“Eğer rahat koşullarda yaşıyorsanız içinde bulunduğunuz anın tadını çıkarabilirsiniz. Ancak olumsuz koşullarda bunu yapabilmek mümkün olmayabilir.” Genel kanı bu değil mi? Ancak öyle değil... 

Araştırmacılara göre,  fiziksel ihtiyaçlarınızın giderilmesi durumunda da hayatın tadını çıkaramayabiliyorsunuz.   Nice yoksul var, varoluşlarını yaşamaları zor, fakat mutlular.

 Bir yabancı şarkı der ki, “Kederleriniz bırakın, kavgayı bırakın, çılgınlıklarınızın peşinde koşun ve uçun…”

Araştırmacılar, mutluluk ve huzur için biraz hayal öneriyor ve diyorlar ki, “İçinde bulunulan ortamın özellikleri, yaşama sevinci duyup duymama konusunda belirleyici değil.  Önemli olan fiziksel koşulları algılama biçimi.” 

Schopenhauer’a göre,  bir pencereden bakıyor, güneşin batışını seyrediyor ve bundan haz duyuyorsanız bu pencerenin hapishane ya da sarayda olmasının önemi yok. Ancak bu pencerenin hapishanede olduğunu düşünürseniz; yaşantınızın kalitesi düşüyor.  Ancak pencereye dünya ve evreni eklediğinizde kalite yükselebiliyor. 

İnsan en olumsuz koşullarda bile kendisini mutlu edebilecek şeyler ve yaşam sevinci bulabiliyormuş. Bu özellik, insanın direncinin ve yaşama bağlılığının göstergesi oluyor.

Sahip olduğu potansiyeli kullanamayan kişi bunu beceremeyince varoluşsal suçluluk duyuyor ve mutsuz oluyor.  “Bunun için kişi özgür seçimler yaparak sorumluluk üstlenmeli ve ‘anı yaşama’ becerisi geliştirmeli” diyor uzmanlar. 

Böylece hayatınızı ziyan etmiyorsunuz ve sonradan suçluluk ve pişmanlık duyup, ah vah etmiyorsunuz.

Sözün özü, potansiyelini kullan…

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981