Tuna kıyısındaki Galati ve İbrail’den yola çıkıp 300 km. ye yakın yol giderek, 6 Haziran Perşembe günü geldiğimiz Bükreş’te ilk durağımız şehir merkezi oldu. Türkiye’de askeri ateşe olarak bulunmuş emekli bir albayın rehberliğinde gezdiğimiz Bükreş’e ilk kez 24 yıl önce gelmiştim. O günden bugüne çok şey değişmiş, gelişmiş ve Avrupa Birliği’ne 2007 yılında girdikten sonra büyümüş. Ünlü Bükreş Sarayı önünde, rehber Romanya’nın devrik lideri Nihail Çavuşesku’nun nasıl devrildiğini, nelerin yaşandığını, aynı komünist ekibin daha sonra işi yürüttüğünü, ezilen bir halk olduğunu çok açık anlattı, şehri tümü ile gezdik.
40 kişilik Türk grubu gezi programında olmasına rağmen Bükreş’teki Türk şehitliğine gitmemesi beni çok üzdü. Güçlükle bir rehber bulup bir taksi ile anlaşarak 10 Avro’ya Bükreş Türk Şehitliği’ni ziyaret edip, Fatiha okudum. Bükreş’te Osmanlı döneminden kalan tarihi eserlerin ve kervansarayın belgesel görüntülerini çektim.
Osmanlı Şehri Bükreş’te Osmanlı Medeniyeti
BÜKREŞ (Rumence: Bucureşti; Fr, Bucarest; ing, Bucharest; Alm. Bukarest)
XVIII. yüzyıl başından itibaren Bükreş, 12 kadar savaş ve istilâ ve bu ara-da salgın hastalık ve açlık tehlikelerine uğradı, 6 büyük yangın, 6 deprem yüzünden birçok yerleri harap oldu.
1804 yılında patlak veren Sırp isyanları Osmanlı Devleti'nce bastırıldı. Ruslar, isyan başladığı zaman Sırbistan'ın Eflâk Buğdan gibi ayrıcalıklı bir beylik olmasını istemişlerdi. Eflâk ve Buğdan beylerinin Rusya ile işbirliği yaptığını anlayan Osmanlı Devleti bunları aziederek yerlerine başkalarını atadı ve Boğazları Rus donanmasına kapattı. Bu olay, Rusya'nın Osmanlı Devleti’ne savaş açmasına sebep oldu ve Rus ordusu ansızın Dinyester Nehri'ni geçerek Osmanlı topraklarına girdi (1806). Bu arada İngiltere de, azledilen Eflâk - Boğdan beylerinin yerlerine iadelerini ve Boğazların Rus donanmasına açılmasını Osmanlı Devleti’nden istemiştir. Öneri kabul edilmezse İngiltere donanmasının Çanakkale’ye geleceği de bildirildi. Osmanlı Devleti, İngiltere ve Rusya’nın tehditlerine boyun eğmeyerek Rusya’ya savaş açtı. Tuna boylarına ordu gönderdi. Yapılan şiddetli çarpışmalar sonunda, Hotin, Bender, Kilis, Akkerman kalelerini alan Ruslar, Bükreş’i de almak ve isyan halinde bulunan Sırplarla birleşmek istiyorlardı. Fakat Osmanlı ordusu Bükreş civarında Rus ordusunu yendi, İsmail Kalesi önünde de bir zafer kazandı. Ertesi yıl da bu savaşlar sürdü ve sonuçta 28 Mayıs 1812’de Bükreş Antlaşması imzalandı. İkinci Bükreş Antlaşması ile Bulgaristan’la Sırbistan arasında Kasım 1885’te çıkan Bulgar-Sırp Savaşı’ndan "10 Günlük Savaş” sonra yapıldı. Bu antlaşma gereğince, Sırbistan Krallığı ile Bulgaristan Prensliği arasında barış tekrar sağlandı. Bükreş, 1861’de prensliklerin birleşmesiyle Romanya’nın başkenti oldu ve kesin olarak Osmanlı Devleti’nin yönetimi altından çıktı.
Osmanlı imparatorluğu döneminde İlfov kazasına bağlı Eflak Beyliğinin merkezi olan Bükreş'te 6 kargir hanı bulunmaktaydı. Çarşıda ise 300'den fazla dükkan vardı. Ayrıca 2 çifte hamam, bir de özel hamam bulunmaktaydı. Hastalar için 40 hasta alacak genişlikte bir hastane (Tabhane-i imaret) mevcuttu. 30'dan fazla, her birinin vakfı mevcut olan manastır mevcuttu. Bükreş'in içinde akan Dumboviçe Nehri'nde 21 un değirmeni, 2 çuka değirmeni mevcuttu.
Osmanlılar tarafından Bükreş'te yaptırılan camiler daha Osmanlı egemenliği zamanında Eflak prensleri tarafından kilise haline getirildi. Eskiden yaptırılan camilerden bugün ancak bir mescit kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun 488 yıl süren, egemenliğinin en önemli anısı, Osmanlı mezarlarının bulunduğu “Türk Şehitliği"dir. Şehitliğe çift kanatlı bir demir kapıdan girilmektedir. Kapının karşısındaki küçük kubbenin üzerinde sarı pirinçten yapılmış bir Ay Yıldız yer almaktadır. Kemerli kapının üzerinde kırmızı zemin üzerine beyaz harflerle "Yurt içinde ölen Türk Şehitleri" yazılmıştır. Kubbe Seçildikten sonra yine kemerli bir kapıdan şehit mezarlarının bulunduğu Şehitlik kısmına geçilmektedir. Türk şehitliği birkaç yıl önce Türk Hükümeti tarafından restore edilmiştir. Demir parmaklıklı kapıdan bahçeye, oradan üstü Ay-Yıldızlı, kubbeli bir medhale girilir, sağda solda üçerden 6 oda bulunmaktadır. İçerideki orta yolun sağ başından itibaren, Latin harfleriyle adları yazılı olan 400 şehidin kabri bulunmaktadır. Aralarında iki de Hıristiyan vardır.
XIX. yüzyıl sonunda Bükreş’te 50 odalı Şerban Bağ Hanı, 30 odalı Zanfer Hanı, 20 odalı Filipsik Hanı, 15 odalı Tur-i Sina Hanı ve 15 odalı Vakaroş Hanı ile 20 odalı Kolça Hanı bulunmaktaydı. Şehre 1870 yılında bir darphane açılarak sikke bastırıldığı Hazine-i Evrak’ta bulunan bir belgeden anlaşılmaktadır.
Evliya Çelebi, “Seyahatname"sinde Dimboviçse Nehri’nin iki yakasında kurulu olan bu şehrin kalesinin olmadığını, 14 manastırı bulunduğunu Beysarayı’na şato makamına Feri adı verildiğini, 12 bin ahşap evi bulunduğunu ve kârgir evlerinin az olduğunu yazmaktadır. Ayrıca burada misafirhane-i müslimin olduğunu, Dimboviçse (Dimbovitsa)’nin karşı tarafından köprü başında 50 odalı bir kervansaray ile içinde bir cami ve mezarlar bulunduğunu bildirmektedir.
Bükreş, bugün Rumen Halk Cumhuriyeti’nin
Kaynak: Osmanlı şehirleri milliyet yayını 1979