Delinin biri kuyuya bir taş atımış, on akıllı çıkaramamış ya...
Vesayet de işte kuyuya atılan taş oluyor.
Anayasa’da bir tek yerde geçiyor, Madde 127’de. O da tanımsız, ‘idari vesayet’ diye...
Merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki idari vesayeti söz konusu olan.
Hani Gezi Parkı’nda, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı yerine Başbakan başroldeydi ya... İşte onun gibi bir şey.
İdare Hukuku dışında, asıl Medeni Hukuk’ta çok önemli bir şey bu Vesayet.
Kendi kararlarını kendinin veremediği kişilerin, mahkeme kararı ile kamu veya sivil kişilerce korunup gözetilmesine vesayet deniyor. Velayet gibi olmuyor tabii...
Vesayet altındakinin maliyeti, kendi kaynakları varsa oradan, yoksa ona devletin sağladığı imkanlardan karşılanıyor.
“Artık Yeter!” dedirten vesayet ise yandaş ların ağzındaki sakız olan ‘Askeri Vesayet’.
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet için deniyor. Anımsayana bile artık rastlanmayan Atatürk-İnönü CHP İktidarı varmış ya, ‘Tek Parti Dönemi’ denilerek onda simgeleşiyor.
Erdoğan Hükümeti işte bu ‘Askeri Vesayet’ i ortadan kaldıracak bir adımı daha attı. Askeri İç Hizmet Kanunu’nun 35. Maddesi’ni Meclis’e getirdi, değiştirecek.
‘C) UMUMİ VAZİFELER
Madde 35 – Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.’
Madde bu.
Şimdi bir de hangi şekle değiştirilmek istendiğine bakalım:
“Silahlı Kuvvetler’in vazifesi; yurtdışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır”
Hukuk bu, masal kitabı değil!
İki metin arasındaki farkı görebilmek için yeniden yeniden okumak gerekiyor. Şeytan ayrıntıda gizli çünkü...
Erdoğan Hükümeti’nin metni, askeri yalnızca dış tehlikelerde kullanmayı amaçlıyor.
Olabilir...
O zaman koyarsın silahlı kuvvetlerini ülke sınırlarına, havalimanlarına, yüksek dağlara, stratejik noktalara...
Biga’da askeri garnizon kalkar. Konya’da , Kayseri’de ve elbette Ankara’da asker olmasına gerek kalmaz.
Anlayacağınız her yer polise bırakılır.
‘Polis Vazife ve Selahiyetleri’ ne şu eklemeyi de yaptınız mı...
‘İkinci Cumhuriyet’i iç tehlikelerden korumak polisin yetkisindedir!’
Asker Devleti Birinci Cumhuriyet külliyen biter, Polis Devleti olan İkinci Cumhuriyet zaten oluşmuşken, resmen ilan edilir.
Vesayet diye başlamıştık ya...
Sıkıysa polis vesayetinden söz edin!
Birileri kalkmış “Sivil Vesayet” diyor, birileri de onlara “Sivil Vesayet diye bir kavram olmaz!” diye karşılık veriyor.
Askerden alıp polise verirsen, bunu askeri-sivil diye, sanki farklı şeylermiş gibi tartışmak ahmaklık değilse, ya nedir?
Vesayeti kökten kaldırmak mümkün mü?
Eğer vesayetin olmadığı bir dünya düşü kuracaksak, onun adı şu dur:
Anti-militarizm!
Yani...
Adı ister asker, ister polis, ister gerilla, ister terörist; silahın olmadığı bir dünya.
Vesayet ise her zaman olmalıdır.
Sosyal, insani vesayet!
Güçlünün zayıfı kollama, gözetme, yaşatma zorunluluğu.
“Buğday ağlıyor” dedik...
Geçen hafta Bigazete manşetinde özellikle Biga’da buğday ekiminin iflas ettiğini gündeme getirdik. Bekledik ki, Biga Ziraat Odası’ndan bir “tık” çıkar.
Bigazete’nin yolunu bilmez Biga Ziraat Odası Başkanı kalkıp gelecek değil tabi... Böylesi çok önemli bir sorun nedeniyle, bir telefon eder belki diye düşündük doğrusu...
Bir isim var ki beni şaşırtan o oldu. Biga Belediye Başkanı Mehmet Özkan, ilk kez doğrudan Bigazete ve bu haber ile ilgili “İşte gerçek gündem bu! Çok yerinde olmuş” dedi.
Araştırma haberciliği böyle bir şey. Verdiğiniz emeğin karşılığında, haberin birinci derece muhatapları susup oturur. “Acaba boşa mı kürek çektim” diye düşünmeye başlarsınız.
Sonra öyle bir noktaya gelirsiniz ki, bireysel olarak saygın bile olsalar şöyle dersiniz:
“İyi insandan ille de iyi lider çıkmıyor. Çıkmayınca da, boşuna koltuk işgal ediyor!”