“Aha!” dedim. Okurlar bağışlasın.
Kitaplığımdan yürütülmemiş bir kaç kitaptan biri Safahat. Prof. Dr. Kurnaz, Yard. Doç. Dr. Tatcı, Yard. Doç. Dr. Akarsu, Yard. Doç. Dr. Hayber ve E. Sezai Toplu; yayına hazırlamış. Milli Eğitim Bakanlığı 2001 basımı ‘Türk Edebiyatı Dizisi’. İlk basımı 2000, bendeki ikinci basımı. Fiyatı 5 milyon lira. Hatta 4 milyon 629 bin 630 lira da, 370 bin 370 lirası KDV. Kitabın arkasında yazıyor. (O zaman öyleydi.)
Akif, Kosova kökenli bir müderris oğludur. 1873'de İstanbul Fatih’de doğar. Baytar Mektebi’ni birincilikle bitirir. Mesleği ile ilgili devlette müfettişlikler yapar. Halkalı Ziraat Mektebi’nde hocalık eder. Laf aramızda, İttihad Terakki üyesidir.
1912'de Mısır’a gider. Dönüşte Teşkilat-ı Mahsusa (Osmanlı’nın istihbarat örgütü) elemanı olarak Berlin’e, Hicaz’a gider.
1919'da İzmir işgal edilince, bakışı değişir ve Ulusal Kurtuluş Savaşı için Balıkesir’e gelir, vaazları ile kuvayı milliyecilere moral desteği verir.
1920'de Kurucu Meclis’in Burdur Milletvekili’dir. Hatta vaazları ile Konya ayaklanmasını bastırır. Yerleştiği Ankara’daki Taceddin Dergahı’nda İstiklal Marşı’nı yazar.
Eskiden de yayınladığı dergisini çıkarmak için İstanbul’a gelir, ama mutsuzdur. 1925'de Mısır’a yerleşir.
1936 baharında döner. Midhat Cemal Kuntay’a yazdığı bir mektupta “Mısır’da on bir yıl kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana halisane bir fikrimi söyleyeyim mi: İnsanlık da Türkiye’de, milliyetçilik de Türkiye’de, Müslümanlık da Türkiye’de, hürriyetçilik de Türkiye’de... Eğer varsa, Allah benim ömrümden alıp, (Mustafa Kemal’i kastederek) O’na versin” diye yazar.
Siroz hastasıdır (Atatürk gibi) ve 27 Aralık’ta İstanbul’da vefat eder.
Başbakan’ın sevmediği ne kadar kurum, örgüt, eylem varsa; Akif yaşadığı dönemde hep oralardadır.
Akif gibi de yapsak, Safahat’ında dedikleri gibi de yapsak, Başbakan Erdoğan ile bunların hiçbir benzerliği yok! Neden önerdi anlamadım.
Başbakan acaba Akif kimdir, ne yapmış, nasıl davranmış bilmiyor mu kuşkusuna kapıldım.
Bunca ezber şiir boşuna herhalde.
Başbakan Safahat’ı okumadı da, adına bakıp sefahat, yani keyif çatma olarak mı anladı diye düşünmeden de edemedim doğrusu.
Muhafazakar bir ortamda yetiş, muhafazakar-ı sahteleri tanıdıkça uzaklaş, çağdaşlaş...
"Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi.
diyen Sa’adi ye hayran olan Akif, onun adını verdiği şiirini şöyle bitirir:
Durun, söylüyor, şöyle bir dinleyin!
(İnsanlar bir bedenin uzuvları gibidir, çünkü yaradılışları aynıdır)
Sadi-i Şirazi ünlü Fars (İran) düşünürüdür. Gülistan’ını okumamak eksiklik desem, umarım ayıplanmam.
Sadi, Atatürk’ü de etkilemiştir. Risalelerine bakılırsa Said-i Nursi’yi de, ama Erdoğan’ı etkilemediği açık!
Soru sorulmaz, uçak kabini kadrolu gazetecileri zaten soramaz, tartışma programlarına katılmaz, eleştiri kabul etmez, eleştireni dava eder...
Demirel’in gözünü seveyim. Özal’a rahmet dilerken, fırsat bu bir de özür dileyeyim. Ne haberler yazmıştık da, defalarca yüz yüze gelmemize karşın, bir kez işaret parmağı sallamamıştı.
Devir değişti demek ki... Müritleri şeyhi uçurunca, şeyhin yalakaları da uçuyor anlaşılan. Onlar da önlerinde secdeye kapanmamızı istiyor.
Akif ve Sadi bugün yoklar. Söyleyin a dostlar... Bilerek soru sorduğuma ben, şimdi kimi tanık göstereyim?
Neredesin Atatürk?