Siyasi tarihimizin önemli isimlerinden, devletimizin çok önemli kademelerinde hizmet etmiş, benim de kendisi ile birçok gazetecilik ve belgeselcilik hatıralarım olan merhum Hasan Celal Güzel’in, vefatından kısa bir süre önce yazdığı yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Merhum Hasan Celal Güzel’in her satırı ders ve ibretlik yazısını birlikte okurken adı gibi kendi de güzel olan gerçek devlet adamı Hasan Celal Güzel’e bir kez daha Allah cc rahmet niyaz ediyorum.

***

Hasan Celal Güzel’in Makalesi

“...Efendim, artık 68 yaşında, su katılmamış bir avanak, hakikî bir budala ve gayrikabil-i ıslah bir 'enayi' olduğumu itiraf ediyorum. Bana küçük yaşımdan itibaren 'beytülmal'ın mukaddesliğini öğretmişlerdi. Hiç kimse 'Devlet malı deniz, yemeyen domuz' dememişti.

Bütün ömrüm tâbir-i âmiyanesiyle 'eşşek gibi' çalışmakla geçti. Çalışma hayatımda tek gün dahi izin kullanmadım. Bir gece bile doyasıya uyuyamadım. Kimileri bana 'uykusuz müsteşar' adını takıp uçup kaçtığımı söylerdi ama 'Ne akılsız adam yahu!' şeklindeki fısıltılar, her gün yüzlerce telefon konuşmasıyla çınlayan kulaklarıma kadar gelirdi.

Üzerinde 'T.C. Hükümeti' yazan kurşun kalemleri, silgileri ve kâğıtları, sadece resmî hizmetlerde, âdeta okşar gibi incitmemeye çalışarak kullanırdım. Çocuklarım devlet malına ellerini dahi süremezlerdi. Plakaları kırmızı ve siyah renkli resmî arabalara bir defa dahi binmediler. Yüzlerine bakmaya kıyamadığım Mustafam ve Elifim, bir saat daha az uyuyup belediye otobüsleri ve okul servisleriyle okula gittikleri esnada, bendeniz müsteşarlık ve bakanlık yapıyordum. Bırakınız eşime araba tahsis etmeyi, evde devletin personelini çalıştırmayı; idarecilik ve siyaset hayatımda lojmanda oturmadım. Koruma görevlisi de kullanmadım. Arabamın önünde ve arkasında fiyakalı eskortlar hiç bulunmadı.

Meğer ben ne enayiymişim!...

*

Yaptığım enayiliklerin haddi hesabı yoktur... Meselâ, bendeniz milletvekiliyken -birkaç zarurî toplantı dışında- Meclis lokantasında yemek yemezdim. Zira, burada çalışanlar kamu personeliydi ve çok ucuz olan yemekler milletin kesesinden sübvanse ediliyordu. Sonra, çok beğendiğim halde, aynı gerekçelerle TBMM Sigarası da içmedim. Ceplerim şıkır şıkır metal jetonlarla dolu olarak dolaşır, özel görüşmelerimi kulisteki ankesörlü telefonlarla yapardım. O zaman 'beleş' cep telefonlarımız da yoktu.

Hiçbir hediyeyi kabul etmez; ya reddeder veya demirbaşa kaydettirerek devlete intikal ettirirdim. Yıllarca üst yöneticilik, müsteşarlık, bakanlık yaptım; hâlen evimde bu dönemlere ait -bronz plaketler dışındatek bir hatıra eşya göremezsiniz.

Benim anladığım mânâda siyasete 'Zengin girilir, fakir çıkılır'. Biz enayiler, devlet hizmetini ve siyaseti böyle anlıyoruz. Siyasî hayatımda önüme çıkan yüzlerce fırsatı teperek mal mülk edinmedim. Bilâkis, ANAP'taki Genel Başkanlık mücadelesinde, Bond çantalarda getirilen paraları reddederek, eşimin SSK kredisiyle aldığı Oran'daki daireyi; YDP'nin kuruluşunda da babamdan kalan Malatya'daki ev ile dedemden kalan Gaziantep'teki evin bana düşen hisselerini harcadım.

Bu arada, eşimin uzmanlığıyla ve alın teriyle hak ettiği 'Vakıflar Genel Müdürü' olarak tayin kararnamesini, nasıl engellediğimi de unutmayayım.

Sadece bununla kalsa neyse... ANAP döneminde, şiddetle muhalefetime rağmen çıkarılan 'kıyak emekliliği' reddedip tek maaşa devam ettim. Bu haksız uygulama hâlen devam ediyor. Başbakanlık Müsteşarı'yken, milletvekili maaşlarının buna göre ayarlanmasını gerekçe göstererek kendim için sözleşme yapmadım ve üç yıl müddetle emrimdeki daire başkanlarından bile daha az maaş aldım.

Meğer ben ne enayiymişim!...

*

Şimdi 70'ine merdiven dayadım. Hâlâ kirada oturuyorum. Kendime ait tek mülküm kitaplarım... Yani, sizin anlayacağınız, gerçek anlamda 'Dikili ağacım dahi yok'. Hizmet hayatım boyunca, muhatabımın bıyık altından gülerek dinlediği, 'Bu fukara millete ben bu masrafı hiç yaptırır mıyım?' lâfım vardı.

Sevgili okuyucularım, bu yazdıklarımı okuyup da sakın bütün bunlardan pişmanlık duyduğumu sanmayınız. Enayilik öylesine içime işlemiş ki geriye dönmek mümkün olabilse gene aynısını yapardım.

Beni bütün 'enayiliğime' rağmen kimseye muhtaç etmeyen Yüce Allahıma hamd ediyorum.

73 YAŞINDA 1 RECEP  1439/ 19 MART 2018 PAZARTESİ HAKKA YÜRÜDÜ.

Böyle enayiye can kurban

Rabbim rahmeti ile muamele eyler inşallah (Ahmet Köse’den alıntı)...”

***

Evet yazı gerçekten çok önemli, benim yazıda dikkatimi çeken eşinin Vakıflar Genel Müdürü olmasını engellemesi.

Türkiye’nin en önemli sorunlardan biri olan vakıf malları üzerinden rant vurgunu, işgal ve çıkar temin edilmesi.

Rahmetli halam Kandaz Kızı Fadime, “...oğlum cami ve medrese yanından geçtikten sonra ayaklarının tozunu silerek eve gel vakıf yerinin tozlarını eve getirme ocağımız söner...” sözleri halen kulaklarımda çınlıyor.

Vakıf malları üzerinde oynan rant ve işgaller son bulmalı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü eskiden direkt Başbakanlığa bağlı olduğu gibi Cumhurbaşkanlığına direkt bağlanmalı ve yeni anayasanın tartışıldığı bu günlerde vakıflar için anayasada özel bir madde olmalı. Vakıflar, anaysa koruması altına alınmalı.

Merhum Hasan Celal Güzel ve gazetecilik hatıralarım ile ilgili Gebze Gazetesi ve Gazete Gebze’de yazdığım makaleleri sizlerle paylaşıyorum.

http://www.gebzegazetesi.com/m/?id=31419

https://www.gazetegebze.com.tr/m/vefat-yil-donumunde-hasan-celal-guzel-ve-gazetecilik-anilarim-makale,1123.html

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981