Kurumlaşmanın en köklü, işgücünün görev ve sorumluluk tanımlarının en net yazılı olduğu kurum sizce neresidir?

Anket yapmıyorum. Herkesin yanıtını bildiği bir soruyu soruyorum.

Yıllarca ürünlerde aradığımız “Kalite” nin, kurumsal bir “Sistem” sorunu olduğunu öğrendik, son yirmi yılda. Adına “Kalite Sistemi” denilen ve dilimize ISO 9000'li kavramlarla giren, tüm sistemin belirlenmiş bir kaliteye ulaşması; 2. Dünya Paylaşım Savaşı sonrası tanıştığımız “Japon icadı” lardan biridir.

Japonlar “Kalite Sistemi” ni istiareye yatıp üretmediler. ABD Silahlı Kuvvetleri’nde uygulanan yönetim-kayıt-geri bildirim-paylaşma-denetim-düzeltme vs. sürecinin sorunsuzlaştırılmasından oluşan askeri sistemi alıp, şirketlere uyarladılar.

Japonlar için kolay olmuştur, çünkü belli büyük ailelerden, yani aşiretlerden oluşan bir toplum yapısına sahipler. Tarih boyunca göç etmemişler, yabancı halklarla bizim gibi evlilikler yapmamışlar, kültürler arası karışma-kaynaşma-çatışma sorunları içinde debelenip durmamışlar. Büyük aile yapısının geleneği olan; siz deyin “Saygı-Bağlılık”, ben diyeyim “Emir-Komuta” geleneği ile “Kalite Sistemi” ni ürettip kolayca da uyumlaşmışlar.

Şaşırtıcı gelebilir. Türkiye’de “Kalite Sistemi” ni ilk uygulayan yapı, Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Adı ne olursa olsun, sistemi de NATO, özünde ABD modelidir.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nde 301 general ve amiral görev yapıyor. Yanlış saymadıysam, bu komutanlardan 31'i sanık durumunda.

Balyoz, Oraj, Suga... Adları her ne ise, iddialara göre tutuklanan askerler darbe planları hazırlıkları yapmışlar.

Prosedürlere göre, bu general ve amiraller terfi edemeyecekler. Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları dahil, gelecek yıllarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tüm koltuk terfi ve hiyerarşisi allak bullak oldu.

Hayli zamandır yargının netleştiremediği davalar ile ilgili şudur veya budur demem olanaksız. İşim de değil, uzmanlığım da...

Hasbelkader “Kalite Sistemi” çalışmalarına yurdumda ilk bulaşanlardan biri olarak anla(ma)dığım bir durum var ki; Türk Silahlı Kuvvetleri bu durumda asla Kalite Belgesi’ni duvarında tutamaz.

Genelkurmay Başkanı koltuğunda.
Sanık değil.

Kara Kuvvetleri Komutanı koltuğunda.
Sanık değil!

Deniz Kuvvetleri Komutanı koltuğunda oturuyor.
Sanık değil!

Hava Kuvvetleri Komutanı koltuğunda.
Sanık değil!

Jandarma Genel Komutanı koltuğunda.
Sanık değil!

Benim kafamı kurcalayan çelişki işte bu!

Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti için çok önemli. Cumhuriyet kurulduğu günden bugüne savunma görevini yapıyor. Dünyanın sayılı ordularından biri ve Türk Ulusu’nun en güvendiği kurumların başında...

Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti için hayli de sorun üretti tabii... Geçmişinde darbe geleneği var, ancak hepsinde de Genelkurmay Başkanı bizzat işin başında. Komuta Konseyi de yanıbaşında...
(Birileri 1960'ın farkını anımsayabilir. Görevden alınan bir iki komutanın yeri de, hemen altındakilerce doldurulmuştu.)

Bizim gazetede bile, yayın yönetiminden habersiz muhabirler gazete içi darbe hazırlığı yapamayacak iken; Türk Silahlı Kuvvetleri’nde böyle saçmalığa inanmamı bekleyemezsiniz.

Türk Silahlı Kuvetleri darbe yapacaksa, plan hazırlamışsa; Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarına rağmen yapamaz. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde böyle bir şeyin hayalini kurabilecek bir tek general de bulunamaz.

Hoş, zaten bütün dünya biliyor ki; yerkürede, son 50 yılda, darbeler ABD ve NATO merkezlidir. Yine bütün dünya biliyor ki; Türkiye, bu merkezlerce 12 Eylül 1980'nin sonuçları ortaya çıktığından beri, “Darbe Yapılacak Ülkeler Listesi” nden çıkarılmıştır.

Bunu, ABD ve NATO’yu en iyi bilen generaller bilmeyecek de ben mi bileceğim?

Yürütmeyi elinde tutan AKP Hükümeti ve onun Başbakanı Erdoğan, yasamayı da yargıyı da eline geçirmiştir. Bu benim yargım!
(Şeffaflık silahını elinde tutan medyanın bu kadar önemli bir alan haline gelmesi de bundan dolayıdır. Yasama-Yürütme-Yargı kuvvetleri birbirinden bağımsız olmayınca, demokrasi olmuyor. Bu nedenle gazeteci olarak kendimizi sorumlu hissediyor, savcının tepemizdeki kılıcına rağmen, şeffaflık silahı ile göğsümüzü siper ediyoruz. Yoksa, sağlıklı demokraside ayağımıza don diken konfeksiyoncudan ne ayrıcalığımız olsun ki...)

Başbakan Erdoğan acilen ya Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarını “Darbecilik” ile suçlamalı ve gözaltına alınmasını istemelidir, ya da Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bu denli zarar veren iddialardan vazgeçmelidir.

En iyimser gözle baksak bile “Bağımsız” olması gereken karar verici, yargıçlardır. İddia makamı olan özel yetkili savcıları “Bağımsız Yargı” diye görmek, ahmaklık olur.

Türkiye onarılmaz yaralar alıyor.


banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981