Çok sevindiler. Kredi notumuz "yatırım yapılabilir" seviyesine çıktı, ekonomi yönetimi, yandaş medya ve ekonomistler coşkuya kapıldı. "Farklı bir ligdeyiz, not artışı herkesi etkileyecek" türünden başlıklar atıldı. 

Olay şu; Dünyada ülkelere, şirketlere not veren ve sözü dinlenen üç tane kredi rating kuruluşu var. Bu şirketlerden biri olan Fitch, iktidarın baskılarına dayanamayıp; Türkiye'nin kredi notunu bir kademe yükselterek, yatırım yapılabilir düzeye çıkardı. Yatırım yapılabilirden kasıt şu: Bu ülkenin tahvilleri, şirketlerinin hisse senetleri alınabilir. Elinizdeki dolarları bozdurup, TL ile Avrupa'nın en yüksek faizini veren Türk tahvillerini alabilirsiniz. 

Yani, bu not artışıyla birlikte Türkiye'ye sıcak para girişinde artış olacak. Öyle büyük bir doğrudan yabancı sermaye girişi olmayacak, hemen fabrikalar, oteller vs. kurulmayacak, iş alanları yaratılmayacak. Aslında büyük bir tehlike olan sıcak para girişi söz konusu olan. 

Zaten piyasalar da yaklaşık bir aydır bu not artırımına oynuyordu. Olumlu hava devam ediyor; Borsa rekorlar kırdı, faizler yüzde 7'nin altına indi, TL değerlendi.

Ekim ayında dünya borsaları yüzde 17e yakın düşerken, bizim borsa yüzde 9 yükseldi. Yılbaşından bu yana İstanbul Borsası yüzde 41 yükseldi ve bu performans ile dünya ikincisi oldu. Yani bir balon var Türkiye'de... Dikkatli olmak lazım.

Bu yönde uyarılar da var. Herkes "not bayramı yaparken" bazı ekonomistler, "aman dikkat" dediler.

Şunu söylediler; o kadar sevinip, bayram yapmayın. Yabancı yatırımcı sıcak parayla Türkiye'ye girdikçe, TL değerlenecek, TL'nin değeri artarken ihracat azalacak, Türkiye'nin rekabet edebilirliği zedelenecek. 

Kısa vadeli sermaye girişleri, Türkiye'yi değerli TL, görece yüksek faiz cenderesine sokabilir. Bu durum ihracattaki azalmayla birlikte büyümenin önünde büyük engeldir. Türkiye, küresel faizci, sömürgeci yapının tuzağına düşebilir. 

İşte uyarı bu...

Maalesef daha da keskin bir uyarı geldi geçen hafta... Hem de ekonomi yazarlarının, ekonomistlerin piri, üstadı Güngör Uras'tan....

Dikkatlerden kaçmış olabilir, manifesto niteliğindeki yazının özeti şöyle:

"Ekonominin esası üretimdir. Üretim olmadan   gelir olmaz. Büyüme olmaz. Üreteceğiz ki insanlara iş imkanı yaratılsın. Üreteceğiz ki döviz kazanalım.

Alt yapı ve konut yatırımları da  ekonomiye  canlılık verir. Ama ekonomide devamlı büyümenin önünü açamaz.

Türkiye'de tasarruflar az. Türkiye'de ekonomik  büyüklükte sanayi yatırımı -döviz fabrikası- yapamıyoruz.

Tasarruf açığını kapatmak için kapıları açtık. Oluk oluk döviz giriyor. Giren dövizler ile yatırım yapmıyoruz. Dövizler faiz için, borsa için  ülkeye giren dövizler.

Sanayi yatırımı, fabrika, üretken yatırım yapılamamasının nedeni talebin olmaması. Taleb olmadığı için yerlisi de yabancısı da yatırım yapmıyor

Olan talep ise ucuz ithalat ile karşılanıyor.

Ülkede  bir rant fırtınası esiyor. Kıt tasarruflar, hatta döviz kaynakları ranta yöneldi.

Bu tür yatırımlar ile  dış borçları ödeyemeyiz. Dış borçlar her yıl artar.

Önümüzde İspanya örneği var. Yatırım stratejimizi gözden geçirmeye mecburuz.

Paranın en fazla getiri sağlayacak alana kayması doğaldır. Ama paraya yön verecek olanlar ekonomi politikalarını yapanlardır."

Ben de bir şey ekleyeyim:

Eğer ülkedeki nüfusun yüzde 18'i,

İşgücünün yüzde 22'si,

Sanayi üretiminin, ihracatın yüzde 45'i İstanbul'daysa...

Ne doğru dürüst bir yatırım politikasından, kalkınmadan, bölgeler arası eşitlikten söz edilebilir.

Tüm sorunların kaynağını buradan aramaya başlasak daha doğru olmaz mı? 



banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981