Koca bir eğitim yılı rüzgar gibi gelip geçti. Daha dün diyeceğimiz yakın bir geçmişte yeni eğitim yılına başlamış, yarı yıl tatiline bitirmiş, nihayet dün öğrencilerin karne sevinciydi. O karne sevincine biz de ortak olduk. Ders yılının sona ermesi dolayısıyla Ankara Cebeci İlköğretim Okulu’nda düzenlenen törende Başbakan sayın Binali Yıldırım’ın konuşmasını dinlerken adeta eğitim sistemimizin nereden nereye geldiğini gösteren bir belgesel izliyor gibiydim. Sayın Yıldırım’ın büyük sıkıntı ve çile çekerek eğitimine devam ettiği yıllar sanki bizim kuşağın nasıl eğitim gördüğünüm de bir anlamda gösteriyordu.
Yıldırım anılarını anlatarak,
Ben ilkokulda okurken elektrik yoktu. İdare lambasıyla yer sofrasının üzerinde az ışık, beri tarafı karanlık ortamda okuyup ödev yapmaya gayret ederdik.Kitap yok ders malzemesi yok. Babam ilkokul üçüncü sınıf öğrencisiyken Erzincan'a gitti, oradan aldığı lise kitabından bana matematikten havuz problemi sordu. Yapamayınca kızdı, kapının önüne koydu beni. Bu kadar emek veriyorum, yazıklar olsun diye. Tabii anam zavallı, ana yüreği dışarıda kar yağıyor, geldi aldı beni içeri. İTÜ'de öğrenciyim. Hanım hastalandı, sınıf boş kalmasın dedi, sen ders ver dedi. Peki dedim. Benim için de farklı bir tecrübe olacaktı. İçeri girdim, bir uğultu bir gürültü göz gözü görmüyor. Benim geldiğimi fark etmiyorlar. Bekledim, bekledim değişen bir şey yok. Baktım olacak gibi değil, şöyle tahtaya yumruğumla vurdum, herkes toparlandı baktılar. Sonra tekrar bağırmaya, çağırmaya başladılar. Sinirlendim bir tane yavrumuzun yakasından tuttum, havaya kaldırdım. Havaya kaldırınca herkes mum gibi durdu ve yerine oturdu. O dersi güç bela tamamladık. Hanım sordu, gayet güzel mum gibi oldu dedim. Sonra okula gidince Semiha Hanım, müdür bey demiş ki, "Hocam dersler boş geçsin de beyini gönderme" demiş. "Boş geçsin, ziyanı yok" demiş.
Başbakan sayın Yıldırım, keşke eğitimle ilgili hatıralarını bir kitap haline getirip tüm öğrencilere dağıtsa. Öğrencilerimize bir heyecan ve vizyon kaynağı olur. Hangi sıkıntılar çekilerek, hangi mücadeleler verilerek eğitimde ki başarının Başbakanlığa giden yolu en güzel şekilde sayın Başbakan yazabilir. Buradan sayın başbakan Yıldırım’a bir çağrıda bulunmak istiyorum. Lütfen eğitimle ilgili hatıralarınızı kaleme alıp kitaplaştırın ve gelecek kuşaklara armağan edin. Eğitim yılı sona ererken bütün öğrencilerimizi tebrik ediyor, hafta sonu yapılacak Üniversite giriş sınavında da başarılar diliyor. Daha önce bu köşede yer alan yazılarımla baş başa bırakıyorum.
İLKOKUL HATIRALARIM
1968-69 eğitim öğretim yılında 8 yaşında bugün Giresun’un Espiye İlçesi Soğukpınar Beldesi’nin Dikmen Mahallesi’ndeki okulda ilkokula başlamıştım. Ancak ailenin maddi durumundan dolayı, ablam eğitim tamamlamış ve ben onun önlüğü, yakalığını giyerek okula gitmiştim. Zayıf ve uzun bir çocuk, sınıfın ortasında diğer çocuklara nazaran hemen göze çarpıyordu.Öğretmen neden okula bir yıl geç geldiğimi sorunca, arkadaşlarım ‘hocam bu okuma yazmasını biliyor’ demişlerdi. O an öğretmenler kurulu toplanıp, beni sınava tabi tutarak okuyup yazdığım anlaşılınca, öğleden sonra ikinci sınıftan devam etmeme karar verilmişti. Ailemin maddi imkansızlığımdan dolayı bir yıl okula geç gitmem beni üzmüş, her akşam ablamın yolunu okul yolundaki ceviz ağacının altında bekleyerek okul kütüphanesinden kitap getirmesini beklemiştim. O birer okuma kitabı getirmiş, o evde ders çalışırken de ben okuma yazma öğrenmiştim. Okula gitmeden önce kendi kendime birinci sınıfı okumuş ve okur-yazar olmuştum.
Okul maratonumuz böyle başlamıştı. İkinci, üçüncü ve dördüncü sınıfları o gün Dikmen Köyü’nde, beşinci sınıfı ise köyümüzün karşısındaki nispeten mahallemize biraz daha yakın olan Gosköyünde bitirmiştim. Her gün okula giderken, naylon gübre torbasından dikilen çantaya okul kitaplarımızı yerleştirip, içerisine de bir parça mısır ekmeği de koyarak, okulda yakacağımız odunu da evimizden okula götürmek suretiyle, yağmurda, karda, çamurda her gün 45 dakika yaya yürüyerek dört yıl boyunca okula gidip gelmiş, öğle yemeklerimiz bir parça mısır ekmeği olmuştu.
Bu şartlarda ilkokulu bitirmiş, ilkokulu tamamlayarak yatılı eğitim için Espiye’ye gelmiştik. İlkokul yıllarımız başlı başına hatıralarla dolu. O yıllar ülkenin sıkıntılı ve karışık yıllarıydı. 68 kuşağının eylemleri, siyasi istikrarsızlık ve 71 muhtırası, anarşist hadiseleri sanki dün gibi hatırlıyorum. Türkiye’nin her yerinde eğitim ve öğretim sürekli gelişti. Taşımalı eğitim, okullarda öğle yemekleri, kitapların parasız olması, köy okulları ile şehir okulları arasındaki farkın kalkması, Türkiye’nin nereden nereye geldiğini gösteriyor.
Bizim çocukluk yıllarımızda ortaokulu okumak büyük bir hayaldi. Şehirde evi olanlar yada kalacak bir yurt bulanlar ancak ortaokul okuyabiliyordu. Köyde hayatını zor geçindiren ailelerin şehirde çocuk okutmaları gerçekten imkansızdı. Bu yüzden birçok genç ilkokuldan sonra eğitimine devam edemiyordu. Üniversitede okumak ise tamamen hayaldi.
Anadolu insanı, evladını ortaokulda ve lisede okutma imkanı bulamazken, o dönemin beyaz Türkleri halka rağmen halkçılık yapanlar, fakirlik edebiyatı yaparak ülkeye düzen vermek isteyenlerin çocukları Amerika’da, İngiltere’de ve Almanya’da okuyorlardı. Türkiye’deki normal üniversitelerin ötesinde çocuklarını seçkin kolejlerde okutanlar, halkın vergisi ile en iyi üniversitede okuyup devleti yöneten yöneticiler yıllarca Anadolu insanı köylünün çocuğunun lisede ve üniversitede okumalarına imkân tanımamışlardı. Bu Türkiye’nin ve insanımızın büyük bir kaybıydı. Yazının tamamını http://www.belgeselyayincilik.com/ilkokul-hatiralarim-ve-egitim-sistemi adresinden okuyabilirsiniz.