Burnu var mesela. Nefes alıyor oradan. Ama kıl var içinde. Ne kötü. Bazen sümkürüyor. Sümük çıkıyor içinden. Bazen de sokuyor elini içine kazı çalışması yapıyor. Yoğun uğraşlar sonucunda çıkarttığı madeni eline alıp ışığa doğru tutup bakıyor. Sonrasında yuvarlayıp masanın altına yapıştırıyor. Ve ben onu seviyorum. Bunca pisliğine rağmen ben onu seviyorum. Hatta minicik burnundan öpüyorum. Elini de öpüyorum. Çünkü ben onu seviyorum.

Mesela kaka yapıyor. Kaka gibi kaka bir şeyi o yapıyor. Her ne kadar yakışmasa da onun da poposu var ve o da kaka yapıyor. Ama kaka biri olmuyor. Sonrasında yıkamayıp hemen tuvalet kağıdıyla ya da taharet musluğunu açıp suyla yıkayıp ardından tuvalet kağıdıyla siliyor. Ve bunları elleriyle yapıyor. Ama ben o eli tutuyorum. Öpüyorum. Kokluyorum.

Mesela göbek deliği var. İçi pislik dolu. Pamukçuk oluyor, ip parçası falan kaçıyor. Duşa giriyor yıkamıyor. Hatta haftada bir duşa giriyor. Bazen abartıp on beşte bir. Ama olsun ben Serdar Ortaç misali göbek deliğinden zeytin yiyorum. Çünkü ben onu seviyorum.

Mesela ayakları var. Küçücük. Ne kadar şeker değil mi? Bazen sevinçten çıplakken birbirine çarptırıp ‘şak şak’ sesi çıkarttığı ayakları. Belki de mantar dolu. Ya da spor ayakkabılarını çorapsız giyiyordur. Ayakkabı da ayakları da leş gibi kokuyordur. Bu arada el tırnaklarını unutmamak lazım. Uzatıyor onları. İçine börtü böcek, kaka gibi envai çeşit şey giriyordur. Oje sürüp kapatıyordur. Belki de tırnaklarının altına yer etmiştir o pislik. Ama utancından sadece renkli oje kullanabiliyordur. Oysaki beyaz oje ona ne çok yakışırdı.

Ya saçlarına ne demeli. Ne zaman görsem düzleştirilmiş. Şampuan reklamlarındaki kızlar gibi oluyor. Mis gibi de kokuyor. Ya evdeyken nasıldır acaba. Sabah kalktığında falan. Belki de ders çalışırken saçından önündeki kitaba düşen kepeklerden kitabın sayfalarını göremiyordur.

Nedense hep saçlarıyla kulaklarını kapatıyor. Belki de kulağı akıyordur sürekli. İçi sapsarıdır. Kulak temizleme çöpünden bihaber yaşayıp gidiyordur.
Hiç askılı giymedi yanımda. Koltuk altını görmek nasip olmadı. Giydiği tişörtlerin de kolları dar. İçerisi gözükmüyor. Belki de Amerikalı basketbolcuların koltuk altları gibidir koltuk altı. Orada uzattığı kılları örmüştür. Arada fön çekip jöleliyordur.

Her gün kaşlarını alıyor mudur? Yoksa fazla çıkmadığı için alma gereksinimi duymuyor mudur bile. Evlensek, biraz kendini salsa, bir süre kaşlarını almasa falan ‘Ferhat Güzel – İbrahim Tatlıseks’ karışımı bir kadınla aynı yatağı paylaşma zulmünü yaşatabilir mi bana?

Mesela ağzı var. Bazen benim nefret ettiğim şeyleri yiyebiliyor. Yanımdayken ağzı hiç kokmuyor ama belki sadece benim yanıma gelirken fırçalıyordur dişlerini. Belki de hiç fırçalamıyor. Sakız çiğniyor bir paket. Belki kullandığı diş macununun ağızda bıraktığı etki çok düşük. Hemen bakteriler harekete geçiyor. Ama o ağzıyla beni öpüyor. Salyaları ağzıma giriyor. Dilini ağzımın içine sokuyor. Benim de dilimi istiyor.

Dilim o bakterili ağzının içinde dolaşıyor. Dilim ağzındayken akşam yediği salatadan kalma diş arasına yapışmış bir maydanoz belki de benim ağzıma giriyor. Ben onu aşk sanıyorum ve yutuyorum.
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981