kırsal ve huzurlu açık hava atmosferinin tadını çıkarmak için Seurasaari’ye gelir.
Ziyaretçilere rağmen adada başta kuşlar olmak üzere çeşitli yaban hayatı, ayrıca kızıl sincaplar ve tavşanlar bulunur. Adanın popülaritesinin zirvesi, yaz ortasında, adanın kıyısının hemen açıklarındaki küçük bir adada büyük bir şenlik ateşinin (Fince: juhannuskokko, İsveççe: midsommareld) yakıldığı ve yeni evli bir çiftin ateşlediği zamandır. Hem turistler hem de Helsinkililer olmak üzere binlerce kişi, şenlik ateşinin yakılışını hem Seurasaari’nin içinden hem de yakınında demirlemiş teknelerden izler.
Seurasaari ayrıca Helsinki’deki yalnızca iki çıplaklar plajından birine ve ülke genelindeki yalnızca üç plajdan birine ev sahipliği yapmaktadır. Diğer çıplaklar plajlarının aksine, plaj erkekler ve kadınlar için ayrı ayrı düzenlenmiştir; unisex çıplaklar alanı yoktur ve ücrete tabidir.
Ekim 2024’te, Petteri Orpo hükümetinin Finlandiya Miras Ajansı’nı etkileyen bütçe kesintileri nedeniyle Seurasaari Açık Hava Müzesi’nin kapatılacağı duyuruldu…”
Orhun Göktürk Kitabelerini okuyan Fin bilim adamının, Helsinki’de Seurasaari Parkı’ndaki mezarının videosunu yayınlıyoruz:
Video Linki

Orhun Göktürk yazıtları ile ilgili araştırmalar amacıyla Sibirya’ya gönderilen ilk bilimsel heyetler, ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru oluşturulabilmiştir. Bu heyetler, 1887–1888 yıllarında Finlandiya’dan Sibirya’ya gönderilen Fin araştırma heyetleridir. Fin heyetlerinin bu bilimsel gezileri sonucunda Yenisey mezar yazıtlarının kopyaları ilk kez yayımlanmıştır.
Aynı yıl, Rus arkeolog Nikolay Mihayloviç Yadrintsev, Moğolistan’da Orhun Irmağı kıyılarında aynı yazıyla yazılmış çok daha büyük iki yazıt bulmuştur. Yadrintsev’in “Orhun Yazıtları” adı verilen bu iki büyük yazıtla ilgili eseri 1890 yılında yayımlanmıştır.
Moğolistan’daki bu yeni keşif üzerine, Axel Olai Heikel başkanlığında bir Fin araştırma heyeti Orhun Irmağı kıyılarına gitmiştir. Fin heyetinin yaptığı bu bilimsel gezi sonucunda Orhun Yazıtları’nın mükemmel kopyaları yayımlanmıştır.”
Moğolistan’dan Finlandiya’ya: Belgesel Tadında Devr-i Âlem
Makale Linki:https://www.gebzegazetesi.com/gundem/mogolistandan-finlandiyaya-belgesel-tadinda-gezi-notlari-h55968.html
2024 Türkiye-Finlandiya Yılı dolayısıyla, İlim, Kültür ve Tarih Araştırmaları Merkezi olarak Finlandiya’da yaptığımız araştırma yazısı:
İKTAV Makale Linki:https://www.iktavvakfi.com/blog/2023/09/28/finlandiyada-turk-islam-medeniyeti-arastirmasi/
ORHON GÖKTÜRK YAZITLARI İLE İLGİLİ GENEL BİLGİ
Orhun Yazıtları, 8. yüzyıla tarihlenen Göktürk yazıtlarıdır.
Orhun Yazıtları, Göktürk Yazıtları ya da Köktürk Yazıtları, Eski Türkçe (∶) ile yazılmıştır. Türklerin bilinen ilk alfabesi olan Orhun alfabesi ile II. Köktürk Kağanlığı döneminde Göktürkler tarafından oluşturulmuştur. Birçok kişi ilk Türkçe yapıt olarak bilse de, ilk Türkçe yapıt Çoyr Yazıtıdır. Orhun Yazıtları, Türkçenin tarihsel süreçteki gramer yapısı ve bu yapının değişimiyle ilgili bilgiler verdiği gibi, Türklerin devlet anlayışı ile yönetimi, kültürel ögeleri, komşuları ve soydaşlarıyla olan ilişkileri ve sosyal yaşantısı hakkında önemli bilgiler içerir.
Orhun Yazıtları Müzesinde bulunan Kül Tigin Yazıtı, Moğolistan’da ziyaretçilere sergilenmektedir. Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarını Yollıg Tigin yazmıştır. Yollıg Tigin aynı zamanda Bilge Kağan’ın oğludur. Yazıtlarda bu abidelerin sonsuzluğa kadar kalması temennisi ile “Bengü Taşlar” denmiştir. Yazıtlar, 1889 yılında Moğolistan’da Orhun Vadisi’nde bulunmuştur. Bu yazıtlar II. Göktürk Kağanlığı’na aittir. Yazılış tarihleri MS 8. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. Yazıtlardan Kül Tigin Yazıtı 732 yılında, Bilge Kağan Yazıtı 735 yılında yazılmıştır.
1893 yılında, Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen, Rus Türkolog Vasili Radlof’un da yardımıyla yazıtları çözmüş ve aynı yılın 15 Aralık günü Danimarka Kraliyet Bilimler Akademisi’nde bilim dünyasına açıklamıştır.
Göktürk alfabesi ile Türkçe yazılı olan Bilge Tonyukuk Yazıtları da Orhun Yazıtlarının bir parçasıdır.
Orhun harfleriyle yazılan yazıtlardan, 13. yüzyıl Moğol tarihçisi Alaaddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihan-güşa adlı yapıtında söz etmiştir. Çin kaynakları da yazıtların dikilişini bildirmekteydi. Yine de bu durum, 18. ve 19. yüzyıllara kadar bilim dünyasının bilinmeyeni olarak kalmalarına engel olamamıştır.
İlk olarak, Rus Çarı I. Petro’nun emriyle Sibirya’nın bitki örtüsünü incelemek için görevlendirilen bitki bilimci Daniel Gottlieb Messerschmidt ve kendisine rehber olarak verilen İsveçli tutsak subay Johan von Strahlenberg, 1721 yılında Güney Sibirya’da, Yenisey Nehri’nin yukarı mecrasında bu yazı ile yazılmış ve Kırgızlara ait oldukları düşünülen mezar taşlarını içeren Yenisey Yazıtları’ndan bir tanesini keşfetmiştir. Bir yıl sonra tutsaklığı son bulan Strahlenberg, İsveç’e dönünce bu inceleme ile ilgili izlenimlerini kitap hâline getirip 1730 yılında Stockholm’de yayınlamıştır. Böylece Orhun Yazıtları bilim dünyasının dikkatini çekmiştir.
Bu gelişmeye rağmen, Sibirya’ya araştırma amacıyla ilk bilimsel heyetler ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru gönderilmiştir. Bu ilk heyetler, 1887–1888 yıllarında Finlandiya’dan Sibirya’ya gönderilen Fin araştırma heyetleridir. Fin heyetlerinin bu bilimsel gezileri sonucu Yenisey mezar yazıtlarının kopyaları ilk kez yayımlanmıştır.
Aynı yıl, Rus arkeolog Nikolay Mihailoviç Yadrintsev, Moğolistan’da Orhun Irmağı kıyılarında aynı yazı ile yazılmış çok daha büyük iki yazıt bulmuştur. Yadrintsev’in Orhun Yazıtları adı verilen bu iki büyük yazıt ile ilgili eseri 1890 yılında yayımlanmıştır.
Moğolistan’daki bu yeni keşif üzerine Axel Olai Heikel başkanlığında bir Fin araştırma heyeti Orhun Irmağı kıyılarına gitmiştir. Fin heyetinin yaptığı bu bilimsel gezi sonunda Orhun Yazıtları’nın mükemmel kopyaları yayımlanmıştır.
Orhun Yazıtları aynı yıl Rusya’da da yayınlanmıştır. Bu ikinci yayın, Vasili Radlof’un başkanlığında yapılan Rus bilim heyetinin gezisi sonucu ortaya çıkmıştır.
Orhun Yazıtları’nın Finlandiya’da yayınlanan atlası, taşlardan birinin üzerinde bulunan Çince yazıtın okunabilen kısımlarının çevirisini de içermektedir. Bu kısa Çince metin, bilinmeyen bir yazı ve dille yazılmış olan asıl metnin çevirisi olamaz; fakat bu Çince metin, bu iki yazıttan birinin 732 yılında ölen bir Türk prensinin anısına dikilmiş olduğunu bildirmektedir. Böylece, bu yazıtların kimlere ait olduğu ve hangi dilde yazıldığı sorusu da açıklığa kavuşmuştur.
Bu husus, ünlü Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen’in 15 Aralık 1893’te Kopenhag Bilimler Akademisi’nin bir toplantısında Orhun ve Yenisey yazıtlarında kullanılan “runik” yazıyı çözümlediğini bilim dünyasına duyurmasıyla hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde aydınlanmıştır. Thomsen’in eski Türk “runik” yazısının çözümü ile ilgili raporu kısa süre sonra Danimarka Bilim ve Edebiyat Akademisi bülteninde yayımlanmıştır.
Thomsen’in bu başarılı yayını, kendisinden sonra Orhun Yazıtları üzerine çalışan bilginler tarafından da örnek alınmıştır. Radlof, 1897’de yazıtları incelediği eserinin ikinci basımını yayımlamıştır. Kül Tigin yazıtının Rusça bir yayını da 1899’da Platon Mihayloviç Melioranski tarafından yapılmıştır. Aynı yıl, Radlof yazıtların yeni basımının ikinci cildini yayımlamıştır. Radlof’un bu eseri, F. Klementz tarafından Bain-Tsokto mevkiinde bulunan Tonyukuk yazıtının “runik” harfli metni ile yazı çevrimi ve Almanca çevirisini içerir.
Bunları açıklamalar ve sözlük bölümleri izlemektedir. Bu eserin devamına ayrıca çok önemli iki inceleme yazısı da eklenmiştir; bunlar Friedrich Hirth’in ve Wilhelm Barthold’un deneyimlerinde oluşan incelemelerdir.
Türkiye’de Orhun Yazıtları ile ilgili ilk kitap, 1924 yılında Türkolog Necib Asım tarafından Osmanlı Türkçesi ile yazılmış ve Orhun Abideleri adıyla yayımlanmıştır. Necib Asım bu kitabını Radlof ile Thomsen’in eserlerinden yararlanarak hazırlamıştır. Harf devriminden önce Osmanlı alfabesi ile yayımlanmış olan bu yapıtın bugün ise ancak tarihî değeri vardır.
Orhun Yazıtları ile ilgili bir kitap Türkiye’de ikinci kez Hüseyin Namık Orkun tarafından yayımlanmıştır. Dört cilt olarak yayımlanan bu eserin birinci cildi Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarına ayrılmıştır. Orkun, Thomsen’in yayınını örnek almış, onun daha sonradan yaptığı düzeltmeler ve Kâşgarlı Mahmud’un sözlüğünden yararlanmıştır. Orkun, Thomsen’in bazı okuyuşlarını düzeltmek istemiş, fakat pek başarılı olamamış, Thomsen’in doğru okuduğu bazı kelimeleri de düzeltmek isterken yeni yanlışlar yapmıştır.
Orhun yazısının okunuşu yarışına dahil olan, Türkolojiye büyük katkılar sunan ünlü bilim insanı Vasili Radlof, Orhun Yazıtları üzerinde incelemelerde bulunmuştur. Annemarie von Gabain de Orhun Yazıtları üzerinde çalışmalar yapmış ve 1941’de yayımlanan eski Türkçe dilbilgisi antolojisi kısmında Kül Tigin yazıtının metnini yayımlamıştır. Gabain, metni hazırlarken Thomsen’in 1896’da yayımlanan ilk eserini esas almış, daha sonra yapılan düzeltmeleri de göz önünde bulundurmuştur.
Orhun Yazıtları Gabain’den sonra Rus Türkolog Sergey Yefimoviç Malov tarafından yayımlanmıştır. Malov, 1951’de yayımlanan eserinde Kül Tigin ve Tonyukuk yazıtlarının “runik” harfli orijinal metinleri ile Kiril harfli yazı çevrimlerini ve Rusça çevirilerini vermiştir. 1959’da yayımlanan ikinci eserinde de Küli Çor ve Ongin yazıtları ile Bilge Kağan yazıtının Kül Tigin yazıtı ile ortak olmayan kısımlarının “runik” harfli metnini, yazı çevrimini ve Rusça çevirisini sunmuştur. Malov, Orhun Yazıtları’nın yayınında Thomsen’in ve Radlof’un yayınlarından yararlanmış ve bazı düzeltmeler yapmıştır.
Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarının ilk yayınlarından sonra, yazıtların çeşitli yerlerinde farklı okunan veya anlaşılamayan kelime ve ibareler üzerine araştırmalar yapılmıştır. Orhun Yazıtları’nın dili üzerine bir gramer denemesi de Radlof tarafından hazırlanmıştır. Thomsen’in yayını da gramer notları ve kelime dizinleri içermektedir.
Orhun Yazıtları’nın bazı kısımlarıyla ilgili düzeltme denemeleri Wilhelm Bang tarafından yapılmıştır. 20. yüzyıl başında Karl Foy, Orhun Türkçesinde kelimenin kök hecesindeki ä, e ve ı ünlüleri ve bunların ayrımı ile ilgili önemli bir araştırma yayımlamıştır. 1913’te Thomsen, Yenisey Yazıtları’nda geçen ve ses değeri daha önce bilinmeyen bir “runik” harf üzerine makalesini yayımlamıştır.
1932’de Martti Räsänen, Türkçede ünlü uyumunun tarihsel gelişimi ile ilgili bir makale yayımlamıştır. Bu makalesinde Orhun Türkçesi’nde 3. kişi iyelik ekinin yalnızca -i/-si olduğunu göstermiştir. 1936’da Kaare Grønbech, Türk dilinin gramer yapısı üzerine doktora tezini yayımlamıştır. 1939’da Julius Nèmeth, Türk dilinde kapalı e (ė) sorunu üzerine araştırma yayımlamıştır. 1941’de Annamarie von Gabain, Eski Türkçenin ilk gramerini yayımlamıştır.
1941’de Hüseyin Namık Orkun, Orhun ve Yenisey yazıtlarının sözlüğünü yayımlamıştır. Aynı yıl Nèmeth, Orhun Yazıtları’nda geçen anlaşılması güç iki cümleyi açıklayan bir makale yayımlamıştır. 1947’de Martti Räsänen, Bilge Kağan yazıtının batı yüzündeki son parçayı yeniden incelemiş ve yorumlamıştır.
1949’da, Orhun Türkçesinin kısa fakat ilginç bir fonolojisini Ahmet Cevat Emre yayımlamıştır. 1950’de Gabain, Eski Türkçedeki bazı yer zarfları ile ilgili araştırma yayımlamıştır. 1952’de Gabain ve Alessio Bombaci, Eski Türkçede ünlü uyumu sorununu ele alan iki araştırma yayımlamıştır. 1955’te Gabain, Eski Türkçede tarihlendirme sistemi üzerine araştırma yayımlamıştır. 1956’da Ahmet Temir, Eski Türkçedeki bağlama edatları üzerine makalesini yayımlamıştır.
1957’de Osman Nedim Tuna, Orhun Yazıtları’nda uygulanan bazı yazım kuralları ile ilgili araştırma yayımlamıştır. Aynı araştırmacının 1960’ta iki makalesi daha yayımlanmıştır. 1959’da Gabain, Eski Türkçenin bir gramer özetini yayımlamıştır. 1960’ta Vladimir Mihailoviç Nasilov, Orhun ve Yenisey kitabelerinin gramerini yayımlamıştır.
1963’te Omeljan Pritsak, Orhun Türkçesi üzerine araştırma yayımlamıştır. 1968’de Pritsak’ın “Orhun Türkçesi Grameri” yayımlanmıştır. Eser beş yazıtın yazı çevrimli metinleri ve İngilizce çevirilerini, yazıtlarda geçen kelimelerin analitik sözlüğünü içermektedir. 1970’te Muharrem Ergin, Orhun Abideleri isimli eseri yayımlamıştır. Bu eser, Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk yazıtlarının metinleri ve Türkçe çevirilerini, küçük bir sözlüğü içermektedir.
1972’de Joseph Matuz, Çek ve Moğol arkeologların 1958’de Kül Tigin yazıtında yaptıkları araştırmalarda buldukları parçaları yayımlamıştır. Matuz’un yayımladığı parçalardan birinin üstünde “b(i)t(i)d(i)m(i)z” yani “yazdık” kelimesi okunmaktadır. İkinci parçada üst satırda “r2I:b1Ul1çA” harfleri okunmaktadır.
1974’te Even Hovdhausen, Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarının orta kısımlarındaki küçük fakat önemli farklarla yazım yanlışlarını incelemiştir. Aynı yıl, Louis Bazin, 12 Hayvanlı Türk Takvimi üzerine 800 sayfalık araştırmasını yayımlamıştır. Bazin, Orhun Yazıtları’nın yazılış ve dikiliş tarihleri ile Kül Tigin ve Bilge Kağan’ın ölüm ve cenaze törenlerinin tarihlerini saptamıştır.
1980’de Andrey Nikolayeviç Kononov, Orhun Yazıtları ve “runik” harfli tüm eski Türk yazıtlarının gramerini yayımlamıştır. Kononov, eserinde SSCB dışında yapılan araştırmaları da dikkate almıştır.
1983’te Osman Fikri Sertkaya, Kül Tigin ve Küli Çor yazıtlarında sık sık geçen “oplayu teg-” deyimi üzerine küçük fakat ilginç bir makale yayımlamıştır.
(Kaynak ve Ayrıntılı Bilgi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Orhun_Yaz%C4%B1tlar%C4%B1