1-Önyargı hastalığı
2-Hayır diyememe hastalığı
3-Savunma Hastalığı
İyi bir yöneticinin, önyargıları olmaz.
İyi bir yönetici, gerekirse hayır demesini bilmelidir.
İyi bir yönetici, hatalarını da bilmeli ve her fırsatta savunmaya geçmemelidir.
Bu hastalıkların bazıları, hepimizde kısmen de olsa vardır. Her şeyden önce önyargılarımız vardır. Bilmediğimiz konu yoktur.
Fizibilite yapmadan bir işe soyunur “Bu işte çok para var” deriz.
Bilmediğimiz her konuda fikir yürütür, “Bu adam , 3 ayda batar” veya “Yok.. Yok.. Bunlar kesin altın bulmuştur” deriz.
-Nereden biliyorsun...?
-Öyle diyorlar!
Maç tahmini gibi yorum yaparız. Ön yargılarımıza güveniriz.
Konuyu bilmeden konuşmak, tanımadığımız biri hakkında yorum yapmak bir önyargı değil midir? İşte bu bir hastalık!
Gelelim diğer hastalığa .. Hayır diyememe hastalığına.
Biri, bizden bir şey talep ettiğinde, genel olarak bunu yapamasak bile, karşımızdaki kişiyi kırmamak için hayır dememiz gerekse dahi “Bakarız, yaparız, ederiz, ben sana haber veririm” gibi lastikli konuşmayı severiz. Oysa, en doğrusu net olmak değil midir? Yapacaksan “Yaparım”, yapamayacaksan “Hayır! Yapamam” demek...
Hayır demeyi beceremeyen bir toplum olduğumuzdan, kefil lazım olunca; arkadaşımıza, komşumuza, akrabamıza kefil oluruz. Sonra hep birlikte zincirleme kaza... Biri batar, bir çok kişiye icra gider...
Geçmiş olsun.!
İşte bunun için de devlet, yeni Türk Ticaret Kanunu’nda, bu tür kefillikleri önlemek için, bir borçlanma yaptığında, ya da birine kefil olduğunda, “Eşinin kefaletini alman gerekiyor” diyor. Yani devlet bizi iyi tanıdığından, kefilliğe bile hayır demediğimizi bildiğinden; “Yengeye sor” diyor.
Tabii.. Yenge ‘Sağlamcı...’
Yengeden izin almak... Cesaretin varsa sor!
Savunma hastalığımız da meşhurdur. Bir hatamız olduğunda, ya da eleştirildiğimizde, hemen savunmaya geçeriz. “Ondan değil de şundan yaptım...”
Yok öyleydi de, yok böyleydi de...
Savunma yapmak yerine gerçekleri kabullenmemiz, ya da hatamızı kabullenmemiz gerekmez mi? Bir hatamız olduğunda “Evet, ben hatalıyım” demek ne kaybettirir?
Denediğimizde göreceğiz ki, karşımızdakiler bize daha çok saygı duyacak.
Aldığım NLP eğitimi (beyni yönlendirme stratejisi) benim için çok etkili oldu. Zamanı iyi kullanmak için, daha az stres yapmak için, yapamayacağım bir konu olursa “Hayır!” diyebiliyorum.
Bir de genelde sorun getirmeyi, sorun çıkarmayı, çok seven bir toplumuz.
Ofisimde , bir tek duvar yazısı vardır.
“Sorun değil, çözüm getirin” diye yazar.
Ofisime gelenler bilir. Bir toplantı ya da görüşme yaptığımda eğer bana sorun getiren biri olursa, ona hemen duvardaki yazıyı gösteririm. “Sorun değil, çözüm getir” derim. “Çünkü bu anlattığın sorun..”
Peki bu sorunu nasıl çözeceğiz? Ağlanmanın, “ah, vah!” çekmenin bir faydası var mı?
Sorunu getiren, ya da sorunu tespit eden kişinin de mutlaka o konuda bir çözüm önerisi vardır. Önemli olan onu ortaya çıkarmaktır. Tabii ki, bunu yaparken kızmak ve öfkelenmek yerine, karşımızdakini de yanımıza çekerek ve motive ederek bu sorunu çözmeliyiz.
İş konusunda ağlanmayı hiç sevmem. Ağlayanlara da kızarım.
Bazı kişiler vardır, işlerini sorduğumuzda sürekli ağlanırlar. Onların işleri hep kötüdür. Kötü düşündüğü için ve kötüyü beklediği için de, işleri gerçekten de iyi olsa da, bir süre sonra kötüye gider. Çünkü o beynini olumsuzluğa kodlamıştır.
- Ne olacak bu piyasanın hali..?
- Ne olacaksa olacak! Sen işine baksana! Dünyada kriz varsa sende de olacak. Piyasalar durgunsa, sende de duracak. Ağlanıp sızlanacağına krizi fırsata çevirmenin hesaplarını yap!
Adamın birinin iki kızı varmış. Biri oduncu, biri dondurmacı ile evli. Kızlar anasına dert yanarlarmış
Oduncuyla evli olan kızı:
“Anacığım, bu kış da kısa sürerse, odunları satamayacağız, işlerimiz çok kötüye gidecek. İşlerimizin düzelmesi için, kış olması lazım” dermiş.
Dondurmacıyla evli olan kızı da anasına dert yanarmış:
“Anacağım, bu yaz uzun sürmeli. Uzun sürmezse işlerimiz kötü gider, dondurma satamayız” diye...
Babaları akşam eve gelince, karısı kızların söylediklerini anlatmış ve kocasına sormuş:
“Ne olacak bizim kızların durumu?”
Baba cevap vermiş:
“İkisinden biri papazı bulacak ama hangisi?”