Aşı nedir bilirsiniz. Hasta eden mikroorganizmalar uysallaştırılıp vücuda verilir, vücut onu tanır. Hastalıklı benzer mikroorganizma vücuda girdiğinde, artık tanıştır, bağışıklık sistemi için kolay lokmadır.
Irkçı, bölücü, emperyalizme uşaklık eden terör örgütü ile uzlaşmak için, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ‘Barış’ diye bir aşı üretti ya... Bizden de bu aşıyı olmamız isteniyor ya...
Yalnızca ‘Kürdistan’ diye bir devlet kurulacak diye bir kural yok! Madem bu yol açıldı ‘Biga Cumhuriyeti’ de kurulabilir.
Dikkat ediniz, işi sulandırmıyorum, ironik de olsa felsefe yapmaya çalışıyorum.
Dağa çıkmamız gerekiyorsa çıkarız! Adı son dönemde Kaz Dağları ile karıştırılan Biga Dağları, yani Ağı Dağı, Kirazlı Tepesi gibi insan girmemiş, doğal orman yerlerimiz var. Çakallara yem olmadan inekler yaşıyorsa, biz de yaşarız.
Silah kullanmaksa, ortalık Avcılar Kulübü’nden geçilmiyor. Neyimiz eksik ha?
Etimiz var, sütümüz var, buğdayımız var, pirincimiz hatta ayçiçeğimiz ve zeytinimiz bile var. Ne aç kalırız, ne çıplak...
Termik santrallarla elektriğimiz bollaştı, barajlarla suyumuz... Toprak Ana veriyor. Demirimiz, çimentomuz, kalsitimiz, kirecimiz hatta altınımız, gümüşümüz var. Ormanımız, mobilyamız da cabası...
Neden bu değerleri İstanbul, Ankara ve hatta yabancı devletlerle paylaşalım ki? Şirketlerin merkezleri İstanbul’da, vergiler oraya, harcamalar Ankara’da... Neden olsun ki?
Eğitimliyiz, tüketmeyi biliyoruz...
Biga Cumhuriyeti denince yalnızca Biga aklınıza gelmesin. Ben Biga Yarımadası’ndan söz ediyorum. Unutmuş olabilirsiniz. Truva da bizim, Lampsakos da, Parion da, Priapos da... Hatta Bigalı köyünü, 57. Alay’ı anımsarsanız, Gelibolu’yu bile katabiliriz.
Önceki gün Bilim Fuarı nedeniyle öğrencilerle sohbet ettim. Biga’da yaşayan etnik kimlikler, Biga’da konuşulan diller gibi çalışmalar yapmışlar. Wikipedia’dan kes/yapıştır yapmışlar ve hayli sıkıntılı, ama olsun. Çocuklar soruyor “Wikipedia 113 diyor. Biga’nın kaç köyü var?” Gülümsüyorum, “Bugün için” diyorum, “107 köy, 5 belde, bir ilçe merkezi; yarına Allah kerim!”
Biz bizeyken, bugün dövüşüp yarın barışıyoruz. Camiye de gidiyor, rakıyı da içiyoruz. Düğünlerde bu yıl ‘Ankara’nın Bağları’ ile oynuyoruz. Barlarda “Gangam styl”; her yerde roman, zeybek, karşılama oynarız.
Siyasete Bulgaristan göçmenleri liderlik ediyor, sermayeye manav, muhacir, çerkez...
İnşaatları Karadenizliler; sporu Boşnaklar, Kumuklar... Müziği Romanlar, Çerkezler, Manavlar... Benim gibi Türkmen, Moğol, Uygur, Sümer, Ion, Hitit, Lidya, Katalan genleri taşıdığını iddia eden biri iletişimi yürütüyor.
Biga Cumhuriyeti’nde ırkçılık diye bir hastalık yok, ‘Barış’ diye bir aşıya da gerek yok. ‘Barış’ denilen aşı, bizde allerji yapar.
Bizim komşularla da sorunumuz olmaz. Sık sık Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Bosna Hersek’i ziyaret ederiz. Öyle zenginimiz değil ha, köylümüz bile... Rusya, Ukrayna, Romanya, Moldova, Gürcistan elçilerimiz var. AB ülkeleri ne ki; ABD, Kanada, Japonya ve hatta Kore’de bizden birini bulabilirsiniz.
Dağa çıkmaksa dağa çıkmak! Avşa, Marmara, Ekinlik olmazsa; Eşek Adalarımız ne güne duruyor. Yakalanırsak, biz de bu adalardan birinde ikamet eder, orada pazarlık ederiz. Bakmayın kardeşlerimizle bile ortak iş yapamadığımız iddialarına. İşimize geldiğinde yaparız. Davut bey neyi anlatıyor köşesinde. Otuz ortak, akıllı bina yapan var. Bir akaryakıt işi için bile sekiz kişi el atmışız.
He valla yaparız biz bu işi.
İlk meclisi topladığımızda da, -nasılsa sahiplenen kalmadı- Biga Cumhuriyeti’nin adını Türkiye Cumhuriyeti diye değiştiririz.
Ankara’yı da rahatlatırız.
*******
"İnsan özür dilerken, hala giderebileceği yanlışlarını sürdürmemeli."
(A.K.)