Zaman neyin zamanı?
Sonsuzluktan gelen ve sonsuzluğa uzanan zaman ile yarışacak bir organizma yok. İnsan ömrü de sınırlı, doğadaki herhangi bir canlı varlığın ömrü de. Makinaların, eşyaların, şirketlerin yani üretilen, geliştirilen her şeyin bir ömrü var. Ömür, zamanın sonsuzluğunda ölçeğini yitiriyor, küçülüyor, küçülüyor…
Sonsuz bir kavram her şeyin ilacı olabilir mi? Kendimi buna bir türlü ikna edemiyorum.
İlaç her hangi bir hastalığın geçici, sınırlı çözümünü üretir. Tedavi edebilir, iyileştirebilir ancak olası hasarları tümüyle yok edemez. Bu nedenle ameliyatlar yapılır, bu nedenle parçalar alınır yerine yenileri konur ve bu nedenledir tümden ölümler.
Dilimizde hak kavramı sözcüğün baş harfinin büyük veya küçük olmasıyla ayrışan anlamları ile yer alıyor. Hak sözcüğü, baş harfini büyük yazarsak Allah, küçük yazarsak maddi veya manevi alacaklarımız, bizden alınanlar anlamına geliyor. Sözcüğü burada yaptığım gibi cümle başına koyarsak ne anlama geldiğini ancak cümlenin sonraki sözcükleriyle anlamlandırabiliyoruz.
Tefsir dedikleri de bu olsa gerek. Sözcükler tek başlarına çoğu kez bir anlam ifade etmezler, cümle içindeki yerlerine göre anlam değişikliğine uğrarlar.
Bu kadar mı? Hayır!
Sözcüğün okunuşundaki ses renkleri, harflerine yapılan vurgular; söylerken yüzde oluşan mimikler, el, kol ve vücut hareketleri; nerede ve hangi koşullarda söylendiği…
Sözcüklerin anlamını değiştiren işte böyle sayısız unsur bulunuyor. Zaman sonsuzluğunda ise sözcüğün anlamını nereye çekerseniz oralara kadar gidebiliyorlar.
Küreselleşmeyle birlikte tüm Müslüman halklar üzerinde ABD’nin çok ciddi hazırlıklarla planladığı, uygulamaya koyduğu “Dinler arası diyalog” maskeli “Emperyalizm Dini” Türkiye'yi de artık sarıp sarmaladı. Türkiye'de iktidar oldu da diyebiliriz.
Emperyalizm Dini, içinde İslam Peygamberi Hz. Muhammed olmayan bir İslam dayatıyor. Bunu yaparken, İslam Peygamberi'ni kendi amaçlarının bir piyonu yapmaktan da geri durmuyor. Onu bir şekil haline getiriyor. Uydurulmuş hadislerle, uydurulmuş öykülerle ve içine biraz gözyaşı katarak “Şunu şöyle yapardı, bunu böyle yapardı…” diye bilgisayar oyunu kahramanına dönüştürüyor.
Oysa bir müslümanın bilmesi gereken; Allah'ın İslam Peygamberi'nin kendi şeklini bile gizlediğidir. Şekilciliğe, gösterişe gösterdiği kesin tavırdır.
Oysa bir müslümanın bilmesi gereken; Allah'ın kitabını yazan Allah'tır. Peygamber yalnızca elçidir ve zamanın sonsuzluğunda o da bir ömürlüdür.
Elçi gibi davranmıştır, elçi gibi yalnızca Kuran'ı anlatmaya çalışmıştır. O hıristiyanların İsa’sı gibi Allah'ın oğlu değildir.
Kendini Müslüman olarak kabul edenler, Allah ile Allah'ın Peygamberi'ni birbirinden nasıl ayırabileceğini bilmek zorundadır. İkisini aynı gibi göstermek ne denli yanlış ise, birbirinden koparmak da o denli yanlıştır.
Oysa şekil batağına saplanıldığında, orada küresel gücün tezgahına düşülüveriyor.
Allah ile İslam Peygamberi arasındaki bağ Kur'an dır. Eğer bu bağı şekilden ibaret sayıyorsak, ezber yaparak İslam olunacaksa, zamanın sonsuzluğunda ömür, pişmanlığın dönemi olarak anımsanacaktır.
Küçücük bebelere iki Allah kelamının anlamı öğretilmezken, hatim diyerek ezbere boğmak Emperyalizm Dini değil de nedir?
Allah İslam Peygamberi'ne her şeyden önce “Oku!” derken, ezberlemesini mi emretmişti, yoksa anlamasını mı?
Ezberlemesini isteseydi, yazarak vermekten aciz miydi? Neden vahiy yani içe doğma yöntemiyle ayetlerini öğretti? Anlayarak aktarması için değil mi?
Bugün İslam yerine geçirilen Emperyalizm Dini ile yetiştirilen ezberci, test şıkları içinden yalnızca birini seçerek eğitim-öğretim gördüğünü sanan yüzmilyonlarca müslüman genç, şeklen Allah'a ama maalesef özde “para-etiket-güç” diye simgeleştirebileceğimiz bir tanrıya tapındırılıyor. Cemaatlaşılıyor, parasal güce biadçılaşılıyor.
Asr-ı Saadet, komünel bir dönem yani paylaşmacı bir dönem değil miydi?
Karşılıksız Dolar basarak, insanlara dilediği fiyattan satan ve onların alınterleri değerini çıkarına göre belirleyen ABD üretimi Tanrı, nasıl oldu da Allah'ın yerine geçirildi?
Nasıl bir İslam alemi ki bu; Irak, Libya, Sudan, Filistin ve şimdi de Suriye'de kendi çocukları yeni tanrının emriyle katledilirken uyuz uyuz gizleniyor?
Biga gibi zengin bir ilçede bile yardıma muhtaçlar yüzde 10'a ulaşırken; çığırından çıkan umre turizmini sorgulamayacak mıyız? “Onlara devlet, belediye baksın” diyen bu umrecilere, “bugüne dek kaç kuruş vergi verdin?” sorusunu sormayacak mıyız?
Ömür kısa mı kısa, akılları sıra öteki dünya için ibadet gösterisi yapanlara sözüm:
Allah'ın zamanı kendisi gibi sonsuz!