“Her canlı ölümü tadacaktır.” (Al-i İmran: 185) Hiç ölen tadar mı? Tabii ki, tadmaz ne kelime tadamaz. Ancak diri olan insan tadabilir. Bu demektir ki, nasıl ki evimizden dışarıya adım atarız. Yani evimizden dışarı çıkarız. Dünyadaki kalış süresi dolan ruh da, evi olan bedenden artık dönmemek üzere ayrılır, çıkar gider. Nasıl ki, insan evinden çıktığını bilirse, ruh da evinden yani bedeninden çıktığının ve ayrıldığının bilincindedir. Dolayısıyla bu çıkış ve bu terkedişin şuurundadır. Ölümün ve ayrılışın farkındadır. Yani ölümü tadmaktadır. Çünkü:

“Ölüm, şu görünen bedene özgüdür. İnsanın asıl benliği bedeni değil, onun içinde gizli olan, ona hareket ve canlılık veren ruhudur. Beden kalıptır. Ruh onun hakikati, insanın gerçeğidir. Bedenin aslı topraktır. Topraktan süzüle süzüle gıdalarla insana geçmiş, insan vücudunda bir takım ameliyelerden geçip insan tohumu haline gelmiş, tohum haline gelirken de tıpkı süt içine yağın karışması, susam tanesinin zerrelerine yağın nüfuzu gibi insan tohumunun içine de ruh cevheri, canlılık giydirilmiştir. Ana karnında cenin haline gelen insandaki ruh da gelişmeğe başlamıştır. Cenîni insan şekline sokup şu dünyaya getiren, Allah’ın izni ve iradesiyle onun içine üflenen ruhtur.

“Özü şu topraktan çıkan beden, zamanla değişikliğe uğrar, büyür, gelişir, ihtiyarlar ve içindeki ruhu kaybedince de tekrar toprağa düşüp çözülür, dağılır, aslı olan toprağa karışır.

“Ama deneylerden geçip olgunlaşmak, ruhânî bilgiler ve haller kazanmak için beden içine konup bir süre bedende konuk gibi kalan ruh, ölmez, yaşar.

“İşte insan öldüğü zaman kabir sevabı ve azabı, ölen bedenine değil, ölmeyen ruhunadır. Çünkü beden ölünce genellikle toprakta çürür, bazı bedenler de yakılır, kül olur. Bazıları havada parçalanıp dağılır, bazıları denizlerin derinliklerine atılır.

“Ruhunu kaybeden bedene bir daha ruh dönmez, ölen kişi şu dünyada bir daha dirilmez. Kuruyan ağaca nasıl bir daha yaşlık gelmezse, ölen bedene de bir daha canlılık gelmez.

“Peki ama tefsirine çalıştığımız…Bu ayet ile Hz. Peygamber’in: ‘Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur.’ (Tirmizî, Kıyamet, 26) mealinde (olan) hadisleri nasıl izah edilecektir?

“Bu âyet ve hadis, insan bedeninin değil, ruhunun şu bedenden ayrıldıktan sonraki halini tasvir etmektedir. Kabir ile, insanın ölümünden sonraki hali kasdedilmiştir. Çünkü her insan kabre girmez. Yakılıp külü şişelerde saklanan insanlar da vardır. Öldükten sonra aylarca, hatta yıllarca kabre konulmayan kimseler de vardır. Binaenaleyh hadisteki kabir kelimesiyle kastedilen, insanın ölümünden sonraki hâlidir. İşte İnsan öldükten sonra ruhu ya cennet gibi bir hayat içine girecek veya yaptığı kötü işlerin tutsağı olacaktır. Âyet ve hadîsin kasdı budur.

“İmam Fahreddin Râzî şöyle diyor: ‘Kabir sevabı ve azabı, ya bu bedene veya bunun bir parçasına ulaşır. Birincisi yani sevab ve azabın bedene ulaşması iddiası kuru bir inatçılıktan başka bir şey değildir. Çünkü bu bedenin çözülüp dağıldığını görüyoruz. Çürüyüp dağılan bir şeye nasıl sevap ve azabın dokunduğu iddia edilir? Bedenin tümüne sevap ve azab dokunmayacağına göre, Allah’ın bedenin küçük parçalarından bazılarını diriltip sevap ve azabı onlara dokundurduğunu söylemek gerekir. Bu caiz olduğuna göre neden ‘İnsan ruhtur’ demek caiz olmasın. Çünkü ruh çözülmez, dağılmaz, acı ve lezzet duyar. Kabir sevabı ve azabı da kalıba değil, ruhadır. Kıyamet gününde de Allah, ruhu tekrar bedene döndürür ki cismanî haller, ruhânî hallerle birleşsin insan kemâlini bulsun.’

“Dünyada güzel amellerle bezenip safiyet kazanan insan ruhu, şu bedenden ayrılınca cennet bahçeleri gibi bir yaşam içine girecek, orada iyi ruhlarla peygamberler, sıddîkler, sâlihler ve şehitlerle beraber tadına doyulmaz bir ruhânî âlemde bulunacaktır. Fakat dünyada kötü işlerle kirlenmiş, bozulmuş olan insan ruhu da, bedeninden ayrıldıktan sonra dünyadaki kötü işlerin gerçek niteliğini görecek, azaba dönüşen o amellerinin tutsağı olacak, çeşitli azablar içerisinde kalacaktır. İşte Hz. Peygamber bu gerçeğe işaret için, kabrin ya cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da cehennem çukurlarından bir çukur olduğunu söylemiştir.” (Prof. Dr. Süleyman Ateş)

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981