Parlamenter demokrasinin bulunduğu dünyanın herhangi bir ülkesinde, herhangi bir gazeteci, ülkesinin iktidar partisini eleştiriyor diye, düşman bellenmez. Benzer biçimde, muhalefet partilerini eleştiriyor diye de, sivil toplum örgütlerini eleştiriyor diye de…
İster yasama, ister yürütme ve isterse yargı gücünü elinde tutanlar; şeffaflık, yani saydamlık denilen dördüncü gücü, gazetecilerin kullanmasını engelleyemezler. İlk üç güç şu veya bu biçimde aralarında uzlaşsalar bile, dördüncü gücün uzlaşmazlığı karakterindendir.
Dördüncü güç, zaten bu nedenle gazetecilerin silahıdır.
Üç temel güç, kendi özgün karakterleriyle davransalar, dördüncüye ne gerek kalır ki?...
Dördüncü güç mazlumun savunma silahıdır; öldürmez, aksine yaşatır!
Teknoloji geliştikçe, saydamlık silahı çeşitleri çoğaldı, kontrolsüzleşti ve hatta tehlikeli hale geldi. İlk üç güç uzlaşınca, teknolojik olanakları hızla yozlaştırdılar.
İstanbul’un beton mezarlığı Mecidiyeköy’de, Ali Sami Yen Stadı yok edildi. Yanındaki Tekel Likör Fabrikası yok edildi. Azınlık mezarlıkları ve Bulgar Kilisesi dışında, bir bakıma o bölgedeki son yeşil alanlardı. Yerlerine betondan dev yapılar dikilmeye başlandı.
İlk üç güç bu yozlaşmayı kesinleştirirken; ne bir siyasal parti, ne bir sivil toplum örgütü meydanlara çıkıp protesto eylemleri yapmadı. Teknoloji sayesinde dördüncü gücü sürü psikolojisiyle biçimlendirdikleri için, sokağa dökülmeler de arzu edildiği gibi kontroldan çıkacağı koşullarda tetiklenmeye başlandı. Gezi Parkı, uzlaşık bu üç güç için de son büyük ders olmuştu, çünkü...
(Hoş, ülkenin neresi ve nesi kontroldan çıkmadı ki?... Soma kömür madenleri özelleştirilirken meydanlara dökülmeyenler, taşeron elinde işçiler topluca yerin altında öldürülünce ortaya çıktılar, unutmayalım.)
Gün geldi, söz konusu inşaatın 32. katından yere asansör çakıldı, on işçi yaşamını yitirdi…
Dördüncü gücü artık kontrolsuz biçimde kullananların tetiklediği sürüler, sokaklarda! Toplumu istediği gibi biçimlendirme fırsatı elde eden ilk üç güç, anında kendi silahlı kuvvetlerini sürülerin karşısına dikiverdi. Zaten hazırdı, zaten istediği de buydu!
Artık herkes Torunlar GYO isimli bir şamar oğlanına sahiptir. On işçiyi o öldürmüştür. İlk üç güç pür-ü paktır! Sürüleri sokağa teşvik edenler, sırça köşklerinden twitler sallayanlar, trend topikler üretenler mazlumların önderleridir.
Artık cümbürcemaat üç kuruşluk ekmek parasına çalışan ve çoğu sosyal güvencesi bile bulunmayan, yayın organlarına haber taşımaya çalışan muhabirlere saldırabilirler. Hepsinin düşmanı gazeteciliktir!
Yasama, mühendisi kollayan ve iş güvenliği uzmanını koruyup kollayan yasalar çıkarmıştır; mevzuat tamamadır veya eksiği varsa giderilecektir.
Yürütme aslında her tedbiri almıştır, ama ille de harcanabilecek birkaç kelle isteniyorsa, vermeye hazırdır.
Yargı, yasamanın yazdıklarına bakacaktır, çok çok geleceğini güvence altına almak için yürütmeden gelen mesajlara göre içtihad üretecektir.
Ah ulan şu klasik medya yok mu? Hala direnen gerçek gazetecilerin ürettikleri…
Ne geleceği kalmıştır, ne de küfür edilmemiş geçmişi…
Anamuhalefet partisi tam da kontrol altına alınmışken, delegelerin istenilen kadarı tıpış tıpış anahtar listeler için sandığa gidip, “aynen devam” demişken…
Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği tam da kendi meslektaşlarını korumaya kilitlenmiş ve ülke ne olursa olsun suskunluğundayken…
Yem bulundu: İnşaata yatırım yapan Torunlar GYO.
Üç gücün uzlaşısıyla ne ilk kabartılandır, ne de ilk feda edilecek olan.
Bir garip vaizden “Hocaefendi” , onun üzerinden “Küresel Hizmet Hareketi” üreten bu sistem, kendi bu üretiminden sıkıldığında “Paralel yapı” çıkartırken, Torunlar’ın lafı mı olur?
Koca ordunun en nitelikli kadrolarından, sürülerin önüne “Beceriksiz Darbeciler” yem diye atılmadı mı?
Eğer zaman içerisinde iş sulandırılabilirse, asansör işi de bir iki çalışana fatura edilir, gider…
Hafızalar malum, sistem devam!
Herkes yerinde mutlu mu?
Böyle düzende tıpış tıpış sandığa gidenlerin, kader-i mutlakıdır telef olmak. İşin fıtratındadır ölüm ve tıpış tıpış gitmek lazım gelir.
Ey ahali! Allah yar ve yardımcınız olsun; bu kafayla, bu dünyada zaten, sizin kendinize yararınız yok!