Yaşadığımız coğrafyada tanık olduklarımız, Nazım Hikmet’in “Türkiye’de adalet aramak, kerhanede bakire aramaya benzer” sözü, haklılığını her gün daha çok gözümüze sokuyor.
Ulusal gündem hakkında ezberlediğimiz cümleleri kullanmaktan keyif alıyoruz. Öyle ezberden konuşuyoruz ki, önce söylediğimizi sonra yalanlamamız bile hiçbir şey ifade etmiyor.
Son günlerin önemli tartışma konusu: Anayasa’nın 66’ncı Maddesi.
Ne diyor bu madde: Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.
Türklük bir üst kimlik yani vatandaşlıktır. Birleştiricidir. Ortak değerleri ifade eder. Etnik kimlik değildir.
Etnik kimlik tartışılıyor. Etnisiteye girersen, bu ülkede işin içinden çıkamazsın.
Türk ırkçılığı kadar, Kürt ırkçılığı da tehlikelidir. Irkçılığın her türlüsü ayrıştırıcı etki yapar. Irk kavramları ile kültürel kimliği birbirinden ayırt etmek gerekir.
Sorunun temeli Kürt Sorunu değil, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin ekonomik sorunudur, eğitim sorunudur, işsizlik sorunudur, sağlık sorunudur, ...
Bakanların, üst düzey bürokratların, siyasilerin çoğunluğu Kürt olan bir ülkede; hangi Kürt vatandaşı yalnızca Kürt olduğu için kötü yaşam koşullarına sahip?
Ahmet Türk, Selahattin Demirtaş gibi BDP’li toprak ağaları mı Kürt halkını temsil edecek?
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi en çok yatırım teşviki alan bölgelerimiz. Peki, bu paralar kimlerin ceplerini dolduruyor?
Eli kanlı, hüküm giymiş Abdullah Öcalan’ı ve terör örgütünü meşru kılarak pazarlık yapmak hangi hukuk sistemine ait?
Hala iddianamesi okunmayan öğretmenler içerideyken, Silivri’de yıllarca suçunu bilmeden yatanların hesabını kim verecek?
Sözün özünü Mihail Bakunin'e bırakıyorum:
“Hukuk iktidarların fahişesidir."
Üniversiteli gençlik bu mu?
Abbas Güçlü ile Genç Bakış programını izliyorum. Bir milliyetçi muhalif akademisyen ile bir dinci muhafazakar yazar soruları yanıtlıyor. Her ikisi de birbirinin söylediğini eleştiriyor.
İlginç olan ise her ikisinin söyledikleri de aynı öğrenciler tarafından aynı programda alkış alıyor.
Aklım almıyor.