Değerli okuyucular, bu köşede arada bir altın üzerine yazıyorum ve hep diyorum ki, “Aman mümkünse elinizdeki altını satmayın.” En son Temmuz ortasında yazmışım ve o zamanlar altının onsu 1.500 dolar iken, “Bu yaz elinizdeki altını satmamak için işte 6 neden” diye sıralamışım. Bugün (7 Eylül) altının onsu 1.800 dolarda. Ve daha da yükselecek. Gözü yükseklerde; yakın bir gelecekte 2.000 doları görürüz. Sonrası karışık; 3.000 dolar diyen de var, 6.500 doları kesin görürüz diyen de…

Yatırımcıların değer kaybeden para birimleri ve hisse senetlerinden kaçıp altına yönelmesiyle, altın fiyatları 23 Ağustos'ta 1.913 dolarla zirve seviyesinden kapanmıştı. Altın 6 Eylül Salı günü 1.923 dolara kadar yükselerek yeni rekor kırdı. Ancak daha sonra çok sert bir düşüş oldu ve 7 Eylül Çarşamba günü 1803 dolara indi.

Bu dalgalanmalar önemli değil. Al-satçılıktan ziyade uzun vadeli yatırımlar için konuşuyoruz. Bizim piyasada çeyrek altının fiyatının 180 lirayı aşması, daha sonra 165 liralara kadar düşmesi hep dış piyasalardaki bu dalgalanmaların sonucudur. Altında –kuşkusuz her türlü yatırımda- uzun vadeli düşünen her zaman kazanır. Örneğin yılbaşından bu yana altındaki getiri yüzde 50'nin üzerinde…
Altının bu hızlı yükselişinin ardındaki temel neden; hisse senedi piyasalarında özellikle Ağustos başından bu yana yaşanan fırtınaya karşı bir sigorta oluşturmak. Bütün büyük fonlar ve yatırımcılar yaşanan sıra dışı oynaklıklar karşısında istikrar ve güven arayışı içinde altınla sigortalanıyorlar.

1990'ların başından 2005 yılına kadar 250-420 dolar seviyesinde dalgalanan altın, ilk kez 2008 yılının 14 Mart'ında 1.000 doların üzerine çıktı. Bu tarihten sonra keskin bir yükseliş izleyen altın, zayıf dolar ve Avrupa'daki borç krizi endişeleriyle 20 Nisan'da 1.500 doları geçtikten sonra, 10 Ağustos'ta ilk kez 1.800 doları gördü.

Altın “fanları” bu değerli madenin krizlerden kaçışın tek yolu olduğunu; şirketler, bankalar, ülkeler ve hatta para birimleri erirken, altının ayakta kalacağını söylüyorlar. Bu görüşü savunanlar, altının refahın ve güvenliğin sembolü olmaya devam ettiği sürece, ons başına 2.000 doların “an meselesi” olduğunu savunuyorlar.

ABD ekonomisinin resesyona(küçülme eğilimi) gireceği beklentisi, Euro bölgesindeki borç krizi ve buna bağlı olarak hisse senedi piyasalarındaki çöküş, altının yükselişindeki ana unsurlar. Ancak, borç limiti krizinde ABD'ye olan güvenin bir gecede erimesi, ekonomik yavaşlamanın Euro bölgesine ve özellikle Almanya'ya sıçraması, Çin'in aşırı ısınması ve birçok gelişmekte olan ülkede enflasyonun canlanması altının hız kesmemesindeki diğer nedenler olarak sıralanıyor.

Aman sakın ha, “Altında balon oldu. Fiyatlar çok yükseldi, satalım” demeyin. Çünkü dünyaca ünlü yatırım uzmanı Marc Faber, merkez bankalarının para basmayı sürdürmesiyle rekor üstüne rekor kıran altında balon oluşmadığını savunuyor. Faber, yatırımcıların finans piyasalarındaki sistematik sorunlara karşı altına yöneldiklerini belirterek, yatırımcılara her ay bir miktar altın alma tavsiyesinde bulundu. Fiziki altın işlemcisi Goldmoney'in kurucusu James Turk, uzun bir süredir altının onsunun 2013-2015 yılları arasında 8.000 dolara çıkacağını savunuyor ve bu tahminini değiştirmek için bir neden olmadığını ifade ediyor.

İşin özeti; ABD ve Avrupa'nın durumu düzelmediği, bütçe ve borç sorunları devam ettiği ve enflasyonist baskılar sürdüğü sürece, altında bir zamanlar çılgınlık olarak görülen ve telaffuz etmekten çekinilen rakamları görmek hiç şaşırtıcı olmayacak.

* * *

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981