Haydarpaşa Garı ; Tam tamına yüz beş yıllık yaşayan efsane . Başınızı kaldırdığınız an evvela akreple yelkovan gülümser göz bebeklerinize . Keskin düdük sesleri kulaklarınızdan önce yüreğinize dokunur geçer . Ona sadece bir bina demek büyük haksızlık olsa gerek.
Osmanlı padişahlarından 2 . Abdülhamit tarafından yaptırılan gar , 3 . Selim ‘ in paşalarından Haydar Paşa ‘ nın adını almış .
30 Mayıs 1906 yılında , dönemin Alman mimarları Otto Sitter ve Helmuth Cuno tarafından inşasına başlanan gar 19 Ağustos 1908 ‘ de hizmete açılmış , yapılış aşamasında İtalyan taş ustaları da bulunmuş . Dikkatlice bakıldığında Barok esintileriyle Neoklasik Alman mimarisi gözünüze çarpar . Yıllar içinde ne badireler atlatmış bilseniz , yangınlardan tutun da yakınlarından geçen gemilerin çarpışmasıyla ne büyük hasarlar görmüş . En son 2010 yılında , çatısında çıkan yangın sebebiyle kullanılamaz hale geldiğinde , ciddi bakım onarım çalışmaları geçirmiş ve bir süreliğine hizmetlerine ara vermek zorunda kalmış . Haydarpaşa sadece trenlere değil umutlara , sevdalara , ayrılık ve kavuşmalara kısacası insana ve hayata dair ne varsa içinde barındıran , yaşanmışlıkların şahidi . Senelerce Anadolu ‘ dan gelip giden yük ve yolcuların uğrak yeri , umut yeri , aş ekmek telaş yeri , İstanbul ‘ a ilk kez merhaba diyenlerin vazgeçilmezi .
Yıl 1906 , iki Alman mimarın hazırladığı projede bazı değişiklikler yapılarak garın inşasına başlanır . Bitirildiğinde İstanbul-Bağdat Demiryolu hattının başlangıç istasyonu olarak hizmete girer. Hem proje hem de yapım aşamasında Almanların çalışmasıyla Osmanlı İmparatorluğu ‘ nun bu milletle iyice yakınlaşması sağlanmış ve Birinci Dünya Savaşı‘nda cephanelik olarak kullanılmıştır.
İstanbul deyince hele hele Kadıköy ‘ den bahsedince merhum Haydar Paşa ‘ yı ve onun adıyla tarihi selamlayan Haydarpaşa Garı ‘ nı anmadan olmaz . Bu güzide istasyon bugün , mahzun çocuklar gibi sabırla eski ihtişamına kavuşmayı bekliyor . Başının üzerinden esip geçen tatlı rüzgârı derin maviliklere yolcu eden kıymetli bina , zamanı sessiz bir çığlık gibi vuruyor dünyamıza . Buradayım ben dercesine duvarların ardından yankılanan düdük sesleri , vakitlerin gölgesinden sıyrılıp geçen mazinin izleri . Kimimizin çocukluğu kimimizin gençliği kimimizin de kırlaşmış saçlarıyla ihtiyar hali , işte hepimizin İstanbul hikayesi !..